Sırların Ölümü
Genellikle hakkını veremediğimiz kelimedir sır. Gereklerini yerine getiremediğimiz; ama bunun farkında bile olamadığımız şey.
O kadar kalıplaştırmışız ki hatta bile bile yine de ’ Kimseye söyleme de’ diye başlarız sırrımızın kayboluşuna. Biz söyleriz zaten; ama değişen zamanda iyice köleleştirilmişiz, bilemeyiz.
Hayatına öyleleri girer ki bazen birileriyle paylaşmayı bırak kendini bile inandıramazsın ona. Ne kadar gerçek olduğunu bilsen de hayır dersin. Öyle bir şey yok.
Küçüksündür. Nar tanesi kadar bile bilincin yoktur. Var olanla da bakarsın sadece, göremezsin. Küçüksündür, küçüklüğünü kullanırlar. Onlar da ’Kimseye söyleme’ diye başlarlar sırlarını paylaşırken(yaparken). Ama bu sefer farklıdır durum. Bu başlangıç cümlesinin sonuna ’ Sana şeker alırım bak.’ denilir. Şeker (!)
Küçüksün ya dünyalar senin olur o zaman. Küçüksün ya şeker senin için hayattır. Ama nerden bileceksin ki şekerle senin dünyanı aldıklarını ? Nerden bileceksin ki ilerde küçüklüğüne dair hatırladıklarının en başında bu sırrının yer alacağını ?
Söyleyemezsin. O küçücük beyninin içine yer etmiştir, kurtulamazsın. Bilinçsizsindir o zamanlar, sırrın boyutunu anlayamazsın. Yıllarca avucunun içinde nereye gidersen yanında taşırsın onu. Ölümsüzdür senin için o. Seni sen yapan bir hâle gelir artık, mahvolursun.
Her gece oturur dua edersin. Kendini kandırmaya çalışırsın. Arkana bakmadan koşarsın bazen de. Ama bilmezsin ki o da seninle birlikte koşar. Eteğine tutunmuştur bir kere. Nerden bileceksin ki ? Artık tek bildiğin şey, sırrınla senin de kaybolacağındır.
Ağlarsın. Hıçkıra hıçkıra hem de. N’oldu diye soranlara ’ Ölüyorum.’ dersin. Ağlamaya devam ederken avucunu açarsın. ’Alın bunu, alın artık’. Kimse yanaşmaz ama. Bir kez daha anlarsın ki derinin bir parçasıdır artık o.
Dağın tepesine çıkarsın. Avazın çıktığı kadar bağırırsın. ’Kurtarın beni ! ’ Yalnızsındır. Küçüklüğünü kullananlar gelir o an gözüne : ’ Şeker alacağım bak. ’ Evet. Artık bilincin tam anlamıyla yerini almıştır ve anlarsın. Dünyanın alındığını, o zaman anlarsın. Diz çökersin. Bir adım ilerideki uçuruma bakarsın. Ayağını boşlukta hissederken tam, bilirsin ki o sır ruhuna işlemiştir senin. Bedenini yok etsen de o sır yine seninle.
Sesin kesilir artık. Düşünürsün. ’Birileriyle paylaşsaydım acaba kaybolur muydu ? ’ diye düşünürsün. Ama cevabını bulamazsın.
Beyninde sesler yankılanır. Şekeer, kimseye bak, şekee, şekk, söylemeyeceksin, alııı, kim, şee... Çıkmaza girersin. Hiçbirini haketmediğini bilirsin. Küçüklüğünü kullananlara kinle dolusundur; ama elinden bir şey gelmez. Sonunu bulana kadar seninle. Kaçarın yok, sığınacağın biri yok, yardımcı yok. Sadece sen ve sırrın. Kaybolacağın günü beklersin usulca.
Bir gün gelir, sırrın da sen de ölürsün. Hayatını mahvedenlerin yanından geçersin; ama kin kusamazsın. Onlar eğlenirken sen avucunu açıp üflersin. Sır gider, peşinden sen. Bütün ağırlığını verirsin, ona yetişmemek için. Sonunu göremediğin bir boşluğa düşersin. ’ Özgürlüğümü verin bana’ diye bağırırken gözden kaybolursun.
Sırrın hakkını veriyoruz bazen işte ama dönülmez zamanlara giriyoruz. Sırrımı paylaşmamın vakti gelmiştir belki de. Bunun için bekleyenlerimizi de görüyorum. Özgürlük vaktidir artık. Boşluğu tırmanıyorum.