- 1069 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KADINLIK HALLERİ
[ kalin Rıza ile severek, yok aslında tam severek değil de anlaşarak evlendik. Bütün evli çiftler gibi ara sıra tartıştıysak da bugüne kadar ciddi bir sorun yaşamadık. Halimiz vaktimiz yerindedir ama Rıza evde her işi benim yapmamı ister. “Senin elinin değdiği her şey güzel oluyor” diye de gönlümü almasını bilir. Doğum günü, anneler günü, evlilik yıldönümü gibi özel günlere hediyesiz geldiğini bilmem…İlk kızımız Sedef’ten sonra sırayla ikizler Seda ve Seden, en arkadan da 1 yaşındaki ufak kızımız Sanem geldi. Anladığınız gibi çok istememize rağmen bir oğlumuz olmadı Sinan dışında…Ama size Sinan’ı da anlatmalıyım, zira bu öyküde onun da hatırı sayılır bir yeri var. İkiz kızlarımı doğurduğum gün hastanede terk edilmiş özürlü bir bebekten bahsedildiğini işittim ve görmek istedim…Minicik elleri, ufacık burnu ile cin cin bakan bu bebeği görür görmez sevdim, bağrıma bastım…Rıza’nın ve eşin dostun tüm karşı çıkmalarına rağmen onu evlat edindim adını da doğurmayı çok istediğim oğluma vereceğim ad olan Sinan’ı koydum. Sinan hiç büyüyemedi, hiç yürüyemedi ve hiç konuşamadı…Ağzından çıkan tek kelime sanıyorum anne anlamına gelen Ma idi.
Annem nedense Rıza’yı pek sevemedi ama karışmadı evliliğime…”Bütün hayatın böyle ev işi ve çocukla mı geçecek Revnak” her gün ki klasik sorusuydu…Haliyle öyle geçecekti, bir ev kadını ve anne olarak sorumluluklarım çoktu ve ben bunları eksiksiz yapma konusunda kararlıydım…
Bütün öykü bir tek gecede başladı desem yanlış olmaz…Rıza çok nadiren dışarıda yemek yerdi aslında…O gece çocukları anneme bırakıp yemeğe çıkmış olmamız kaderin bir oyunu olmalı…Yeni açılan bir et lokantasının aile salonunda cam kenarında ki masaya geçip oturduğumuz anda onları gördüm…Komşu Nebahat teyze ve kızı Berna…Beyaz bir elbise giymiş, sarı saçlarını gevşek bir topuz halinde toplamış, hafif makyajlı Berna’yı pek hoş bulmuştum o gece…Rıza da hoş bulmuş olmalı ki masamıza davet etti anne kızı…Sohbet sohbeti açtı, Nebahat teyze bir türlü evlenemeyen Berna için üzüntülerini döktü bize…Berna kızardı bozardı …Rıza ise “ Üzülmeyin Nebahat hanım mutlaka hayırlı bir kısmeti çıkar” derken meğer kendini kastediyormuş, anlamamıştım…
-Seninle biraz konuşalım Revnak…
Çamaşır sepetini yere bırakıp karşısına geçtim oturdum, “çocuk meselesi” diye geçti aklımdan…Erkek çocuk istiyordu Rıza…Haklıydı aslında soyadını miras bırakacağı bir oğlu bütün erkekler isterdi.
-Buyur Rıza…
-Revnak bunca yıldır evliyiz senin gönlünü hiç kırmadım değil mi ?
-Yok kırmadın Rıza, hoş tuttun sağ olasın.
-Seni çok severim sayarım, çocuklarımın annesisin bu durumu bir ölüm değiştirir.
-Allah korusun !...
-Şimdi bak nasıl desem ben yemeğe çıktığımız gece Berna’ya vuruldum…
Dondum kaldım, elim ayağım kesildi öylece bakıyordum yüzüne aptal aptal…
-Berna’ya kızma hiç suçu yok…Çok üzüldü o sana bunu yapamayacağını söyledi…
Demek sonra görüştüler…
-Elimde değil sevdim…Sana yalan söyleyip onu metres de tutabilirdim, gerçi Berna asla istemez ama, ya da erkek çocuk yüzünden deyip iyice üzerine gelebilirdim ama sorun o değil…Sorun onu sevmiş olmam…
-Ne yapmamı istiyorsun beş çocukla senden boşanayım mı?
-Olur mu hiç öyle şey sen karımsın…
-E Rıza ne yapacaksın o zaman ?
-Berna’yı ikinci hanım olarak imam nikahlı alacağım tabii sen de kabul edersen…
Hiçbir zaman ultra modern bir aile olmamışsak da imam nikahlı kuma alacak kadar gelenekçi bir yapımız da yoktu…Yaşadığımız Ege kasabasında bu tür olaylar kınama ile karşılanırdı zaten…Dini meselelerle fazla kafa yormayan Rıza’nın bu sözleri beni sinirlendirmekten öte çok şaşırtmıştı.
-Rıza sen delirdin mi ? herkes ne der ?...Hem Berna kabul eder mi böyle bir şeyi?...
-Aslına bakarsan o da benden hoşlanmış, bir evi kocası olsun istiyor sen kabul edersen o da edecek…Sana çok saygısı var Revnak…Gönlün olmazsa asla istemiyor ona göre..
-E sağ olsun dedim gülerek…
Sonrasında olanları ben dahil kimse anlayamadı…Berna eve gelip ağladı, ellerimi öptü...”Yaşımız yakın Revnak abla birbirimize arkadaş oluruz” gibi saçma bir fikre kapılmıştı. Oturduğumuz ev üç katlıydı Rıza bir katı Berna’nın iki katı senin olur gel kabul et diye yalvarıp duruyordu…Ne düşündüm de kabul ettim bilemiyorum gerçekten…Büyük kızım Sedef’in ağzı açık kalmışsa da ikizler pek aldırmamışlardı…Zira Berna ablaları çok neşeli ve eğlenceliydi…Düğüne kadar her gün kızları okuldan almış, alışverişe götürmüş, hediyelere boğmuştu…
Rıza Berna’ya nikah yapamamışsa da güzel bir düğün yaptı. Eşin dostun inanamaz bakışları altında beyaz uçucu gelinliği, başında çiçekleri ve yüzünde pembeliği ile kocam ile evlendi Berna…Etrafında beyaz kelebekler gibi uçuşan kızlarım ve Sandalyesinden şaşkın şaşkın etrafı izleyen Sinan, sadece bana destek olmak için gelen ama aslında bu durumdan nefret eden annem…Düğünden aklımda kalan detaylar oldu…
Gece Berna’ya ayrılan üçüncü kata çıktı Rıza yüzüme bakmaktan utanarak…Evliliğimden beri ilk kez yalnız yattım kocaman yatakta ve ağladım…
Hayatımda ne değişti diye sorarsanız size net bir cevap vermem zor olur…Çünkü görüntüde fazla bir şey değişmedi. Ben yine ev işleri, çamaşır, yemek, çocuklarla boğuşurken Rıza yeni karısıyla gününü gün etmeye başlamıştı. Gündüzleri deniz, plaj, geceleri saz söz…İkizler de katılıyordu onlara bazen…Haklarını yemeyeyim her nereye giderlerse gitsinler bana mutlaka bir hediye getirirlerdi…Berna şık elbisesi, yapılı saçlarıyla günü özetler ve elimle yaptığım pastalardan atıştırıp “Vallahi Rıza hiçbir kadın Revnak ablamın eline su dökemez” diye gönlümü almaya çalışırdı güya…
Bu arada Sinan ile ilgili bir gelişme olayları düşünüp durmama engel olmuştu…Güneydoğulu bir aşiretin varisi olabilecekken sırf özürlü diye hastaneye terk edilen Sinan’ın dedesi çıkıp geliverdi bir gün…Tek oğlu kazada ölmüştü ve Sinan’dan başka da varis yoktu…Ona Sinan’ın zeka özürlü olmadığını ama konuşup yürüyemediğini anlattım..Yaşlı adam ağladı durdu ve “Ona annelik ettin, karnında taşımadıysan da canında taşıdın…Rahmetli oğlum kanını canını terk ederek büyük bir hata etmiş…Şimdi o da gelinim de ölüp gittiler bir tek bu oğulcuk kaldı onu da bizden esirgeme” diyerek yalvarınca bu aralar garip bir şekilde işleyen beynim ikna olmaya çok yaklaştı…”Kararı verecek olan Sinan” dedim ve ona dönüp baktım…Sinan kollarını boynuma dolayıp beni öptükten sonra dedesine doğru uzandı ve ağlayan yaşlı adamın kucağına gitti…
Sinan’ın gidişinden sonra yaşadığım saçma evlilik, işleriyle boğulduğum kocaman ev ve tüm hayatım aslında anlamsız gelmeye başladı…Bir öğleden sonra dağ gibi yığılmış ütüleri yaparken aynada yüzümü gördüm…Gözlerimin altı çökmüş, saçlarımın beyazları çıkmış, üzerimde sarkmış evlik entari ve tenime yapışan ter kokusu ile ne kadar da itici bir görüntüm vardı…Rıza her gece parfüm kokulu Berna’ya gitmesin de ne yapsındı…ellerimi kokladım onca sabuna karşılık çıkmamıştı sarımsak kokusu…
Ütünün fişini çekip her şeyi öylece bıraktım ve anneme gittim…Babamın ölümünden sonra yüklüce bir mirasa konan annem zevk için bahçe ve çiftlik işleriyle uğraşıyordu…Onu güllerini budarken buldum…
-Boşanmak istiyorum dedim sadece…
-Hele şükür dedi annem…Aklın başına geldi.
O gece çayın yanına elmalı kurabiye yapmıştım, Berna ve Rıza’ya da ellerimle servis edip oturduktan sonra bombayı patlattım…
-Rıza ben boşanmak istiyorum.
-Neee delirdin mi Revnak ?
-Abla sen ne diyorsun olur mu hiç!
-Kimseyi suçladığımı sanmayın…Sevgiye saygım sonsuz ama ben böyle üçlü bir hayatı götüremeyeceğime karar verdim. Boşanacak ve annemin yanına yerleşeceğim.
-Çocuklar ne olacak peki ?
-Onların kendi seçimlerini yapmaya hakları var dedim…Büyüdüler ve boşanma nedir anlayacak yaşa geldiler…Sadece Sanem çok küçük annesine ihtiyacı var, haliyle onu yanıma alacağım.
Sedef “Ben seninle geleceğim anne, bu evden nefret ediyorum” dedi hiç düşünmeden.
-Ya siz kızlar ? diye ikizlere yöneldim…
-Biz evimizden ayrılmak istemiyoruz dedi Seda…Berna ablayı da seviyoruz.
İçim cız etse de onları zorla evlerinden ayıracak değildim.
-Peki kızlar ne zaman isterseniz gelip beni görürsünüz…
Rıza’nın ve Berna’nın tüm ısrarlarına rağmen kararımdan dönmedim ve tek celsede boşandık. Daha öncesinde kendimin, Sedef ve Sanem’in eşyalarını annemin evine taşımıştım bile…
Rıza biraz bekledikten sonra Berna’ya resmi nikah yaptı, böylece üç katlı kocaman evin tek hanımı Berna oldu…Sık sık bana uğrayan ikizlerin dediklerine göre artık eskisi gibi gezip tozmuyorlarmış, Berna abla yemek yapmaya çalışıyormuş ama genelde yakıyormuş…
Bana gelince ilk iş gidip Sinan’ı gördüm içim rahatladı…Pek rahattı, konuşmaya bile başlamıştı tüm aşiretin ilgisiyle…Sonra çiftlik işlerinde anneme yardım ettim ve bu beni bayağı rahatlattı…Sedef üniversitede hukuk bölümünü kazanarak hepimizi pek mutlu etti…Onu yurda yerleştirip döndüğüm gün okuldan arkadaşım Danyal ile karşılaştım. Size söylemeyi unuttum, aslında kendim de unutmuştum ama ben Edebiyat Fakültesinde okudum ve pek de başarılıydım…Danyal kasabada bir gazete kurmuştu, ayrıca matbaası ve yayınevleri de vardı…
-Revnak senin kalemin çok iyiydi gel sana kadın sayfasını vereyim yazılar yaz…
-Yıllar geçti Danyal yapabilir miyim ki?
-Bence yaparsın…Hadi adını da sen bul köşenin..
-Kadınlık Halleri olsun dedim…
Böylece gazetecilik hayatım başladı…Ama ne başlama…”Kadınlık Halleri” ünüyle kasabanın sınırlarını aştı ve büyük bir gazetede yerini aldı…Bütün yaşadıklarımdan sonra bunu yaptığıma kimse inanmasa da Danyal ile evlendim…Sedef ve Sanem de bu evliliğe hiç itiraz etmedikleri gibi sevinerek karşıladılar…Babalarının yanında iyice bunalan ikizler de bize katılınca eve yardımcı bir kadın tutmak şart oldu…Danyal, ev işleriyle zaman harcamamı istemiyordu zira…
Aylardan sonra bir gün yardımcı kadının unuttuğu muzu almak için pazara gittiğimde Berna’ya rastladım…Çok perişan görünüyordu garibim…Saçlarının boyası gelmiş gümüşsü beyaz tellerle doğal kahverengi saçı bir renk karmaşasına dönmüş, balık eti vücudu bayağı bir yağ bağlamış, eşofmanından pörtlemek üzere, elleri kolları poşetlerle dolu, aksak aksak yürürken karşı karşıya kalıverdik…
-A Revnak abla sen misin ?
-Benim Berna nasılsın ?
-Nasıl olsun gördüğün gibi işte ev işleri…Bilirsin
-Evet bilirim dedim ve sustum.
Kızıl boyalı uzun saçlarım, şık pantolon takımımla elimdeki tek poşet muza bakarken yakaladım onu…
-Şeyy bizim kadın muz almayı unutmuş da…İkizler muzu çok severler sen de biliyorsundur dedim…
-Biliyorum. Dedi acı acı gülerek…
]
YORUMLAR
Köyümüzde, çocukları olmadığı için kendisine eliyle kuma getirip, bir müddet onun çocuklarını da büyüten, ama sonunda bu duruma tahammül edemeyip annesinin evine dönen bir kadını hatırlattı hikâye... Oysa adam evlenmeyi istememişti -en azından biz öyle biliyorduk- ve kadın da adamın kendisi yüzünden bu sevgiden mahrum olmamasını. Sonu? Tabii ki Revnak kadar tahsilli de değildi, şanslı da... Yaşlı bir adamla evlendirildiğini biliyorum, o kadar. Umarım mutlu olmuştur.
Hikâye güzeldi, anlatım da... Elinize sağlık.
Selâm ile.