En kötü çağ; vebanın kol gezdiği, şeytanların cirit mabedi. Uzak değil.
Karanlıkçağ’ dır şimdiki.
Hunili deliler, ayaklarına iğne iliştiren seyirciler ve özgürlüğe susamamış edilgen bireyler!
Zaman kendini güncellerken hâkim olduğunu söylüyor, kalem kırmadan idam ediyor körleri. "Kendimi savunmamak utancını yaşıyorum".
Ben ışığın kırılmasıyım.
Doğru harita için son baykuşu beklemem geç bırakır yollara. Devasa tuvallere
barış çizmem, üstüme ancak boya sıçratır. Eylemsizlik eylemi, beyin boşluğumda rahatladıkça kim olduğumu unuturum.
“Senden üstün yok,
doğadaki her obje sana hizmet eder. Bitkiler hayvanlar böcekler ve zeka senin için”.
Zekisin neye yarar kullanmadıkça!
İnsansın neye yarar kötülük yaptıkça, yaşamadıkça yaşatmadıkça(!)
İnandıklarını sorgulamadıkça, bir nefes alana aşağılık dedikçe, “ateş var” deyip “ateş neden var” demedikçe, " sen" ölü bir
yıldız dahi
olamazsın. "Ben" olamazsın.
Aydınlıklar içinde başladım yaşama, fark ettim ki ayaklarım bir rüyanın tozlu terasına basmış. Çıplak insanlardan tokluk sergilenmemesi gerektiğini bu rüyada anladım. Zamanaşımına uğramış katliamlar; ölü
bebekler yüzüme ağlarkendi, erkenden utanıp kabuğuna geri dönmüş, burunsuz suretlerdi başlarken "yaşama".
“Yaşadım mütemadiyen; çok "öldüm" bilincimin esiri, yokluğun kıyafet giydirilmiş haliyken”.
Esir düşmeleri yokladım ellerimin hissiyatına güvenerek. Yerdeki sıvı bir masal okuyordu saat başı.
"Düşler ve küller" diyordu
zaman. "Botlar ve çimenler çağı".
“Ezenler, ezilenler, koyunlar, köpekler, domuzlar” vakti. Nedensiz kemik yalamalar; özünden uzaklaşan varlıklar, tövbeden yelek giydikçe yeminlerin anlamı kalmıyor bu çağda. Özgür değil ruhum tekin değil.
Savaşçıyım!
Alnımda çoktan kırdığım bir tabu taşıyorum.
“Özgürlük” kendini rahatça öldürebilmek “yağıyor”. Islanmaktan öteye gidemiyorum.
Ateşle, suyla sevişmek; suyla sevişirken, suyun seni boğmaması ateşin yakmaması.
Ne boğulmak ne de yanmak "O" ... sorgula!...
Temas noktalarımı inkâr etseler de; bir
savaştı ikiye bölündüğüm. Dilim, dinim, ırkım, rengim korkusuz. Ne denli suçlu olduğum mühim değil. Suç oranıma göre neye "dönüştüğümü"görmem lazım.
Bitkiysem eğer, şu soyunmuş gölgelere küserim.
Genital organları olmayan, insanlar varoldukça, ne koku ne tat veririm.
Keşiş ellinde; kenevir tohumu yakalanması, yarasa memelerinden beste sağılması, tüm icatların bana yaratılması Yaşlı Tepe’ de değil.
Üç kez b
aşkalaşım geçirmiş; sonunda insan edilmiş, yaşamı tüm kurallara rağmen ellerinden uçurmamış, bitkiden hayvandan, topraktan sudan, aydan ışıktan, sonra ruhu icat edilmiş bir türevim.
Ruh emektir.
"Hafızamı temizleyen melek, itaat etmekle meşgulken, ben yaşama tüm çağları bilerek başladıysam, gözlerime sonradan inecek perdelere aldırmam".
“Biri” yaban otlarını yakmış
dünyanın. Hiç duymadığım bir koku. Sevgi ve mutluluk yanığı kokuyor ortalık, yanık yanık... Bulutlar tekrar yağacak olmanın, endişesinde üstlere.
Halkların birbirini törpüleme, köreltme, kısaltma törenleri…
Saydam düşlerin açılan pencereleri, Tanrı ’ yı öldürme eylemi düşünüşleri.
Sebebi "yaşam" olan bir kavgada ölüyor türdeşlerim. Yapılan doğmak, büyümek ve tekrarlarca kere ölmekten ibaret.
(?)
Asla bilinçlenme, kim olduğunu bilme! diyorum onlara, küpe sanıyorlar kulaklarına. Küçük insan; o kemikten fazlasını hak ediyorsun desem sana.Önündekiyle yetindikçe doymayacaksın asla. Ulaşmak için çabalamadıkça; zengin nehirlerin açtığı bir
zaman tünelinde işçi olacaksın daima.
Bu yol nereye gider sormadıkça, kendi beden amacının yıkanmak dışında var olduğunu anlamadıkça, toprak lekeli olacaksın. Kölelik zincirlerini yakınca, gözlerin görmeye başlayacak.
Umuttan Ütopya kuranlar var,
üç ana başlığı var.
/
Özgürlük
Barış
Adalet
/
"O botların altında ezilen "çimenler" olmaya çoktan yüz çevirdim. Bir elimde Umut Devrim ’i bir elimde Dünya"...
Burjuva salkımlarına ilişmeyen sinekler gördüğüm
vakitleri,
savaşarak alamazsam; öle
doğa alırım.
Bana lüksleri, huzuru, sevinci, versinler! Çünkü O’ nlardan tek eksiğim, farkına vardığım “Kardeşlerim’ dir”…
Yaşamak gökte bir
yıldız gibi büyük,
Dolunay gibi nefes kesen.
Yaşamak hiçbir adaletsizliğe boyun eğmeden,
Kudurmuş nehirler gibi nereye aktığını bilen.
Yaşamak ölmeden
gülmeyi öğrenen
Bebekler ve yaşlılarla kansız zeminlerde, ellere saf ateşi tutmayı öğreten.
Yaşamak "özgürlüktür" özgürlüğü öldürmeden.