Television
Köylerde elektrik yok, yol yok o zamanlar, bizim ilçemizde televizyon yayını da yok.
Bazı Alamancı aileler ile yurt dışına sefer yapan “uzun yol şoförleri” ve sıra ile iktidar olan partilerin vatansever müteahhitleri evlerin en modern köşelerinde bir yatır gibi özenle örtülere sarılan ve saygıda kusur edilmeyen o zaman siyah-beyaz denilmeyen televizyonlara sahip olmanın haklı onuruyla misafirlere karıncaların dansını gösteriyorlardı.
Her defasında “aslında yayın olsa cam gibi gösterir şerefsizim” diyerek, ekrandaki siyah beyaz karıncaların istilasının sebebini izah ediyorlardı ağızlarından dışarıya sarkan köpüklerle.
“Bizim Almanya’da bu televizyon sanki yanındaymış gibi gösteriyor, fakat sizin burada o teknoloji olmadığından” gerekçesine, havadan o kadar oyuncunun, spikerin siyah camda canlanmasına anlam veremeyip dudak büküp “Allah Allah” diyerek “Hikmetinden sual olmaz “ edalarıyla seyrediyordu mahalleli hayretle ve oyalı yazmaların altında gizlenen gülüşmelerle.
Bir akşam ajansında bölgemize yayın yapacak “verici” istasyonu kurulumunun tamamlandığı ve kısa bir süre sonra haftada üç gün paket yayın yapılacağı müjdesi alındığında ilçede televizyonlu ailelerin gezmesi de konuşması da daha “alengirli” olmuştu.
Adalet Partisi’nin her seçim mebus adayı olup seçim kazanamayan, çimento kullanmadan duvar ve beton dökme kerametiyle duvarlar binalar yapan müteahhidi Nusret Monosoğlu elinden düşürmediği bez mendiliyle alnını silerken “ Bizimkinde regülatör de var yükseltici de Allah’a şükür, anında görüntüyü alır “ diyordu merakla ağzının içine bakan hemşerilerine.
Antenlere tencere kapağı takma işini icat eden arkadaşım komşulardan yürüttüğü tencere kapaklarını uygun ücretle antenlere montaj yapıp, anten ayarını bilaücret halledip, ilçede tanınan “televizyonculardan” olmuştu.
Haftada üç gün paket yayın başlayalı bir yıl olmuştu ki Nusret Bey “ Ananızın şeysine mi benzettiniz ya, her gelen bir parmaklıyor kardeşim.
Televizyon bu nazik alet, Avrupalı kendi medeni vatandaşı için yapmış bu hassas cihazı sizin gibi ayılar için değil tabii” diyerek ilçenin tek “televizyon tamirhanesi” mekânına adım atıp iskemleye çömeldi.
Elindeki mendiliyle alnından sarkan ter damlacıklarını silerken “benim aptallığım şerefsizim, yüz veridin mi hemen astarı da dayatacaksın bu millete” diyerek mesele her ne ise kabahatin kendisi gibi zeki ve ileri görüşlü siyasetçide olmayıp, cahil halkta olduğunu izah ediyordu etrafındakilere.
“Bir soğuk limonata söyle bakayım yeğenim” emrini alan dükkân sahibi “ ben bile dokunurken ellerim titriyor, imtina ediyorum bazen kardeşim, yazık günah biz bu paraları sokakta bulmuyoruz “
Sokakta bulmuyordu hakikatten, hak edişler imzalanır imzalanmaz Ankara’dan gelen para vekillerin ve memurların hakkı dağıtıldıktan sonra bankadaki hesaba yatırılıyordu.
Merakla gözlerinin içine bakarak Nusret beyin sitemine istinaden yalandan merak ve üzüntülü bakışlar atan esnafa “ Televizyon bu dikiş makinesi değil ki kardeşim” lafı ile meselenin ehemmiyeti vurgulanmış oluyordu.
Masanın diğer tarafında sahte üzüntülü bakışlar ile düzenlediği gözlerindeki bakışların bir alt katmanında “elime düştün Nusret puştu” döşeyen “televizyon tamiratçısı “ değerli insan “Bayramali” sakin ve hallederiz kıvamındaki ses tonuyla “ Olur Nusret bey, cana gelmesin de mala gelsin” diyerek beyefendinin şişko yağlı göğüslerine adeta su serpti.
Nusret bey gözlerini ağırdan kırpıp kapatarak “ eline düştüm bir kere insaflı ol e manyak herif” diyemeden “Eyvallah ustam” diye coşkulu bir nara attı.
“Yalnız dikkatli olmak lazım sarsmadan hareket etmeli, merdivenlerden inerken köşelere dikkat etmeli, hele soğumadan sallarsan öyle arıza yapar ki, değil ben Avrupa’da bile tamiri imkânsız olur “ alacağı parayı hak ettiğinin ve ücretin yüksekliğine delalet eden sözlerdi Bayramali’nin akil adam pozisyonunda verdiği bu izahatlar.
Birkaç gün o koca ecnebi mühendislerinin şaheseri, asrın muhteşem cihazı televizyon Bayramali’nin dükkânında arka kapağı sökülmüş ve değerli ustanın kafası televizyon tüpünün içerisine gömülmüş vaziyette durdu üzerinde çakı ile parti amblemleri ve isim baş harfleri kazınmış ahşap masanın üzerinde.
Nusret bey Bayramali ile pek muhatap olmazdı. Pek de sevmezlerdi birbirlerini. Zaten gerek de yoktu. Fakat Bayramali’nin babası Nusret bey’in en iddalı olduğu seçim senesinde Ankara’da mebus adayı ile karşılaştığını anlatınca, partinin merkez teşkilatı bu sene de oy kaybederiz endişesiyle Nusret bey’i aday yapmamışlardı.
Bayramali’nin babası aday sıralamalarının kesinleşmesine bir hafta kala mebus adayı Nusret bey ile Ankara’da kerhanede karşılaştıklarını ve beyefendinin ağzını sıkı tutmasına karşılık umumhane masraflarını çektiğini ve cebine hatırı sayılır miktarda harçlık koyduğunu söyleyince bütün hesaplar alt üst olmuştu.
Adam daha sonra şaka söylediğini iddia etse de ok yaydan fırlamış ve Nusret bey’e en hassas yerinden isabet etmişti bir kere maalesef.
Bu hadise birkaç sene evvel olmasına rağmen unutulmuş gibi davranılsa da içten içe beslenen düşmanlıklar ve siyasi hırs unutulmasına mani oluyordu. Bazı içtimai toplantılarda, mesela ; “Yeşilay Derneği” nde yapılan cemiyetlerde gençliğin karşılaştığı mutemel tehlikelerden bahsedilirken “sigara-alkol “ bahsinde bütün cemaat söylenenleri tasdik ederken iş “fuhuş” bahsine gelince sandalye arkalıklarına gizlenen otuz iki dişleri fark etmemek, “hiss hisss” sesleri çıkarak gülüşmeleri saklamaya çalışanları duymamak imkânsız oluyordu.
Fakat kimse mebus olma ihtimalini göz önünde bulundurarak Nusret bey’e karşı hamle yapamıyor, duymamış, görmemiş, dedikodu yapmamış gibi davranıyordu.
Nusret bey de ilk zamanlar kırmızıbibere dönen suratının mevcut vaziyete intibak etmesiyle dudak ucundan gülümseyip geçiyordu.
“Para bende, güç bende olduktan sonra gerisi hikâye” diyordu etrafındaki yalakalarına.
Bir de televizyon tamiratı tamamlansa, ajansı alabilse keyfine diyecek yoktu mebus adayının.
Bayramali dördüncü günün ikindi vaktinde arka kapağı kapayıp, televizyonun üzerine sarı bir kâğıt bantladı. Kâğıdın üzerinde “Nusret Bey – Kısa devre yapan trafo değiştirildi, diyotların, kondansatörün, taransistörün izolasyonu yapıldı, Faz ayarı yapıldı ayrıca görüntü iyi olması için yanan ketrans değiştirildi yerine Avrupa orijinal takıldı” yazıyordu.
Nusret bey televizyon tamiratının nihayet tamamlandığını duyunca koşarak Bayramali’nin dükkanına gitti. İçeri girince kaşları yukarda ustalar ustası Bayramali sitemle mırıldandı“ Yenisini alsaydın daha iyiydi ama bir kere açtuk arkasini” ,oturdu.
“Borcumuz ne ustam?” sözündeki endişeli ses tonu “kazığı ne kadar derine çakacaksın ?” demenin tevil edilmiş haliydi sanki.
Bayramali “Baba dosti bu sefer benden olsun da bir dahaki sefere aluruk ücret” gibi ikram mı tehdit mi olduğu anlaşılamayan bir cevap verdi.
Nusret bey “ Olmaaaz “ dediyse de Bayramali usta dükkândaki diğer müşterilerin ve beleş çay içmeye gelen mahallenin yanında “Olmazsa yontaruk” gibi çiğ bir laf edip beyefendinin suratının düşmesine sebebiyet verince beyefendi de “Eline sağlık o zaman” diyerek televizyonu kaptığı gibi Ford Taunus marka lüks aracının arka koltuklarına yatırdı.
İki gün sonra akşam ajansında muhalefet partisinin lideri ekranda boy gösterip hükümetten istifa etmesini isteyince Nusret Bey dayanamamış koca poposunu beyaz cama dayayıp “al sana istifa “ der demez kahkahasının ilk raundunda büyük bir gürültüyle patlayan televizyon kısa süreli bir yangına da sebep olmuştu.
İlk aramalarda televizyon tüpünün huni şeklindeki parçası bulunamamış, hastanede Nusret beye yapıan müdahalede tüp başlığı kullanılamaz halde saplandığı yerden çıkartılmış ve kaza tutanağında vukuat bütün ayrıntılarıyla rapor edilmişti.
Beyefendi üç ay kadar oturarak herhangi bir icraatta bulunamayıp, her işini yüzüstü halletmişti.
Bayramali durumu anlatanlara “valla ben televizyon radyo tamirinden anlarum, o kısım beni aşar” ciddiyetiyle takdir kazanmışsa da beyefendinin “bir ayağa kalkayım ona göstereceğim” cevabına büyük usta “bana gösterup ne yapacak, doktora göstersun” gibi tarihi bir söz ile karşılık vermişti.
O senden sonra televizyonu arıza yapanlar tarafından “Sende Nusret kadar şey varsa tamir yaptırırsın” deyimi ilçenin edebî hafızasına kazınmıştı Bayramali sayesinde evinde çoluk çocuğuyla üç ay kadar zaman geçiren Nusret bey bir yıl sonra hacca gitti.
Mescid-i Haram’da ellerini açıp “Ya Rab, Bayramali şeytanından ilçemizi ve memleketimizi kurtar” duasının yüce makamda kabul edilmediğinden olsa gerek hac dönüşü arabadab iner inmez eline ilk yapışan kalın ve tükürüklü dudaklar Bayramali’ye aitti.
Nusret bey daha doğrusu Hacı Nusret Bey eve gelen ziyaretçilerin geç saatlerde azalmasını fırsat bilerek yanındakinin kulağına eğilip “ Beri bak ya hu tam tavaf sırasında bir Arap karısının memelerine dirseğim geldi, yemin şart olsun taş gibiydi” açıklaması her ne kadar ortamın manevi havasına uymasa da eski hovardalardan olan beyefendi için unutulmaz bir an olarak kaydedilmişti hafızasına. Zaten beyefendi siyasi konuşmaların dışında Kuran-ı Kerim’den pek alıntı yapmaz, hayata dair işlerini umumiyetle “kapitalizm” sisteminin faydalı ve karlı yöntemleriyle hallederdi.
Fakat eğilerek tavafta dokunduğu taş memelerden mevzu bahis yaptığı kulaklar ilçenin müftüsü meşhur Süleymancı Hoca Harun Reşit Hocaya aitti ve kulaklar bu izahattan beri beş dakikadır kızarık vaziyette titreyip duruyordu.
Harun Hoca aksi bir adamdı. Aksi olduğu kadar sorumlusu olduğu Kuran kurslarının menfaatlerini de düşündüğünden Hacı Nusret bey’in yaptığı edepsizliğe cevap veremiyordu. Tam ağzını açıp bağıracak gibi oluyor o anda Hacı bey’in Son havadis gazetesine sarılı binlerce lirayı hoca efendinin masasının üzerine bıraktığı an gözlerinin önüne geliyordu.
“Susmak edeptendir” diyordu bir yanı, diğer yanından gelen “Dilsiz şeytan olma!” ikazları banknotların gölgesinde cılızlaşıyor, duyulmuyordu.
Hacı Nusret Bey o kazadan sonra halkın içerisinde devamlı ayakta durur, bir şey içecekse, yiyecekse omzuyla olduğu yerdeki köşeye dayanır yer içerdi.
Milletin bazıları bilmediğinden, bazıları ise unuttuğundan bazıları ise hatırlatıp Hacı beyden gelen nemalardan mahrum olmayı göze alamamaktan bu ayakta seyr-ü sefer vaziyetini “demokrat siyasetçinin milletine olan hürmeti” olarak izah ve kabul ediyordu.
Yaptığı ilkmektep binası sel suları sebebiyle yıkıldığından yeni ihale için başkente giden Hacı Bey orada mebuslarla görüşüp işini halletmiş, bizzat Milli Eğitim Bakanı’nın “Sizden iyisini mi bulacağız beyefendiciğim” sözü ile ağzı kulaklarına varmıştı.
İlçe başkanının kapısında bekleyenler Hacı bey’in yeni mektep inşaatında çalışmak için iş başvurusu yapanlardan bir kısmıydı sadece. İçlerinde, daha doğrusu kalabalığın arkalarında görünmemek için sinmiş halde bekleyen Bayramali televizyon tamirciliği işinden zarar etmiş dükkanı kapatmış, alacaklılara “Allah bana ,ben size” diyerek durumunu özetlemişti.
Devam edecek-de ...
YORUMLAR
Okurken babamın eve ilk televizyonu getirişi aklıma geldi.Sonra televizyondan önce eve ilk elektriğin bağlanışı geldi.
Evimiz kasabadan 4 kilometre dışarıda kampların ublunduğu yerde küçük bir mahalle idi. Elektrik bağlanmamıştı. Babam Erdek'e giderken size ne getireyim diye sorduğunda bir bidon elektrik getir derdik. Gazyağı gibi benzinlik gibi bir yerde bidonla satıldığını zannederdik.
Sonra elektriğimiz bağlandı ve radyoda Ajans dan haber geçti. Kıbrıs hava harekatı yapılacak ve karartma yapılacak elekriklerinizi lambalarınızı kapatın. Babam da okkalı bir küfür savurup tepemize bomba atsalar ben yinede karartma yapmam aydınlığa bu gün kavuşmuşum dedi. Herkes karanlıkta otururken babam bütün ampulleri yakmıştı.
Sonra amcam televizyon aldı her gece amcamın ev kahve gibi dolu televizyon izlemeye gelenlerde dolu. Bi,r akşam kimse gelmeden hava kararmadan amcam gelen olmasın diye yatmış. Gelen herkes geri dönmüş ama babam hariç amcam babama ''Abi bu akşam televizyonda bir şey yk git yat'' demiş.Babam amcama ''Aç ulen o televizyonu karıncalanma olsa da onları izleyeceğimo demiş.
O gecenin ertesi sabahı babam amcama kızıp körtinğ marka siyah beyaz televizyon aldı. Akşam vaktiydi televizyon kurulunca ilk izlediğim Haedi çizgi film di hiç unutmam yeni başlıyordu haidi ve salıncakta sallanıyor ve müziği çalıyordu.
Hacı nusrete gelince ben onlara Hacı değil Acı diyorum
güzeldi tebrikler
Saygılar
erolabi
Yuki yi de bilirsin o zaman ...
Biz de evde sandalyeleri dizerdik ki gelen komşular rahat seyretsin.
bi de çay servisi vardı.
şeker tutma..
oyyyyy anam oy.
selam ve saygı ile değerli kardeşim.
Yazmış olduğun bu güzel yazının altına, Televisionun önemini anlatan o dönemlere ait bir parçayı eklemekten onur duyarım.
Saygılarımla...
İcra eden İBRAHİM TATLISES..
Yandım televizyonun elinden
Öldüm televizyonun elinden
Akşamlar yorgun döden de eve
Usanıram şirin canımdan
Yandım televizyonun elinden
Öldüm televizyonun elinden
O günden televizyon gel
Oglan okumaktan vazgel
Kitabı düşmüş bir yana
Defteri ellerde kalem
Kitaplar düşmüş bir yana vallah
Defteri ellerde kalem
Yandım televizyonun elinden
Öldüm televizyonun elinden
Oglan işinden tez gel televizyonun karşına
Hiçbirşeyden haber yok
Yüreğimi derde salem
Yandım televizyonun elinden
Öldüm televizyonun elinden
Allah bak busa vuhtiş
Düşmüşem bir yamaniş
Derler yar televizyon gelse
Yanda ikimiz düşer hoşa
Derler yar televizyon gelse vallah
Yanda ikimiz düşer voşa
Yandım televizyonun elinden
Öldüm televizyonun elinden
erolabi,
Şu yazınızın konusuna çok değinmek istemiyorum, içinde geçen televizyon üstündeki örtülere değinmeden geçemem. Onlara çok güldünüz beni.
Çünkü neden bilmiyorum o zamanlar her şey örtülüydü. Koltuklar, sehpalar gibi. Sıkıysa gitte ucunu kaldır da otur bakalım. Ne haddine. Hele koltukta oturmak vay haline. Kurbağa gibi bacaklarımızı iki yana açıp yerde oturmaya o kadar alışmıştık ki.
Bir de şu televişinlar yok mu. Ah onlar ah, zaten akşamdan akşama yayına başlardı. Evin tepelerine bir yere kurulurdu. Üstüne de dantel örtü verevlemesine. Şimdi gel de yerde otururken insanların suratlarını gör bakalım minicik bedeninle.
Annem mutfağa gittiği an da ben taburanın üstüne çıkıp örtüyü kaldırırdım. Evde kıyamet kopradı.
Sen televişının örtüsünü nasıl kaldırırsın vay aman :)
Her şey ne kadar değişti.
Şimdi her oda da bir tv. Fakat yüzüne bile bakan yok.
Üstelik dantel örtüsü bile yok.
:)
Saygıyla.
erolabi
bir de tujafiyecilerde satılırdı televizyon örtüleri ...el örgüsü..
ha bir de bir ara teknolojinin son harikası..gavur da yaomış kardeşim dedirten açık mavi camlar çıktı
göz bozulmasına mani olan bu koruyucu özel mika camların faydaları anlatmakla bitmezdi.
anlatsam bitmez şimdi..
selam ve saygılarımla.