- 735 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bizim Sıpa Diyorum! Size Savdalanmış
İlkbaharın son kırıntıları hala şaşırtmaya ediyordu. Biri gitmemek için direnirken diğeri kendini ağırdan satıyor gibiydi. Bir haftadır yaz mevsimine alıştırma yaparken, bu akşam gitme-gelme mücadelesi de neyin nesiydi? Anlaşılan bu gün gökyüzü iki ayrı mavsimi karşı karşıya getirerek birbirine rakip kılmıştı.
Arabamız ağır ağır ilerliyordu. Eşine az rastlanan doğa mucizesini içime resmetmek istercesine, görsel malzemelerin her birine teker teker tutunuyordum. Yan yana dizili çam ağaçlarının arasından son uzantılarını gönderen güneş, biraz ilerideki yaşlı söğüt ağacının salınan yapraklarını, ışıl ışıl parlayan kızıl rengiyle sıvamıştı. Çevresini saran sarı sıcak renk, üzerine doğru gelen hareketli kara bulutların boşluğundan süzülüyor, can alıcı parlaklığıyla göz kamaştırıyordu. Alttan yayılan kızıllık sanki arka fondaki ışık huzmesiyle işbirliği içindeydi. Kara kümeyi içine çekerek onu alev topun dönüştürmüştü. Yukarıdan aşağıya hızla süzülen koyuluk kendi aurasıyla ışıl ışıldı.
Bu gece olacaklara ait mesajı almak için gökyüzünün siyaha bürünen tarafına bakmak yeterliydi. Yan tarafa uzanan Seyhan nehri iki yönden süzülen renk cümbüşünü kucaklamış, kıvrımlarıyla nazlı nazlı dans ediyordu. Bu tezatlık gökyüzü gibi sanki doğayı da iki ayrı parçaya bölmüştü. Evlerin çatıları, dar ara sokaklar bir taraftan sarı-kızıl renklerle alev alevken diğer taraf zifiri karanlığa gömülüydü. Doğudan ilerleyen öfkeli kara bulutlar batıya doğru hızla ilerliyordu. Alev topu ufaktan ufağa sarmalanmaya başlamıştı bile.
Bordo renkli lambasıyla aydınlanan gökyüzünün koyu loşluğu doğrusu resmedilmeye değerdi. Her taraf garip bir dinginlik, sessizlik içindeydi. Her an müthiş bir patlamayla yer yerinden oynayacakmış hissi biraz da ürkütüyordu.
Bugün işyerinden erken ayrılmam bu güzelliklere şahit olamama nedendi. Kuzenimin evime yakın yerde işinin olması doğrusu bugün için benim şansımdı. Eve bırakma teklifini iyi ki kabul etmiştim.
Delicesine yağan yağmur, susmayan gök gürültüsü, sık sık aydınlığıyla kendini gösteren şimşek, akşamdan kesilip bir daha gelmeyen cereyan, geceye damgasını vurunca yanılmadığımı anlamıştım.
Dün gece her şey harikaydı. Gökyüzünün yoğunluğuyla benim aramda her zaman ilginç bir bağ olurdu. Bulutların hareket hali bana enerji yüklüyor, yorgunluğumu gideriyor, ruhumu olumsuzluklardan arındırıyordu, dinç ve dinamik oluyordum. Bir çokları için kabusken bendeki etkisini anlamak güçtü.
İlginç olaylarla geçen bir hafta, son gününe muhteşem görüntüleri ekleyerek bana sürpriz yapmıştı. Düşünüyordum. Yoksa sürprizin en büyüğünü birkaç gün önce 12 yaşındaki Serdar’ın babasıyla mı yaşamıştım? Orta boylu, başında kasketi olan, geniş omuzlu, yayvan gülüşlü adam...
Evet, bu Serdar’ın babası…
Akşam iş çıkışı minibüs beklerken ”Bacım” diyen bir sesle irkilmiştim.
Durak o saatlerde ıssız ve yarı karanlık oluyordu. Biraz ilerideki değnekçi de gitmek üzereydi. Fakat benim bu ürkütücü yerde yalnız kalmama gönlü razı olmamış olacaktı ki, bir iki adım sonra o da beklemeye başlamıştı. Yanıma yaklaşan tanımadığım sesonun da dikkatini çekmişti.
”Ben Serdar’ın babasıyım” diyen adamın dudaklarında anlam veremediğim geniş gülümseme, benim gibi değnekçinin de ilgisini çekmişti. Gözleri üzerimizdeydi.
”Buyurun” diyen sesimi ben bile zor duymuştum.
”Şey bacım” dedi adam, ”nasıl söylenir bilmiyorum ki, bizim sıpa boyuna posuna bakmadan tut sen sevdalan”
”Pardon anlayamadım, ne yapmış!?”
”Bizim sıpa diyorum, size sevdalanmış!”
Şaşırmıştım. Adama kuşkuyla bakıyordum. Değnekçi de neler olduğunu anlamaya çalışan meraklı bakışlarla bizi izliyordu.
”Bunu size o mu söyledi?” dedim inanmayan ses tonumla.
”Onun söylemesi sıkar biraz… Bugüne bugün, babası var karşısında!” dedi adam.
”O zaman yanıldığınızı söylemek zorundayım beyefendi”
”Ben çocuğumu tanımaz mıyım bacı? Sizi dilinden hiç düşürmüyorduKuşkulanıyordum zaten... Sizin yanınızda çalışmak için neden bu kadar ısrarcı olduğunu sordum, bak! Cevap bile veremedi.”
Kızmıştım,
”İşini sevdiği için olmasın…” dedim.
Adam beni duymuyordu bile.
”’Sen bu kadına sevdalı mısın oğlum,’ dedim, ağzını aramak için tabii... Yine çıt yok. Bön bön suratıma bakıyor. Tokadı patlattım
suratına, adam istifini bile bozmadı. Yüzüme bakmaya devam etti. Sanki inadıma yapıyor Sıpa. Az kalsın elimde kalacaktı…
Hiç yapmadığı şeyler bunlar, oğlumu ilk kez bana karşı asileşmiş görüyorum.”
Adam, naçar kalmış bir babadan çok, yarı eğlenen, yarı kınayan ama en çok sevdalanacak kadar büyüyen oğluna duyduğu gururu gizlemeye çalışıyordu.
”Yüzündeki morluk bu yüzden mi?” dedim.
Adam da ciddileşmişti.
”Bize yakışmaz bacım! Bu çok ayıp bir şey! Çocuktur o… Sen kusuruna bakmazsın artık. Bu yüzdendir ki orada senin yanında çalışması yakışık almaz.”
”Bakın! Olayın içeriğini bilmiyorum. Diyelim ki doğru… Diğelim ki oğlunuz bana sevdalanmış, siz de söylediniz o bir çocuk.
Bu yaşlarda normaldir. Sonr….”
Adam birden sözümü kesti. Yüzü alaca karanlıkta iyice kararmıştı.
”Ne diyorsun bacım sen? Nasıl normal olur bu, o senin dengin mi?”
Haydaa demiştim içimden.
”Bakın beyefendi! Gündüz işyerine gelin bu olayı detaylıca konuşalım. Düşüncelerinizde yanılıyorsunuz. Çocuklar bu yaşlarda kimlik arayışı içindedir. Yazık ki, sizi değil beni kendine örnek almış!” dedim.
Ve değnekçiye doğru yürüdüm. Arabanın neden geciktiğini sorarken öfkem sesime yansımıştı.
İnsanın kendini ifade edememesi ne acıydı. Bu adam o yaşlarda hiç mi aşık olduğunu sanmamıştı. Yürek çarpıntısını hiç mi yaşamamıştı? Gülümseyerek anımsayacağı o sıcacık çocukluk yılları, yoksa ondan da mı çalınmıştı?
Anneannemin sözleri o an kulaklarımda çınlıyordu.
”Cahil ve kültürlü insandan korkmamak gerek. Çünkü birinin verileriyle, sana ne yapacağını önceden bilirsin, diğeri koşulsuz aldığı için zararsızdır, fakat yarı cahil insanın -ben bilirim- egosu şişmandır. Kendini ifade edemezsin, çünkü seni dinlemez…”
Düşünmüştüm, cahilliği kim üstüne alırdı ki?
Yaşamın getirileri zaten herkese bir şeyler öğretiyordu…
Alma kapasiten ne kadarsa, heybene dolan da o kadardı.
YORUMLAR
Yazınızı çok beğendim.Yanlış anlaşılmak benim en büyük korkum ve kendimi ifade edememek,yada dinletememek... selamlar...
suzan Kuyumcu
sanırım bu durum pek çok insana hitap eden bir sıkıntı.
Haklı olduğunu bildiği halde kalakalmak...
Teşekkürler.