- 901 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Uzak İhtimal Müslümanlara Yakışmadı
Sinema, kültürün yansımasıdır. Kültürün taşıyıcısı olan sinema, kendine özgü bir dil ve kodlama geliştirmiştir. Bu dil bazen doğrudan bazen dolaylı olarak sembollerle dille getirilir. Toplumun aynası görevi de gören sinema; devletler, ideologlar ve söylem geliştiren grupların gözünde önemli bir yere sahiptir. Sinemaya sahip olmak, toplumu yönlendirme, şekillendirme ve eğitme konusunda önemli bir gücü elinde bulundurmak demektir.
Peki, Müslümanlar, sinemanın önemini farkındalar mı? Sinemanın toplum üzerindeki etkisini analiz edip, bu konu da çalışmalar yapmaktadırlar mı? Yusuf Kaplan, sinema için medeniyet meselesi demesine rağmen, sinema üzerine kalem oynatan aydın, düşünür ve kanaat önderleri yok gibidir. Müslümanların, topluma yönelik projelerinin yetersizliği ve toplumsallaşma konusunda yaşanan sıkıntılar hesaplanırsa, sinemanın öneminin Müslümanlar tarafından bilinmediği sonucuna varabiliriz.
Müslümanların, sinema üzerine hiç mi eğilimleri yok, demek haksızlık olur. Var olan filmler ve sinema üzerine çalışan ya da sinema çekimi yapanlar hakkında ciddi araştırmalar yapmak gerekir. Biz burada sadece bir yönüne değinmeye çalışacağız.
Türk sinema tarihi, Milli Sinema akımından bahseder. İslami filmlerin çekildiği bir dönem. Yücel Çakmaklı ve Mesut Uçakan’ın öncülüğü yaptığı akım. Bu akım adı altında 1970’lerden günümüze periyodik filmler çevrilse de filmlerin içeriğinde; filmlerin İslami yönlerine ve filmlerin içerdiği mesajlara kadar analiz edildiğinde genel olarak; sinema dili zayıf; içeriği hidayet romanlarıyla paralel ilerleyen bir kurguya sahip olduğu görülecektir. Toplum gerçeğini yansıtmaması, temanın tebliğ üzerine kurulu olması ve slogan ağırlı konuşmaların yanın da mükemmel bir Müslüman tiplemesinin yer almasıyla filmlerin pek ilgi görmemesine neden oldu.
Hidayet kurgulu Milli Sinema, tarihe karıştıktan sonra İslami filmlerin varlığı devam etmiştir. Biz sadece bunlardan bir tanesi: Uzak İhtimal filmine değineceğiz.
Soru şu: Bir Müslüman neden bir sinema filmine imza atar? Başka bir deyişle neden film yapmak ister? Uzak İhtimal filmi için böyle bir soru sorma nedeni İslami camiadan Tarık Tufan’ın filmde imzası olması nedeniyledir.
Öncelikle şu tespiti yapalım: Türkiye’de Müslümanlara yönelik film çevrilmiyor. Batı’ya yönelik filmler çevriliyor. Bunu öncelikle söylemenin nedeni Uzak İhtimal filmin içeriğinin dini olması ve filmin imzasında Tarık Tufan olmasına rağmen filmin Müslümanlara yönelik bir kurgusunun yanında böyle bir amaç taşımaktan uzak oluşudur.
Milli sinema ve hidayet romanlarını okuyanlar iyi bilir; dindar, namuslu, ahlak sahibi, bilgili ve fazla yakışıklı olmayan Müslüman bir genç vardır. Yine bunun karşısında güzel, alımlı, beyaz tenli, uzun boylu, kendini fark ettiren, açık giyinen, dinle alakası olmayan, içki içen, partilerde dans eden erkeklerle arkadaşlık eden, rahat bir kızımız vardır. Kızımız erkekten etkilenir, oğlanımız kıza dinden bahseder. Zamanla kızımız değişmeye başlar, sonrasına namaz kılar, başını örter. Kısaca kurgu bunun üzerine kurulur.
Müslüman yazarların, senaristlerin neden sürekli beyaz tenli, güzel, sarışın, mavi gözlü bir kız figürü kullandığını anlamış değilken, aradan onca zaman geçmesine rağmen Tarık Tufan da içinde hayranlık beslediği diğer yazarlar gibi, filminde sarışın, güzel bir kız oynatmayı ihmal etmediği gibi karşısına da esmer, yakışıklı olmadığı her halinde belli olan bir erkek oyuncu koydu. Böylece gördük ki 90’lardan bu güne İslamcı yazarların hayalindeki kız imajı değişmemiş. Olsun be! Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar misali, İslamcı yazarların hayalindeki güzel kız imajına da sesimizi çıkarmayalım. Hayal hayaldir, yıllarca sürse de.
Sinemanın vazgeçilmezidir aşk. İlgi çekmenin yanında kutsallaştırılan aşkın Uzak İhtimal’in ana teması olduğunu belirtelim de Tarık Tufan’ın bir müezzinle bir rahibeyi birbirine aşık edip, tepki almamak, belki de polemik çıkmaması için İslam Hıristiyan tartışmasının önüne geçmek adına filmi sessizliğe büründürdü. Film sessiz devam etse de Tarık Tufan filminin dini yönünü bir türlü kabullenmedi. Çekindi sahiplenmekten. Çünkü Tarık Tufan ortaya oynuyordu. Kimsenin tavuğuna kış demek istemediği gibi, festivallerde ödül almak, sinema dünyasında kabul görmek bunu gerektiriyordu. Ödül almak, nefise hoş gelir. Takdir görmek, dışında olduğu dünyanın şatafatlı dünyasına göz kırmak kimin hoşuna gitmez. Taşıdığı kimliğe ve misyona rağmen Tarık Tufan kendi gerçeğini yansıtmaya yanaşmadı. Tıpkı çevirdiği filmin kimliksiz kalması gibi.
Müslümanlar neden kendilerini hor görürler anlamam. Başarılı olsa da kendilerini kabullendirme derdine düşmekten kurtulamıyorlar. Ben buyum demek neden çok zor geliyor.
Uzak İhtimal, sadece aşkın büyüsüne kapılmış bir müezzin ve rahibenin aşk üzerine kurulmuyordu. Aynı zaman bir dinler arası diyalogdan, halkların kaynaşmasında, aşkın dinler üstü misyona değiniyor. Aşk; din tanımaz mesajı filmin geneline iyi serpilmiştir. Müezzinimizin Hıristiyan bir dost edinmesi, imamla sınırlı diyalog dışında başka Müslümanlarla görüşmemesi bunun en güzel delili olsa gerek. Aşkın varlığı her şeyi aşar mantığı bütün filmlerde olduğu gibi ayağı yere basmayan bir felsefenin ürünü olarak karşımıza çıkar.
Başa dönelim bu filmi neresinde Müslümanlara yönelik bir içerik ya da Müslümanlara yönelik bir damga taşımaktadır. Sanatla kimliğini belirsizleştiren Müslümanların, sanatı Müslümanlaştıramaması gibi, ortaya çıkardıkları filmi de Müslümanlaştıramamışlardır. Yukarıdaki soru yine karşımıza çıkar, Müslümanlar için sanat neyi ifade etmektedir? Bir Müslüman neden bir film yapma gereği duyar? Bu soruların gerekliği zamanla daha da artacaktır. Çünkü Müslümanlar sanatı keşif etmeye başladılar. Ama kimliklerini de bir o kadar belirsizleştirmeye başladılar. Sinemanın her şeyi normalleştirmesi gibi, sanatla uğraşan Müslümanlar reel hayatta her şeyi normal karşılamaya başladılar. Etrafınızda değişen Müslümanların yaşantısında bunun sinyalleri fazlasıyla yok mu?
Osman Tatlı
[email protected]
www.osmantatli.com.tr
YORUMLAR
Peki sorularınıza nasıl bir cevap buldunuz?
neden okumazlar. okurlarsa kendi yayınlarını okurlar ve ayrışmaya yol açarbu . oysa herkes herkesin inanç ve kültür kitabını oksa ne iyi olurdu, okuyanda bir elin parmakları kadar.
ben bu fraksiyonların neden sineme üzerine eğilmediğini sordum yıllarca. hatta hiziplerin bile.
keza..
tebrikler.