- 631 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yanlış Bir Yer
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Koyu bir şeyler vardı bu sessizlikte. Kelimesiz kalamıyorduk bir türlü. Dudaklarımız kenetli, yüzlerimizde duvarlar, kaçırırken gözlerimizi, tüm bu kaçışı çok anlamsız kılan bir arsızlıkla havada uçuşup duruyordu en mahrem sözcüklerimiz.
Sen pencereye sığınmıştın yine. Ardındaki gölgelerde yitip gideceğini düşünmüştün belki de, gözlerimin. İkimizin de ihtiyacı vardı buna: Biraz olsun uzaklara yönelmek her zamanki görünümlerden… Biraz küçültmek kendimizi… “Oralarda birileri var!” demek… “Bu iç çekişlerle bölünen kopkoyu sessizlikten ibaret değil yaşam.”
Planında başarılı olmadın diyemem. Çünkü karşı pencerenin çerçevelediği o sahnede bir genç kız belirdi birden. Kocamandı gözleri… Ve onlardan da kocaman bir kederi taşıyorlardı içlerinde. Orta yaşlarda bir adamla kadın da vardı o odada. Başka bir sessizliğin koynunda havada uçuşan kelimeleri yakalamaya çalışıyorlardı. Ya da ben bizimle bu aile arasında olmayan bir benzerlik kurmaya çabalıyordum. Seninle aramızdaki bu suskunluğu daha açık tonlara bürüyebilmek için belki…
Şen bir kahkaha tuzla buz etti kafamdaki dünyayı. Kahkahanın sahibiyse sözüm ona çok kederli genç kızın ta kendisi… Yani karşıdaki o evde yaşanan her neyse bizim yaşadıklarımızla en küçük bir bağı yoktu. Orada kimse havada uçuşan kelimeleri avlama peşinde falan değildi. Düpedüz konuşuyorlardı çünkü. Pencerelere yaklaşıp dışarıda uzanan koca dünyanın içinde kaybetmeleri gerekmiyordu kendilerini. Yaklaşsalar bile derin nefesler çekmek içindi içlerine. Ve o nefesleri yeni yeni cümleler, yeni yeni kahkahalarda tüketmek için…
Aynı şeyleri mi geçiriyordun içinden? Yoksa öylesine bir hareket miydi yalnızca, dışarıdan çekip alman gözlerini? Saklanmaktan vazgeçip ortaya koyman tüm varlığını… “Evet, seni dinliyorum. Başlayabilirsin.” diyordun sanki… Ellerinin kucağında duruşu, gözlerinin mıhlandığı yerdeki o belirsiz nokta, seni parıltılara boğacak kadar başka her şeyi yok eden üzerindeki o teslimiyet hali konuşma vaktinin çoktan geldiğini söylüyordu bana.
Ben hep kaçacağını sanmıştım oysa. Bu yüzden bu ani değişime hazırlıklı değildim. Dudaklarımdan dökülmeyi bekleyen hali hazırda kelimeler yoktu. Bu yüzden ben de seninle hemen hemen aynı merakla bekliyordum söyleyeceklerimi… Üstelik senden farklı olarak onları yaratacak olan da bendim. Bu yüzden sendeki o rahatlık halinden eser yoktu üzerimde. Acaba pencereye mi sığınsaydım ben de? Tek komşumuz o kız ve ailesi değildi ya! Ayrıca komşumuz olması da gerekmiyordu beni bir başlangıcın eşiğinde, son cümleleri söyleyecek kişi olmanın ağırlığından kurtaracak? Hatta insan da olmasa olurdu. Zihnimizi oyalayacak herhangi bir görünüm sunup, bu sessizliği bir köşesinden yırtsındı, yeter...
Ama insanlar sokağımızdan geçmeye tövbe etmişe benziyordu. Diğer canlılar ve nesnelerse sokak lambasının üzerlerine tuttuğu loş ışıkta hiç de enteresan bir görünüm sunmuyorlardı bize. Bu odadan zihinsel olarak bile kaçmamıza el vermeyecek bir sıradanlıkla uzanıyordu dışarıdaki dünya. Bu yüzden de konuşmak dışında hiçbir seçenek kalmamıştı.
“Böyle devam edemez.” dedim. “Farkındasın değil mi?”
“Meğer ne kadar da hazırmışım konuşmaya!” diye geçirdim içimden… “Meğer o kelimeler gerçekten de dökülmeye hazır bekliyorlarmış dudaklarımdan…”
Artık ben de senin kadar rahatça bırakabilirdim kendimi olacaklara. Anlamıştım çünkü: Söyleyeceklerimi kurgulamam, doğruluklarını sorgulamam falan gerekmiyordu. Kimbilir ne zamandan beri yerleşmiş bekliyorlardı dudaklarımda. Birbirinden zorlu ne testlerden geçmiş; kaç kez bozup bozup cümleleri, yenilerini kurmuşlardı sil baştan? Daha doğru bir şekilde ifade edebilmek için hayatı… Şimdi oldukları cümlelere dönüşebilmek için…
Evet, ben de senin gibi teslim olmuştum artık hayata. Bir sandalda tatlı tatlı süzülürmüş gibi bırakacaktım kendimi sulara. Söyleyeceklerimin tek sorumlusu ben değildim ki! Senin de benim kadar payın vardı onlarda. Ve birlikteyken dünyayı nasıl bir yere çevirdiğimizin de… Kendimizi cennette gibi hissettiğimizi en son ne zaman söylediğimizin birbirimize… Ve bir odada baş başa kalmışken seninle, tek bir kelime bile söyleyemeyecek kadar korkmamızın dudaklarımızda bekleyen cümlelerden… Bir adım bile atmaktan korkacak kadar yanlış bir yere varmış olmamızın…