- 649 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP YILLAR
Geçmişin fırtınaları, yılların arasına ayrılığın ve hüznün süpürge tohumularını ektiği vakitlerde, bir sonun bir başlangıca dönüştüğü kısır bir döngü başlardı.
Zaman derin çiziklerini kırışıklarla dokurken yaşlılığın yüzüne,nasırlı parmakları bile kanardı keman sesleri.Yürek kan gibi akarken notalarda...
Kuzey yarım küre sonbahar sonu kış hazırlığına başlamıştı.
İlk karlar düşmeden önce Alaska’da bu hazırlıklar çok önceden başlar ve biterdi. Max yaşlı bedenine rağmen hala diri ve canlı vücuduyla önceden kestiği tomrukları keskin baltasıyla parçalara ayırıyordu.
Hiçbir telaş gütmeden ağır ağır kaldırıken baltasını,içindeki öfkesini kusarcasına indiriyordu.Küçük tomrukların maktasında buluşan keskin balta, ağaçları her ikiye ayrılışta Max’in içindeki kinde o kadar parçalara ayrılıyordu.
Ama sadece bir anlığına.Son tomrukta parçalara ayrılmıştı.
Kalın yünlü, gri gömleğinin sol cebinden çıkardığı beyaz mendille alnındaki teri silip, kırılmış odunları kuçak kuçak mahsene taşımaya başlamıştı. Güneş yorgun son kalan IŞIKlarını ısıtmaksızın sunuyordu Max’in yüzüne. Max boynunu sola eğip elini siper edip kısık gözlerle son kez güneşe bakmıştı.
Yığma taş duvarlı binaya sakin adımlarla yürüyüp girdi. Ellerini oğuştururken şömineye doğru ilerledi. Şöminedeki külü karıştırıp bir kaç közü nefesiyle canlandırıp yanındaki odunların bir kaçını attı.Kısa sürede odunlar harlanarak tutuşmaya başlamıştı.
Şimdi şöminden ıçak alevlerin gölgeleri tavanla dans etmeye başlamışlardı. Max durgun ve yorgun yüzünü alevlerde ısındırdıktan sonra sehbaya doğru ilerledi.Sehbanın üzerinde duran yarım şişe kırmızı şaraptan bir bardak alıp boğazını ıslattı. Tekrar şönineye doğru gölgesini arkasına alarak yürüdü. Sonra tek kişilik ahşap koltuğun yanındaki radyosunu açtı.
Piposunu koca bir tütünle doldurduktan sonra şöminenin kenarından aldığı ince bir odun parçasını alıp derin ve kesik nefesle piposunu yakmıştı.Radyodaki sipiker; en sert kışın bu yıl yaşanacağını ve ertesi gün içinde büyük bir fırtınanın haberciliğini yapıyordu.
Max umursuzca dinlediği sırada yanında duran yarısı okunmuş kitabını alıp kaldığı yerden okumaya başlamıştı.Bu onun, bu kitabi sekinci kez okuyuşuydu.Bir süre okuduktan sonra kitabı geri yerine indirirken, inceden gözlerini ıslatan yaşı işaret parmağıyla silip oturduğu yerden kalktı.
Ağır adımlarla çalışma masasına geçti.Bir müddet masanın üstündeki kağıtlara birşeyler karaladı dolma kalemiyle. O anda duvarda asılı duran kemanı gözüne ilişti.Her zaman ki gibi teredütsüz gidip aldı.
Çoktan bitmiş piposu masanın üstündeydi. Max sol çenesine ağırca kemanın gövdesini yerleştirdi. Derin bir nefes aldıktan sonra ağır bir girişle çalmaya başlamıştı.Bu ağır notalar sadece dakikalar sürdü.
Sonrasında notalar ve ritimler hızlanmaya başlamıştı.Max’i bambaşka boyuta götürmüştü. Bu Max’in beden raksından faslasıyla belli oluyordu.Artık Max elindeki kemanla boş salonun içinde gövdesini sallandırarak gezinmeye başlamıştı.
Bazı yerde sabitlenen ayakları ,vücudunu dışardaki ağaçları gib sallanıyordu.Sonra sol elindeki kemanenin hızı artıkca sol parmakları teli dahada bastırıp üstünde kaymaya başlıyordu. O an ısınan tellerin soğumasını tek sağlayan Max’in parmaklarından sızan ılık kanlar olmaya başlardı.
Max tüm notaların acısını içine çekerken, kemandan dökülen kanlar yeşil halının üzerine damlamaya devam ederdi. Taki Max’in ruhu yorulana kadar.Ruhu yorulduğunda tekrar kemanı duvardaki yerine astı.
Çalışma masasına yönelip kanlı ellerine aldırmadan az önce karaladıklarının altına birşeyler daha karaladı. Tekrar piposunu doldurup şöminenin yanındaki kolduğa geçti.Bu esnada sol eline bulaşık olan kanları gri gömleğin sağ omuzuna doğru bir bölgeye rast gele sürdü.
Şöminenin yanındaki koltukda kendinden geçip uyukladı.Günün ilk ışıkları penceresini döğmeye başadığı saatlerde puslu gözlerini aralarken sağlı sollu elleriyle kendini sever gibi eleriyle kollarını ovaladı.
Mutfağa geçip ocağın üstünde kendine bir kahve yaptı.Mutfağın penceresinde gördüğü ağaçlar boyun bükerek sallanıyordu.
Ve rüzgar ıslığını çalmaya başlamıştı çoktan.Kahvesinin yarısını dalgın gözlerle yudumlarken kapısı şidettli ve bir o kadar sıklıkla çalma başlamıştı.Dışarıda genç bir genç sesi korku ve heyacanla karışık nefes nefese bir sesle,
-Bayım bayım oradamısın...! Lütfen yardım edinnnn...! Yalvarırım...! Ordaysanız açın kapıyı....!
Neredyese bu sesler bile kapıyı kırmaya yetecekti.Dışarıdaki genç yumruklarıyla çalmaya devam ederken Max ayağa kalktı.
-Bekleyin bir dakika geliyorum... diyerek kapıya doğru yürümeye başladı.
......
Ve beni yine klavye yordu :-(
YORUMLAR
:) yormasa tadı olmazdı yani, tamda heycanlanmışken okuyan, bu klavye işi biliyor (:
DİLEK YILDIZI
tam konsantrasyona giriyom klavye işgence gelmeye başlıyi..
kızıyorum parmaklarıma...kısa kesmekse elimde olmayn şey inan :-(((