LAMİA
Lamia,
İzmir’in koynunda yatan ihtişamlı gemi.
Üzerimde bordo, askısız, dize kadar boğumlu inen elbisem vardı. Boynuma gümüş rengi bir gerdanlık takmıştım. Elimde siyah parlak taşlarla süslenmiş bir çanta. Taksiden indikten sonra ilk önce karşımdaki güzelliği seyrettim. Lamia ve deniz. Birbirine çok yakışan ve birbirini çok seven iki aşık. Saçlarımı dalgalandıran lodos eşliğinde gemiden içeriye girdim. Işıklarla süslenmiş geminin içinde bizimkileri aradı gözlerim. Onları gördüğümde ne güzel bir yer seçmişler diye geçirdim içimden. Kısa ve kendimden emin adımlarla masaya doğru yürüdüm. Gözleri üzerimde hissetmek beni daha da cesaretlendirmişti. Herkesi selamladıktan sonra gece boyunca sohbet edebileceğim arkadaşlarımın yanına oturdum. Onu fark etmiştim zaten ilk onu aramıştı gözlerim. Eser’i oturduğum yerden çok rahat göremesem de onun beni gördüğünü biliyordum. Rahat davranmaya çalışıyordum. Sebepsiz kahkahalar, edalı bakışlar ve saçlarımı iki yana sallamam hep bundandı işte. Onun bana bakması ve surat asması bana inanılmaz keyif veriyordu belki gaddarlık ama ne yapayım çok hoşuma gidiyordu belki de hala umursuyor olduğunu görmektendi hepsi. Orkestranın çaldığı şarkılara kendini kaptıran arkadaşlar bir bir dansa çıkmaya başlamışlardı, onları izler gibi yapıp Eser’e bakıyordum. Beni dansa kaldıracak mı(yok daha neler), başka bir kızla dans ederse ben ne yapıcam? Kafamdan buna benzer birçok soru geçerken İbrahim birden önümde bitiverdi dans edelim mi diye. Hayır demek zorunda değildim artık, tabi dedim içimde Eser’i kıskandırma aşkıyla. Biz dans ederken onun kalkıp gittiğini gördüm.
Üzerimde siyah, eteği yerlere kadar değen, balık model bir elbise vardı. Boynumda ve kulaklarımda ortasında siyah boncuğu olan annemin hediyesi telkâri takılar. Saçlarımı ensemde toplamıştım. Taksiden indiğimde arkadaşlarımdan bazılarının da yeni gelmiş olduğunu gördüm. Selamlaştıktan ve makyajımızı bozmamak için yanaklarımızı birbirine değdirmeden öpüştükten sonra hep birlikte içeri girdik. Tabi birbirimizin elbiselerine bakıp ne kadar güzel(!) olduğumuzu söylüyorduk. Arkadaşların oturduğu masaya doğru hep birlikte yürümeye başladık. Eser’i gördükten sonra yanındaki sarışın kızın kim olduğunu sordum Sibel’e. Sibel sana ne ondan, niye hala bakıyorsun ayrıldınız siz der gibi yüzüme bakarak bilmiyorum, ilk defa görüyorum dedi. İçime bir kurt düşmüştü artık, kafamda kuyruğu birbirine değmeyen bir sürü tilki. Yüzüm düşmüştü. Arkadaşlarımın beni keyiflendirmek için ne kadar güzel olduğumu söylemeleri de kar etmiyordu. O tarafa bakmak istiyordum ama Eser’e yakalanmak bir felaket olurdu. Anlardı o benim gözlerimi, beni ondan başka bu kadar iyi tanıyan kim vardı ki bu hayatta. Yanındaki sarışının gülüşleri geliyordu kulağıma, Allah’ım bu ne iğrenç bir ses. Sen kimsin be kadın? Soramıyordum artık kimseye, unuttum onu dedim ya herkese. Dans müziği başladı, içim cız etti bir anda. Şimdi dansa kalkacaklar ve sanırım artık ben kendimi tutamam hatta kimse beni tutamaz. O kızın kim olduğunu anlayamadan gece bitti herkes için.
Üzerimde beyaz, altın motiflerle süslenmiş, Yunan kadınlarını andıran bir kıyafet vardı. Altın rengi çantam ve ayakkabılarımla çok iyi göründüğümü biliyordum. Taksiden indikten sonra direkt içeriye girdim. Lamia ne kadar da güzeldi öyle. Arkadaşları gördüm hemen ve yanlarına gidip bir sandalyeye oturdum. Eser’in üzerinde siyah takım elbise vardı. Kirli sakalları ona çok yakışmıştı. Biraz sohbet ettikten sonra herkes dansa kalkmaya başlamıştı. Masada ben, Eser ve birkaç arkadaş vardık sadece. Dans edenleri seyrederken kokusunu hissettim. Yanımdaydı. Biraz konuşalım mı dedi. İçimden tabiki de demek geçse de ağırdan satmam gerektiğini bilerek benimle ne konuşmak istiyorsun ki dedim. Gel benimle dedi ve kolumdan tutarak beni dışarı çıkardı. Rüzgardan elbisemin etekleri uçuşuyordu ve onun da saçlarının savrulduğunu gördüm. Evet, seni dinliyorum dedim. Biz ne yapıyoruz diye sordu. Hala ağırdan satmam gerektiğini biliyordum, ne yapıyoruz ki dedim umursamaz bir tavırla. Biz ayrıldık bilmem farkında mısın dedi. Evet, farkındayım deyiverdim ne diyeceğimi bilemeden. Ben yapamıyorum, olmuyor, bu hayat sensiz olmuyor dedi. Boynuna sarılmaktan korktum. Tamam ben hatalıydım, beni affet dedikten sonra film koptu.
Üzerimde ne olduğunu hatırlamıyorum bile. Kafamda bir sürü düşünce vardı geceye dair. Hangisi gerçek olacaktı bilmiyorum ama ben o geceye hiç gitmedim, gidemedim.
28.06.2012
Ayşe Gürsoy