- 4118 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Her Çocuk Özeldir
Her çocuk bir kitaptır okuyabilene. İçinde ne öyküler, ne şiirler, ne fıkralar, masallar ne bilmeceler gizlidir. Önemli olan onları açığa çıkarabilmektir.
Onun hikayesi doğmadan başlamıştı. Annesi hamileliği boyunca hastane hastane dolaşmış, ne ağrılar ne acılar çekmişti. Annesinin acıları o doğduğu gün bitmiş onun acıları ise işte o gün başlamıştı tüm şiddetiyle. Annesi onu doğurduktan sonra vefat etmişti. Zaten hastaydı. Bile bile doğurmuştu onu. Kendi yaşamı pahasına. Ama bir ömür onun neler çekeceğini düşünememişti. Annesi sonucu bilerek doğurmuştu ama onun adı yine de “annesinin ölümüne sebep olan çocuk” olmuştu. Hatta adı aylarca konmamıştı. Sonunda biri kalkıp “o bize annesinin armağanı, adı Armağan olsun “ diyene kadar… Artık bir adı vardı: Armağan. Önceleri bütün köy yadırgadı ama isimsiz olmaktan daha kötü değildi. Çünkü yakın çevrede bu isimde bir erkek çocuk yoktu.
Armağan, dışlanmış, hor görülmüş bir çocuk olarak büyümeye devam ederken evde ninesi dedesi bir lokma ekmeği çok görüp başına kakarlardı. Babası ise yüzünü bile görmezdi. Aklı erdiğinde ise kendini suçlu görmüş onları ise haklı. Oysa onun suçu değildi dünyaya gelmek ve annesinin ölümüne sebep olmak. Tüm bunlar yetmezmiş gibi babası bir gün evleneceğini söyledi Armağan’nın ninesine. Ninesi de buna pek memnun oldu, yaşlanmıştı, çocukla uğraşmakta zor geliyordu. Oysa çoğun zaman Armağan aç yatar, günlerce banyo yapmaz, üstü başı pis gezerdi. Okulda da kimse onunla oturmak, oynamak istemezdi. Onun da derslerle pek ilgisi yoktu. Kendine yapılanların ve annesizliğin acısını yaptığı yaramazlıklarla çıkarıyordu sanki. Okulu da öğretmenlerini da hiç sevmedi, sevemedi. Gerçi okulda da onu seven pek kimse yoktu.
Babası, komşu köyden bir kadın aldı. Kadın daha önce evlenmiş ama eşi öldürülmüş. O da Armağan gibi bahtsızdı. O, görür görmez Armağan’a yakınlık duymuştu, Armağan da ona. Kaderleriydi belki de onları birbirine çeken. Yeni annesi Armağan’ı derleyip toparlamıştı. Yüz verme , baş edemezsin diyenlere inat çok sevdi Armağan’ı. Her şey iyi, her şey güzeldi ama okul çekilmezdi onun için. Annesi de okula gitmesi ders çalışması konusunda ikna edememişti. Babası,” ilgilenme haylazla, bundan bir şey olmaz” dedikçe kadıncağız, daha çok özenir olmuştu.
Armağan, o yılda sınıfta kalmıştı. Arkadaşları ilkokulu bitirmiş, ortaokula başlamışlardı. O, Daha dördüncü sınıfa bile geçememişti. Aslında zekasında bir şey yoktu. Hatta yaşıtlarından zeki bile sayılırdı. Bunu kimse bilmezdi çünkü okuyup yazdığını babası bile bilmiyordu. Öğretim yılı başlarıydı, okula yeni atanan öğretmen çoktan köye yerleşmişlerdi. Öğretmenlerin gelişi köye yeni bir heyecan getirmişti. Herkes heyecanla okula hazırlanırken Armağan, haylaz haylaz dolaşmaya devam ediyordu. Okullar açıldı. Armağan’da güç bela okula başladı. Ama öğretmenleri gelmemişti o günlerde. Dersleri boş geçmesin diye yeni gelen resim öğretmeni ilgileniyordu onları sınıfıyla. Armağan, bu genç öğretmeni çok sevdi. Okula daha istekle gider oldu. Bir gün resim yaptırır öğretmen o sınıfa. Armağan’ın ne resim defteri ne boyası vardı. Öğretmen kendi boyasını ve resim defterinden kopardığı kağıdı verir ona. Ders boyunca öğrenciler arasında dolaşan genç resim öğretmeni Armağan’ın çok güzel resim yaptığını fark eder. Onu ürkütmemek için önceleri sessiz kalır. Sık sık ona resimler yaptırmaya, resim malzemeleri hediye eder.
Günler gelip geçer. Armağan, okul konusunda daha duyarlıdır artık. Temizliğine dikkat etmeye başlamıştır. Eskisi gibi yaramazlık yapmasa da derslerine yeterince çalışmamaya devam etmektedir. Bir gün resim öğretmeni sınıflarına gelip Armağan’dan bir resim yapmasını ister. Diğer öğretmenlerin boşuna uğraşıyorsun o , adam olmaz demelerine rağmen asla vazgeçmeyen bu genç resim öğretmeni Armağan’nın bir resmini yarışmaya gönderir. Sonuç onu beklediğidir. Ama başka kimse inanamaz. Hatta resmi Armağan’ın yapmadığını iddia edenler bile olur. Bu sonuca en çok sevinenlerin başında ne gariptir ki üvey annesi gelir. Tanıdık, bildik üvey anne hikayelerinden çok farklıdır onların ilişkileri. Armağan, ödül törenine gidememişti. Babası tüm yalvarmalarına rağmen götürmemişti. Resim öğretmeni ise izin alamamıştı, dersleri vardı. Ama ödül, kalabalık bir misafir eşliğinde köylerine , okullarına geldi bir gün. Güzel bir tören düzenlenir okulun bahçesinde. O törenden Armağan’ın aklında tek bir cümle kalmıştı; “bu resmi yapan harika çocuğu, küçük ressamı tanımak istedik, o gelmeyince biz geldik.” İnanmamıştı önceleri, “harika çocuk”, “küçük ressam” kendisi miydi? Bütün köyün, tüm öğretmenlerin yaka silktiği pis, yaramaz Armağan mıydı? Kendisini alkışlayanlara baktı, sonra gözleri babasını aradı. Kalabalığın arasında gördü kendisini alkışlıyordu. Dikkatli bakınca babasının gözlerinde şimdiye kadar görmediği bir parıltı vardı. En çok bunun için mutlu oldu Armağan. Ödül falan anlamsızdı onun için, en büyük ödül babasının ona bakışlarındaki ışıltıydı.
O gün yaşananlar günlerce konuşuldu köyde, ilçede, hatta il de bile. Başka ödüllerde verdiler ona, ama içlerinde en çok yağlı boya resim takımlarını sevdi. Öğretmeninin yönlendirmesiyle yeni resimler yaptı. Öyle çok değişti bir den hayatında, mesela derslerine çok çalışmaya başladı daha sı öykü kitapları elinden düşmez oldu. Ona adam olmaz diyen herkes şaşkınlık içindeydi. Sınıf öğretmeni de hayretler içindeydi, ondaki değişikleri gördükçe kendine kızıyor, daha önce neden fark edemedim diye hayıflanıyordu. O, yıl sınıfını geçti Armağan. Yazın hiç boş durmadı. Bulduğu tüm kitapları okudu. Ve bol bol resim yaptı. Bir gün, hayatının öyküsünü yazıp resim öğretmenine gönderdi. Öğretmeni çok etkilendi. O öyküyü sakladı. Sırasın geldiğinde Armağan’a verecekti. Belki de bir yarışmaya bile gönderebilirdi.
Yeni öğretim yılını sabırsızlıkla bekledi Armağan. Günler önceden hazırlandı okula. Babası ve üvey annesi ondaki bu değişiklikten çok mutluydu. Babası zaman zaman oğlunu dışladığı ve ilgilenmediği için çok utanıyordu ama yapacak bir şey yoktu artık. Zararın neresinden dönülürse kârdı. Ama oğullarının yeni halini, bu aklı başında halini genç resim öğretmenine borçlu olduklarını da biliyorlardı. “Bir çocuk değişir, dünya değişir” sözünü kim söylemişse çok doğru söylemişti. Armağan değişmişti, ailesi daha mutluydu, okulda ve köyde artık çok seviliyordu. Bu yaşananlardan en çok mutlu olan ise, mesleğinin en başındaki resim öğretmeniydi.
Yıllar sonra, bir durakta resim sergisi ilanını gören herkes adını çok duydukları bu genç ressamın sergisine akın etti. Onunsa gözleri resim öğretmenini, babasını ve annesini aradı. Az sonra yanında buldu üçünü de. Küçük köyünden de bir minibüs dolusu misafiri vardı. Sergiyi zamanın kültür bakanı açtığında ise basın mensupları görüntü alabilmek için birbirlerini ezdi. Armağan, utanmıştı. Böyle şaşalı törenlere alışık değildi. Bir zamanların dışlanan, hor görülen çocuğu bu gün ünlü bir ressamdı artık.
Bir el dokunmuştu hayatına. Bir öğretmenin kutsal, öpülesi eli. Ve birden bire günlük güneşlik bir dünyada bulmuştu kendini. İşte o sergide bakanın tebriğini kendi kabul etmeyip öğretmenine yönlendirmesi bu yüzdendi. O güne öğretmeninin kısa bir cümlesi damgasını vurdu, Armağan’ın gözünde. “HER ÇOCUK ÖZELDİR, YETERKİ GÖRMESİNİ BİLELİM.”
YORUMLAR
Aslında kendi çocukluğumuzdaki sıkıntıları,üzüntüleri,veya yapamadıklarımızı .Şimdi bütün çocukları kacaklayıp ,durumumuz iyi ise bir çocuğun eğitimini üzerimize alsak,bayramları bir çocuk giydirip sevindirsek,kışın üşümekten ders yapamayan öğrencimizin evine yakacak alsak,oyuncak yüzü görmeyen kırsal köylerimizdeki çocuklarımıza iyi bir çalışma ile onlara oyuncak göndersek?
BİR ÇOCUĞUN BİZ BÜYÜKLERE ANLATABİLECEĞİ; VEREBİLECEĞİ O KADAR ÇOK GÜZEL DERSLER VAR Kİ.....
Keşke doğru anlayabilsek de çalmasak umutlarını , vara yoğa. Kırmasak , öldürmesek düşlerini de ''ŞEKERDE YİYEBİLSELER''
Duyarlılığın ve çocuk sevgisinin zirvesinde bir öğretmen duyarlılığı yansımış cümlelere. Kutladım öğretmenim