- 6287 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
“SENİ SEVMEK; ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN…”
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“SENİ SEVMEK; ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN…”
İkindi vaktiydi. Güneş batıyor, İzmir- dış hatlar seferine başlayan bir uçağı izleyerek, kocaman balkonda ufak bir taburenin üstünde oturuyorum. Sokakta çocuklar oynuyor. Balkon demirlerine tutunmuş yakan top oynayan çocuklara bakıyorum. Kızlarına çeyizlik hazırlayan anneler, akşam yemeği için yoğun bir çalışmaya girişmiş ev hanımları, teras katlarında yaptıkları salçanın tutabilmesi için durmadan karıştıran karşı komşu.
Sık sık içime uğrayan sebepsiz gülücükler savurduğum “an” içinde kaybolmanın, anı yaşamanın gerekliliğinin o an olduğunu hissediyorum. Zamanın içinde kayboluyorum, uçak, güneş, salça, anne, çocuk, oyun. O anı orda bırakıp odama geçiyorum. Hala açmadığım bir paket masamın üstünde duruyor. Açıyorum.
Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiir kitabı. Önce şairine bakıyorum. Gözleri özlemeyi seçen bir yüz, yüzü gizlenmeyi seçen bir şiir gibi. Onu tanıyorum. Hayatına bakıyorum. Resmine bakıyorum…
Şiirlerini ilk kez gün batımında tam güneşe seyirlik katan bir odada okuyorum;
“Acılar vardır, bir de çaresizlikler
Ne zaman başladıysa benim öyküm
Yürüdük, kim bilir kaç yıl beraber
Bir yanımda aşk, bir yanımda ölüm…”
Ezberlediğim ilk şiiriydi, anımsıyorum… Defalarca tekrarladığım, yolda yürürken, vapurda denize karşı, okulda öğretmenin dersi anlattığı sırada dinlemeyerek. Defalarca tekrarlıyordum. Hayatı, insanları ve yaşadığımız her duyguyu en iyi anlatan şeyin romanların, öykülerin çok üstünde olduğuna inandığım şiirin büyük bir yeri var inanın. Hüzne, umuda, aşka, sevgiye dair ne varsa bir müzikteki gibi o kılıfı kendinize giydirerek yaşanmış her anı ölümsüzleştirebiliyordunuz.
Her şeyin bittiğini sandığım anda, hayatımın tepetaklak olduğunu düşünüp bütün ümidimi kaybettiğim anda seslendi bana;
“Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?”
Susup susup onu okumayı, durup durup onu dinlemeyi...
Baktırdığım ilk fal aynı zamanda ilk yalanım oldu benim. Yalan olduğunu bile bile inandığım. Bunu o günün akşamında şöyle seslenerek söylemişti bana;
“Falcı kadın yalan söylüyor yalan
Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız
Nasıl mümkün değilse
Yıldızları toplamak gökyüzünden
Öylesine imkânsız bir şey aşkımız”
İlk bakış, ilk görüş ve ilk duyuş. Gözlerinizi kapatıp içinizde canlanan şeyi o an tarif etmenin imkânsız olduğunu biliyorum. Ben o anı, o anı anlatan mucizeye tanımı ne kendim arıyordum, ne de soruyordum. Bir gece kitabı elimde bütün duygularımın tercümanı gibi, dile geldi;
“Aşk mıydı o, aşkımsı bir şey miydi
Neydi çekip kendine, beni bağlayan
Kanatan dudağımı, tenimi dağlayan
Elleri ta içimde o dev miydi?”
Sonra bir anda, çekip gidişleri gerçekleştiren ve aşkı anlamsız kılan bir şey oldu. Ağlamanın zayıflık olduğuna inandırıldığımız için içimize ata ata büyüttüğüm bir şey oldu. Sahip olduğum her şey, içimde beslediğim ne varsa onun gidişiyle hiçbir şey oldu.
Uzun süre şiir yazmamaya verilmiş bir yemin bozuldu.
Uzun süre gidilmemiş yerlere gidildi, ağlanacak hallere gülündü.
Ve uzun süre pişmanlıklarımı örtbas etmeye, söyleyemediklerimi sonsuza dek unutmaya dair tuttuğum yolda biri beni durdurdu. Ben mi yazmıştım, beni mi yazmıştı, benimle aynı durumda birileri daha var mıydı acaba?
Sustum, dinledim. Hep onu okudum, yüzlerce kez tekrarlayarak;
“Anladım diyemem ki ! Suçluyum.
Belki ben anlatamadım sana kendimi
Tutuştum, yandım da yokluğunda her gece
Yine gözyaşlarımla söndürdüm kalbimi.”
İnsan kendisini anlatan her şeyi beğenir ve kendisini bulduğu her şeyde kocaman bir hayranlık beslerdi. Şarkılar dinler, türküler söyler ve şiirler okurdu. Yüreğini konuşturan bir şiir dile gelirdi ,susardı. Onu o anda “an”ı yaşamanın ne demek olduğunu anladığım o anda tanıdım. Saçları hafif yana yatırılmış ve boşluğa bakan gözleri çok şey anlatıyordu.
Aşklarımın, bekleyişlerimin, pişmanlıklarımın, üzüntülerimin, ümitlerimin en büyük şahidiydi o. Bir sevgili, bir dost, bir arkadaş gibi. Resmine baktım, gençken çekildiği bir resim.
Gülümsedi;
“Çekip bütün günleri
Bir uzun sicim gibi.
İnan temiz meleğim
Böyle gittiğim gibi
Ben yine geleceğim.
Yalnız güzel çocuğum;
Dua et ki çok uzun
Sürmesin yolculuğum.” Dedi.
Ve anladım ki o bekleyişleri sevdiği kadar kimseyi sevmedi ve ben onu sevdiğim gibi kimseyi…
(Hayata anlam katan, aşkı,aşkımızı, hüznü, umudu en derinden bize hissettiren o koca yürekli şairler için nice sözcük gerekirdi. Ama hiçbir söz onu dile getirmeye yetmedi...)
Hayatı anlamlı ve yaşanır kılan koca yürekli şair; Ümit Yaşar Oğuzcan için...
YORUMLAR
Üstadlarımızı saygıyla ve yazınızdaki gibi bu denli sevgiyle hayranlıkla anmamak mümkün mü?
Çok hoş güzeldi yazınız, yüreğinize sağlık..
Güne yakışandı, saygı ve hürmetlerimle:..
Sihirli Kalem
Okuyan gözlerinize, hisseden yüreğinize sağlık...
Güzel yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen,
Sevgiyle...
ALKIŞŞŞŞŞŞLADIMMMMMM... Sizi Gönülden Alkışladım. Çünkü ben bir ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN şiirleri tutkunuyum. Okuduğum her şiirinde sızlar burnumun direği. Belki Yaşadığı acılar onun bu denli okunur Şair yapmıştır, belkide o acıları kendisine böyle çağırmıştır.. Acıların denizinde, şiir okurken boğulurum ben. Gördümki siz de dörtlükler eşliğinde aynı anlayış ve tatla yazmışsınız. Yalnız olmadığını bilmesi İnsana tarifsiz bir haz veriyor..
Teşekkürler...
Sihirli Kalem
Ne mutlu ki yalnız değilim...
Sevgiyle nice paylaşımlara...
genelde hep derim
şiirlerde kadını en güzel seven o adam
sanırım ki Ü.Y Oğuzcan
kutlarım....saygılar
Sihirli Kalem
Okuyan gözleriniz, hisseden yüreğiniz yaşasın...
Aşkı bir Usta'ya tutulan aynada görmek!...
Ve vefanın toprak kokulu sonsuzluğuna yaslamak insan yanımızı....
Samimi ve dolu dolu bir iç sesti...
Gönülden tebrikler...
Sihirli Kalem
Aşkı bir Usta'ya tutulan aynada görmek diye.
O samimiyet sizin güçlü inancınız sayesinde,
Gönülden teşekkürler...
Sihirli Kalem
Hepimiz adınaydı...