- 953 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AVUÇLAR HEP SEMAYA AÇILIR
Bir bahar sabahı rastlamıştım size, hatırlıyor musunuz? Kara günler mevsimini bırakıp da arkamda, düşler oluşturmuştum, o ilkbahar sabahında.
Bakışlarına takılmış bir bahar dalıydı umutlarım. Dizlerimde kalmayan dermanın, ellerime tutuşturduğu titremeleri saklamaya çalışmıştım.
Sonra içim titreyerek merhaba deyip, susmuştum. Siz sevilmiş olmanın mağrur edasıyla adımlamıştınız bahçeyi. Sonra bir kameriyenin altında, tahta bir sıraya oturup, gözlerinizi seyre dalmıştım.
Kaç bahar geçti anıların üzerinden hatırlamıyorum. Ne gecenin bir vaktinde, başım omzunuzda, parmaklarım avcunuzda, arnavut taşlı sokaklarda yürüyüşümüz, ne de “İkinci Bahar Fasıl Evi”nde size şarkılar söyleyişim eskimedi. Rahat bırakın artık, kulağımın arkasına taktığınız o tek papatyayı. Ya ölümsüzlüğü avuçlayayım özlemle, ya da çekiniz ipini de kurtulsun bu gel-gitlerden.
Sahi, içinizde mi doğuyordu o med-cezirler de habire vuruyordunuz sahillerime … Yırtık bir bohçanın ucundan kaçan firari yetimlere dönen kelimelerin, canını yakıyorsunuz böylesine öfkeyle. Oysa nasıl da narin ve kırılgandı şiirlerim, dağ başı gelincikleri gibi. İçimin ayazında saklanan Hasretinizi sarıp sarmalarken akşamın “güle güle” denen sevimsizliğine, yol yorgunu heceler türetiyordum kavuşmaya dair ümitlerle.
Siz okşarken bu şehri ayak seslerinizle, kahkahalar atıyordu caddeler, ara sokaklara nispet edercesine. Çıkmazların köşelerinde uzamaya korkan gölgeler bile tebessüm saçıyordu, karanlığın bittiği izbe yerlerde. Acıyı vurmuştum bizim sokakta. Faili meçhul diye geçmişti kayıtlara adı, nedense. Nasıl oluyor da herşeyim olduğunuz gibi hiçbir şeyimdiniz aynı zamanda. Siz miydiniz “yanlış zamanların yanlışı olanı” yoksa ben miydim “yanlış zamanların doğru olanı” çözemedim bir türlü. Cevapsız soruların kıskacı arasında boğuluyorum. Dokundum, kayboldunuz. Sevdim, nefretiniz gelip oturdu karşıma, bağdaş kurarak. Özledim, engizisyon mahkemelerinin yargısız infazlarında buldum kendimi.
Mahkûmdum, mahkumluğumdun.
Çoğul ayrılıkların tekil terkedilmişliklerini toplarken avuçlarımda, kalbim gümbür gümbür atıyordu, bir daha görememenin korkusuyla. Bitimsiz suskular gelin ediyordum, her İstanbul dönüşümde. Lâl oluyordu yüreğim, dikiş tutmayan cümlelerin göbeğinde. Ömrüm yamalı bohçaya dönmüştü nihayet. Kutsadığım mıydı gerçekten, ya da şekil değiştirmiş bir hayal miydi “Aşk”, bilmiyorum. Fırından yeni çıkan bir simidin kokusuyla bayılan, günlerce aç kalmış, köprü altı çocukları gibiydim.
Açtım, acıktığımdın.
Şimdi git… Öylesine güçlü bir rakibin var ki yüreğimde… Bütün olumsuzluklarınızı alıp götürürken beraberinizde, arınmış bir “sen” bırakmıştınız geride. “Seni senden çok severken” mazide, tapılacak bir erkek bırakmıştınız yerinize. Artık siz değil, ben konuktum yüreğinizde.
Bilmez misin ey yâr, avuçlar hep semaya açılır…
Eylül GÖKDEMİR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.