GÖBEK ADI SELMA...-3-
Okullar tatil olur olmaz soluğu köyde alırmış Selma.Orada rızkını,günlük yaşamını.hayatla zorlu mücadelesini sürdüren ailesine yardımcı olmak için can atarmış.
Tüm ev halkının bahçe,bağ ve hayvan bakımlarıyla haşır neşir oluşunu görüp, o da bir şeylerin ucundan gücü yettiğnce tutmak istermiş.
Anne baba ve diğer aile büyükleri harman zamanı ekin kaldırmak için tınazlarla,düvenlerle boğuşup,günlerce gece gündüz orada kalırlarmış.Selma ise eşeğin sırtında yiyecek içecek taşırmış harman yerine.Bağdan bir koşu üzümleri alıp kalburla tınazların gölgesinde soluklanan sevdiklerine yetiştirirmiş.O arada düveni kaptığı gibi sürmeye başlarmış.
Garip ama bir de sabahları erkenden evin avlusuna koşar, sürüye giden hayvanların pisliğini bir avuç samanla aldığı gibi avlu duvarına yapıştırırmış.Günlük ve kışlık yakacakta kullanılırmış tezek.
Bu telaş bittikten sonra tüm avluya su serpiştirip kocaman ot süpürgeyle boydan ayağı avluyu temizlermiş.Zira az sonra erkenden camiye giden dedesi gelecektir...
Dede avludan içeri adım attığında kolunun altına Selma,yı kıstırıp sıkıca sarılırmış.Benim kara kızım diye...Sonra yavaş yavaş kilere giderlermiş.Uzun ve bol büzgülü elbisesinin eteğine ya ekin yada beş on yumurtayı doldururmuş dede.Mükafat zamanıdır.Hadi git tükana istediğini al dermiş.Ama o en çok hayvanların avlu çitine süründüklerinde takılan yünleri toplamayı ve avlu kapısının yan kovuğuna sıkıştırmaya can atarmış.
Çünkü, bir kaç güne bir süslü katırı ile gelen çerçiden o yünlerini verip alış veriş yaparmış.Hele ki az yanık kırık leblebinin ve rengarek halka şekerlerin tadına doyamazmış...
Bu koşuşturmalar için hiç bir zorunluluğu yoktu Selma,nın.Tamamen kendi iç güdüsüyle paylaşıyordu evdekilerle yaşamın merhalelerini.Ve mutlu huzurlu uyuyordu.Gece yatmadan gün içinde yapabildiklerini,yarın canı gibi sevdikleri için neler yapabileceğini planlarken dalıyordu derin uykusuna...
Hiç mızıkçılıktan,bana ne cilikten ve vurdum duymazlıktan nasibini almamıştı.Her akşam yemeğe tüm ev halkı yer sofrasının etrafında toplanırken sofraya hep taze su getirirmiş köyün soğukluğu ile ün salmış cami çeşmesinden.
Dede sofadan seslenirmiş hadi Selman suyumuzu yetiştir..şuraya tükürüyorum kurumadan gel diye.Yaydan fırlar gibi onlara su yetiştirmek için koşarmış.Hem öyle şimdiki gibi kimseyi umursamadan çarpa yıka gidemezmiş yoldan .Onunda bir adabı varmış...
ÇİMDİK 29.06.2012
DEVAM EDECEK...