- 1139 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Kıskanç Bir Ölüm Tanrısı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hayatta nefes almayı başarabilmek çok zordur. İnsanlar belli zamanlar içinde, belli dönemlerden geçer ve bu dönemler insanın ruhsal yapılarını, ilişki düzeylerini, ailevi sorunlarını hatta hayata olan bakışlarındaki amacı derinden etkiler… Çoğu insan asıl duygularını belli etmemekte. Asıl duyguların başlangıcında yaşanan tatsız dönemler duyguların sahteleşmesine neden olur ve bu nedenle insan kendini kaybeder. Kendinden ayrı bir beyinle çalışır; yani o olduğunu anlamadan hayatın güzel yanlarına koşar… Aslında hep hayaller içindedir ve solup gitmiştir…
Yıldızlar tahtındaki o belli belirsiz yerler gibi. Yıldızların parlaklığında var olan beyazlar gibi. Gözlerin karanlığına akan o akıntıların son durağında yeniden doğmuş aydınlıklar gibi. Dünyaya şiddetli bir sarsıntı sonucu düşen kendini kaybetmiş aydınlıklar. Dünyadan suya, sudan toprağa, topraktan canlı varlıklara... ve sonsuzluğa…
Mutluluk çanları çalar dünya, doğuşun ilk anlarında ve zamanın sualsiz yanlarında. Yürekler sevgiyle bakar günün her saatine, anına. Dünya içindeki o sahtelikler; yaşanan her şeyle güzel gelir, sade temiz kalplere, gözlere, yüreklere…
Kıskanç bir ölüm tanrısı olur o beyaz derinlik! O derinlik ki doğayı yerle bir eden… Birleşmiş yürekleri ayıran, aldatan ve yok edercesine dünyadan uzaklaştıran... Dünyaya gözlerini gözlerin çehresinde açan o derinliklerdir kendilerini bilinmez suallerin içinde bulan ve güzellikleri yargılayan. O sualler ki yaşamın her noktasında bir kene gibi vücuda yapışan ve hiç kopmayacak gibi eritircesine öldüren. Bir hastalık ki niyeti belirsiz sancılar yaratan, insanı varlığından eden!. O varlıklar ki saf düşüncelerin, duru güzelliklerin ve mutluluk rıhtımında var olan sızılardır!..
Kısalır yaşamlar; acıların ve azalan umutların zamanında! Zamanla yorumlanan o şey; canlıların varlık ve yokluk durağına ulaşması, ulaştığını sanmasıdır. Yolculuğunu en az sıyrıklarla atlatan yokluğun son saatine varandır. Yolculuğunun seyrine kapılıp, kendini varoluşun en asil canlısı olarak gören, görünürdeki gerçeklikleri görmeyen aslında yok olandır!. Bu o bilinmez acıdır, güzelliklerle dünyaya bakanı saracak olan şey… İşte bu çıldırırcasına kulakları sağır eden bir yalnızlık şarkısıdır. Bir papatyanın tek ve çift olan yapraklarına gizlenen o zamandır. Yok oluşun salgınları ve varlığın keskin gürültüleridir dünya denklemini belirleyen!..
Kıskanç bir ölüm tanrısı olur sızılar. Ölüm yağmurlarını yağdırır güzelliklerin üzerine. Güzel olan ve hayatta nefes almak isteyen her canlıyı soldurur. Yangınlar yaratır yüreklerde, yangınlar içinde kavurur düşünceleri, düşüncelerin içine hapseder nefes almayı ve var olmayı!..
Toprağın bir parçası olur canlı!..
Belirsizlik yolları dizilir dünya üzerindeki o ruhlara ve toprağın kızgın, kavurucu sıcaklığına bırakılır ruhlar, bedenden ayrı!.. Ruhlar toprak olur, toprak eğilir. Toprak nefessiz kalır, sancılar içinde yüreği kazınır. Kimsesiz bırakılır. Yeni hatlar çizilir, gökdelenlerin etrafında!. Göklerde gözcülük yapar kıskançlığın sızısı, tanrısı!.. Umut duvarları yıkılır, silahlar çekilir, kan akıtılır... Sahipsiz bırakılır bir kar tanesi, kar çiçeği...
Sulara karışır toprak. Sular akar… yollara, köylere, şehirlere izler bırakarak. Parçalanır toprağın sessizliği, hatlarla çizilen yönlere doğru dünyanın dört bir yanına dağılır. Upuzun yolculuklara çıkar. Derin acılarla boğuşur, mutluluklar görür. Durmaz, akar yolu belirsiz sızılar içinde, akar damarların ulaşabileceği en uzak yerlere... Bir canlıya hayat verir... Deniz olur... Okyanusa karışır... ve
Okyanusun en derin sularında birleşir ve yeni bir bedende yeşerir!..
Çılgındır kıskanç ölüm tanrısı; acı olur, keder olur yeni bedenlere... Bir harita belirler uzak diyarlarda. Sürükler ruhları kara bir gözün mutluluk damlalarında... Sevdirir... Dudakları birleştirir... Yeniden yeşerir kırık dökük parçalarıyla toprak, ruh... Çılgınlar gibi ay karanlığına karşı seviştirilir. Terletir vücudu soğumuş yüreklerin, terletir teninde buzulların dağıldığı o şehirleri... Büyütür sevgiyi... Büyütür... Büyütür... ve zaman gelmiştir... Yokluğun merdivenlerine doğru itilir...
Kıskanç bir ölüm tanrısı olur zaman, acı, kötü olan her şey... Sevginden eder, sevdiğini o derin okyanuslara sürükler. Birleştirir dağılan bir zamanda lakin o zaman ölümün en yakın anında!..
Kıskançlaştırır beni, seni, onu ve onları... Önce güldürür sonra bir mum gibi eritir, söndürür… Kıskanç bir ölüm tanrısı olur yaşamak, nefes almak... ve sevmek, sevilmek...
Turan Koca
YORUMLAR
Hayatın kucağına düşüldüğü anda kıskanır ölüm,yaşamı...
Ağlayarak açarız gözlerimizi dünyaya, ilk nefes alışımız ağlamaklıdır mesela.
Kaderimiz çizgisini çoktan çekmiş ve acılarla gözlerimizi ışığa açmışız demektir.
Bir ömür geçerken toprak üstünde, altında kalacağımızı bilmediğimizdendir ağlamaklarımız.
Mutlu olmaktan çok mutsuzluğa yelken açmaktır. Halbuki kimse bilemedi;
Toprak meyvesini büyüttüğü ağacı öldürürken tohumunu saçıp, yüzlercesini getirdi meydana...
Her iyide kötü aramak nafile, her kötü bir iyilik aransaydı ya yine de...
Herşeye şekilini veren beşerse, bir tatlı gülüşe sebep gözlerse ve bir çift sözse söylenmeli şimdi, bu kadar art niyet niye...
Zaman geriye sarılıyor gitgide.. Doğduğun an sen ağladın acılarla, bir damla gözyaşı ile can verdin ölüm tanrısına... Beyaz da olsa sitah ta... Sonunda ardında kalıyor bir mendilde damla...
Kıskançtı ölüm... Yaşamın tadına varamayan, ölüm tanrısına kucak açtı...
Ağlayarak başladı, bir nefeste can verdi...
Sevmek sadece hayatın bana, sana, ona , bizlere kattığı acı bir sostan ibaretti...
****
O kadar içten bir söyleşiydi ki, yukarıdakileri yazmadan içimdekini anlatmam imkansız gibiydi...
Dün okuduğumda tek hatırımda kalan "Kıskançlaştırır beni, seni, onu ve onları... Önce güldürür sonra bir mum gibi eritir, söndürür… Kıskanç bir ölüm tanrısı olur yaşamak, nefes almak... ve sevmek, sevilmek..." bu kısımdı... Sağlam kafa ile okununca aklımda kalanlar yaşamın akışına göre işte öyle bir sıralandı.
Tebriğimle...
Sevgiler
Saygılar...