YA BENİMSİN YA TOPRAĞIN!
YA BENİMSİN YA TOPRAĞIN!
Adam şoka girmiş kanlar içindeki karısına daha doğrusu az önce defalarca bıçakladığı kadına bakıyordu. Yarım saat önce nefes alan, kendisi ile kavga eden, sabahları öperek uğurlayan karısı, şimdi öylece nefessiz ayaklarının dibindeydi. Kaç kez sokup çıkarmıştı bıçağı? Ondan bu kadar mı nefret ediyordu? Yok! Sadece öldürecek kadar sevdiği içindi. Solmuş yüzüne baktı bir kez daha. Saçlarını düzeltmeye çalıştı. Ne güzel saçları vardı. Kendiliğindendi sarılığı. Hiç öyle makyaj falan da yapmazdı. Bir çocuk annesi olmasına rağmen incecikti. Mankenler bile kıskanırdı onu görseydi. Gözleri açıktı. Korkudan mıydı yoksa arkada bıraktığı yavrusunun acısı mıydı dudaklarının ve gözlerinin yanına yerleşen hüzün… Daha önce de kaç kere dayak yemişti. Beyaz teninde günlerce mor bir gül gibi izini taşırdı kocasının kıskançlıklarının. Ama hiç bunu yapacağını, kendisini öldürebileceğini o da aklına getirmemişti besbelli. Ağlamaya başladı adam yaptığının farkına varınca. Eğildi, hüzünlü dudaklarından öptü. Sonra… Sonra çığlıkları duyan komşu bu sefer çok kötü bir şeylerin olduğunu anlamış ve polisi aramıştı. Israrla kapı vuruluyordu. ‘’Polis açın kapıyı! Hakkınızda şikâyet var!’’ Alıp götürseler n’olurdu ki! O, en sevdiğini kendi elleriyle bir şüphe uğruna öldürmüştü… Baktı açan yok kapıyı kırdı polis girdi içeri. Karısının başında, elinde suç aleti ağlarken buldular Kemal’i… Allahtan ki sekiz yaşındaki oğlunu o gün babaannesine bırakmıştı. Yoksa ömür boyu silinmeyecekti gözlerinden belki de bu kanlı tablo…
Daha on beş gün önce her şeye rağmen mutlu bir aileydiler oysa. Kendisi işe gidip geliyor, oğlu ilkokula gidiyor, karısı her gün kendini kapılarda karşılıyordu. Çok güzel bir kadındı. Ne giyse yakışırdı. Bütün erkeklerin karısına baktığını, onu istediğini düşünürdü. Çarşıya pazara gitmesine müsaade etmez, bir isteği varsa gider birkaç çeşit birden alır gelirdi. Bir tek oğlanı okula götürüp getirirdi, elinde olsa onu da yaptırmayacaktı ama, çalışıyor olduğu için başka çaresi yoktu. Tesadüf bu ya o gün okuldan oğlunu alırken bir adamla konuşurken görmüştü karısını. Adam karısının gözlerine korkmadan, çekinmeden bakıyordu. Bir şeyler anlatıyordu. Karısının da ‘’etraf görecek diye’’ bir korkusu yoktu. Demek ki uzun zamandır tanışıyorlardı. Belki gizli gizli görüşüyorlardı. Kimbilir belki de… Günlerce düşündü. Kimdi bu adam? Yoksa karısına dokunmuş muydu? Ellerinin saçlarında, göğüslerinde, kalçalarında dolaştığını düşündü. Şehvetle dudaklarını öptüğünü. Ter içinde kaldıklarını… Kesin ihanet içindeydi karısı. Bu kadar güzel bir kadını mutlaka güzel sözlerle yoldan çıkarmıştı. Kendinden bıkmıştı belki de karısı. Yeni bir heyecan arıyordu. Daha üç gün önce dövmüştü yine giydiği bir tişörtün yakası açık diye. Evet, kesin bıkmıştı onun dayaklarından. Belki bu adamla beraber kaçıp gidecekti. Terk edecekti kendisini. Bunları düşündükçe çıldırıyordu. Dokunmuyordu bile karısına. Kirlenmiş görüyordu onu. Başkasının teni tenine, nefesi nefesine değmişti. Karar verdi, o gün onunla bunu konuşmaya. İtiraf ettirecekti. Önce oğlanı annesine bıraktı bir bahaneyle. Eve geldiğinde karısı mutfaktaydı. Belli ki akşama yemek hazırlıyordu. Sakince yemek masasına yanaştı. Kim olduğunu sordu o konuştuğu kişinin. Cevapları duymuyordu. Duyduklarına da inanmıyordu. ‘’Yalan söylüyorsun!’’ diye bağırdı. ‘’Beni bırakıp o adamla kaçacaksın değil mi? Söyle kaç kere dokundu sana! Nasıl aldattın beni? Ben seni bu kadar severken sen nasıl başka bir adamın altına yatarsın! ORO…!’’ anlamıyordu karısı. Aptal aptal yüzüne bakıyordu. Cevap veremediğine göre demek ki birden fazla kişiyle görüşüyordu. Demek bu ilk değildi. Elinin altında tuttuğu şeyin bıçak olduğunun farkına vardığında bütün hırsıyla sapladı, sapladı, sapladı. Kaç kere sapladığının farkına varamadı ve neresine sapladığını. Sonradan öğrendi, tam kırk sekiz kere…
Oysa duysaydı karısının verdiği cevapları, o adamın oğlunun okul arkadaşının babası olduğunu öğrenecekti. Oğlunun hırkasının sınıfta kaldığını, öğretmenin de arkasından çıkan arkadaşına bu hırkayı verip veremeyeceğini sorduğunu, çocuğun babasının da elbette verebileceklerini söylediğini ve hayatında ilk kez gördüğünü anlayacaktı. Karısına odaklanmamış olmasaydı çocukların ilerde el ele tutuşup yürüdüklerini de görebilecekti… Ama bunları sonra öğrendi. Kendinin kendine kestiği ceza devletin verdiği cezadan daha ağırdı aslında. Bundan sonra âşık olduğu kadın artık hayatında olmayacaktı. Oğlu hem annesiz hem babasız büyüyecekti. Oğlu kendinden nefret edecekti. Herkes suçsuz bir kadını öldüren bu katilden nefret edecekti. En önemli o hep kendinden nefret edecekti…
ŞİDDETSİZ ,KAVGASIZ,SAVAŞSIZ BİR DÜNYA İÇİN....
YORUMLAR
Klasik bir hikaye. Biraz daha şaşırtıcı olabilirdi. Yani ben böyle bir hikaye okumayı tercih ederdim.
Konu anlamlı ve mesajı çok belirgin.
En sondaki dileğe katılmamak mümkün değil.