29
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
3506
Okunma
HEP ÇOCUK KALSAM !
Herkes iyi okusun masalını, aynısı bir daha yazılmayacak çocukluğumuzun !
Ne zamandır bir yol bulup kaçsam hayattan hep aynı yerde alıyorum soluğumu; çocukluğumda. Tekrar yaşayabilme ihtimalim olmayan çocukluğumu özlemem ne garip.
Yoksul ve kimsesiz bir çocuğun eline tutuşturulan ebem kuşağı renklerinde halkalı şekerin mutluluğuna aç değildim ki ben, her şeyimiz vardı ! İçimdeki o haylaz çocuk, ayağını direse de yorulmuş olmalı; artık büyüyorum istemesem de…
Peki hayat, şimdi beni mutsuz eden yanın ne?
Sürekliliğin verdiği bir alışkanlıkla kurulu düzene uymak boynumuzun borcu gibi geliyor artık. Bir şeye bağlanmak ve olmadık bir zamanda onu aniden kaybetmek nasıl bir boşluğa düşmektir unutuyoruz çoğu zaman hayat koşuşturmacasında. Acılarımızın, kırgınlıklarımızın yerini hep boş bırakıyoruz, görmemezlikten geliyoruz belki de.
Unutuyor muyuz, biriktiriyor muyuz bilinmez bu dargınlıkları !
Bu aralar hep karanlıkta oturmak istiyorum. Yıldızların cılız ışığı dahi gözlerimi kamaştıracak gibi. Zannettiğimden daha derinlerdeyse şayet kırgınlığım, biraz az kalmışlığımın hissiyle devam edeceğim yaşamaya…
Denizliğimizdeki martıların kanatlarında ısıtıp tüm şiirlerimi, göz kapaklarıma kına yakıp uyumak istiyorum bu gece ve rüyamda hem Hazerfan’ dan çalıp kanatlarını Galata’ dan Kız Kulesine düşeyim diyorum. Kimsenin bilmediği fırtınalarımı dindirmek düşler ülkesini andıran çocukluğumun kıyılarında gezinirken, rüyalarda olsa da güzeldir herhalde !
Ve uyanmak, sadece mutluluk yazdığında kalem …
Yine anılarımdan taç yapsın saçlarıma annem uyanınca, babam yine uydurmaca masallar anlatsın bıkmadan . Hani diyorum tekrar çocuk olsam, bu bedenimdeki düşman tanır mıydı, bulur muydu beni? Şaşırır mıydı kahrolası grade’ler yollarını, kaybettirir miydim izimi, unutturur muydum ismi mi, cismi mi?
Her bakışımda bebeklik fotoğraflarıma, ruhumu bir şeyler tamir ediyor hissediyorum. Babamın İtalyan kuyruklu yaka dar kesim gömlekleri, marul gibi açılan kısa kravatları, annemin giymeye sabırsızlandığım uzun topuklu ayakkabıları, salon salomanje misafir odamız ve balkonumuzun simsiyah ferforjelerinden mısır koçanlarıyla süslenmiş bahçemize sarkışım geliyor aklıma, ne çabuk büyüdüğüm sonra !
Ve büyükbabamın hayattaki tüm kötülükleri ve gereksiz çıkıntıları yontacağına inandığım rende tezgahı bahçenin sağ tarafında duruyor sanki her evimizin önünden geçtiğimde…
Bisikletimden düşmeyi, leblebi tozunda boğulmayı, istop oynarken topa yetişme çabasıyla nefes nefese kalmayı özlüyorum çoğunlukla…
Şimdi annemin babamın kucağına otursam tekrar ve bir fotoğraf daha çektirsek, şöyle monokrom bir fotoğraf… Babamın faulleri almış başını gitmiş olsun, annemin sarı bukleleri değme sanatçılara taş çıkartsın yine, ben hayattan bi-haberken tek derdim ağzıma tutturulmuş emziği düşürmemek olsun…
Biraz büyüsem ve yine balkonda koordinat belirleyip, sırf “ akşam güneşi güzele değermiş ” desin diye babam, hep aynı yere otursam diyorum…
Yukarıdan baktıkça, içine düşmek istediğim aydınlık bir kuyu gibi çocukluğum ve hatta korkulu masallardaki kötü adamları tekrar anımsayıp korkmak istediğim, Pamuk Prensese o kırmızı elmayı yedirmeye uğraşan kötü kalpli cadıyı özlediğim en naif hayat kesitim…
Hem nasıl bir yoldur ki, bir ömür çocukluğunun kaldırım taşlarında yürür de, yorulmaz, usanmaz insan.. Hayat yolunda sağlam adımlar atmanın en güçlü müsebbibidir hafızamıza güzel yazılan bir çocukluk masalı…
Biricik canparemin dediği gibi “ Anne hep, hep çocuk kalsam olmaz mı ?”
Fotoğraf: snky