- 3120 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Suyu Taşırmayan Kuru Bir Gül Yaprağı Olabilmek
Bir insan bir topluluğa, bir meclise, bir sohbete, bir muhabbete nasıl girilip, nasıl dâhil olunacağını bilmezse orada büyük sıkıntılar yaşanabilir. Ama gerek içerdeki konuşmacılar, gerekse dışardan sonradan konuşmaya dâhil olacak olan konuşmacıların dikkat etmeleri gereken şeyin anlayışlı olup sabretmeleridir. Yoksa her an içerdekilerin de dışardakilerinde sabrı taşıp birbirine karşı anlayışsız olup hakaret vari tartışmalara neden olunabilinir. Herkesin morali bozulur. Toplantıdan istenilen faydalı sonuç alınamayıp birçok zaman israfı yapılmış olur.
Bütün bunları önlemek için sizlere çok basit bir hikâye anlatmak istiyorum.
Adamın biri bir meclise girip konuşmaları edebince dinlemek ister. Oradaki konuşmayı dinlemek için çok uzak yoldan geldiğini söylese de meclisteki yetkin konuşmacı adamın içeri girip konuşmayı bölüp dinlemesine, içerisinin çok kalabalık olduğunu söyleyerek içeri girmesine izin vermez.
Ancak adam yılmayıp içeri girmekte ısrar eder. Ama cevap her seferinde aynıdır. İçeri bu şekilde giremezsin. Girmek isteyen daha önceden gelir sohbetin, dersin isticamını bozmaz derler. Çünkü iğne atsan yere düşmeyecek kadar içerde bir kalabalık var derler. Şimdi sen içeri girince yabancı olduğun değişip dağılacak. Sohbetin konusu değişecek. Tadı tuzu kacacak. Benimde moralim bozulacak. İstenilen şekilde konuşup, istenilen verimi yapamayacağım. Diyerek adamı içeri almamak için direnir. Bua mukabil dıaşrdaki adamda için ısrarlııdır.
Sonunda dışardakinin ısrarı içerdekinin ebngelemesine karşı galip gelir. Sonunda içredeki dışardakinin ısrarını kıramayıp adamlarına derki, çıkın dışardaki adama deyin ki; içeri girmen için sana bir şartımız var. Onu yerine getirirsen hoca seni içeri alabileceğini söyledi.
Adam o heyecanla umutlanıp Allah razı olsun dededikten sonra adama söyler. Ne yapmam gerekiyorsa lütfen bir an önce söyleyin de yerine getireyim. Dedikten sonra diğer adam içeri girer ve hocaya adamın dediklerini aktarır.
Bunun üzerine hoca, evladım git bir bardak al. İçini de bir damla bile su almayacak şekilde tepeleme su ile doldur getir.
Adam hocanın dediklerini ve su dolusu bardağı hocaya getirir. Hoca içerden bir başka öğrencisine derki, evladım al bu su dolu bardağı dışarda buraya girmek için bekleyen adama ver ve deki, içerisi tıpkı bu bardağın tepeleme suyla dolu olduğu gibi dolu. Bu bardağın üzerine her damlatılacak her damla su bu bardağı nasıl taşırırsa, senin varlığında bu salona fazla gelecektir. Herkesin dinleyip öğrenme dikkatini dağıtacaktır.
Onun için senin buraya girip başkalarının dikkatini dağıtmadan dinleyeceğimiz bir formulü sunarsan salon için her türlü rahatsızlığı göze alıp seni bu salona kabul edebileceğini isöyledi der.
Bunun üzerine adamın içini bir sevinç kaplar ve gözleri parlamaya başlar. Buyük bir güven ve cesaretle adamın elindeki su dolu bardağı adamın elinden alıp içeri girer. Selam verdikten sonra buyrun hocam deyip elindeki su dolu bardakla hocanın sorusunu sormasını beklemeye başlar.
Hoca misafirini fazla beklemeden evladım der. Beni dinlemek için çok uzaklardan gelip büyük zahmetler çekmişsin. Deyip adamın gönlünü aldıktan sonra, ancakevladım, çektiğin bu zahmetler senin bu salona girmene yetmez. Çünkü bu salondaki hiç kimse seni tanımıyor. Dolayısıyla senin bu salondaki havayı bozmanddan korkarım. Onun içinde seni bu şekilde direkt salona alıp derslerime katılmana izin veremem der.
Şimdi elinde tuttuğun o su dolu bardağı bu salondaki insan kalabalığına benzetip o bardaktaki suyun üzerine öyle bir şey koymalısın ki, ne su dolu bardak taşmalı, ne de senin girişinle bu salondaki insanlar rahatsız olup solunu terk etmek zorunda kalmasınlar.
Aynı zamanda da senin buradaki varlığın onlara hiçbir rahatsızlık vermemeli ki, onlarda derslerine aynı şekilde, aynı şevkle devam edebilsinler dedikten sonra, elinde su dolu bardakla bekleyen adam, diğer elini cebine sokar. Cebinden kurutulmuş kırmızı bir gül yaprağı çıkarıp su ile dolu bardağın içine koyar.
Sonra salondaki herkese dönüp hocaya der ki, hocam sizler lütfen beni bu su üstünde duran kuru gül yaprağına benzetin der. Bu yaprak gibi bende sizlere hoş ve güzel görüneceğime, hiçbir kötülük düşünmeyeceğime, içimin dışımın her zaman temiz ve bir olacağına vs. şeyleri bir bir sayarak hocaya ve içerdekilere söz verip herkesi rahatlatır. Bu şekilde de içeri girmeye hak kazanır.
Demek ki, her yere rastgele girilmez. Her topluluktaki yaşamın bir örfü, adeti, kuralı, düzeni, işleyişi, saygınlığı vardır. Oranın düzenini, istişamını, zerafetini bozmayıp, oraya uymak gerekir.
06.07.2012
Cahit KARAÇ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.