Bir İhtiyar ile Genç Kıyamet
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir sarsıntı olmuştu deryaların burcunda..arkasından bir sarsıntı daha.Hicret kuşları mevsimini tamamlamadan uzak istikbalin terennüm aşkına doğru kanat çırpmışlardı.Aşkı örseleyen ucu sivri makaslar görevini yapmıyorlardı.Köprülerden hep aynı edalı çığlıklar geçiyordu.Can,canandan ayrılalı asırlar olmuştu.Yüce mektuba elini sürmemiş olanlar bu izleri yüzlerine sürememişlerdi.El ve yüz; tertemiz kaynaklar bu iki dosta uğramadan yol katemezler.
Can,canandan ayrılalı asırlar olmuştu!
Kapı eşiğinde bir ihtiyar ağlıyordu.Taşıdığı iskeletin verdiği sıklet muammasıyla derin düşüncelere daldığı her halinden belliydi.Dünya’ya küsecek hale gelmişti.Gençliğine ağlıyordu.Çok köprü yıkmıştı.Çığlıklara o da eşlik etmişti.Ümidini rantabl seviyede kullanamamaıştı.Gençliğin zirve düşünceleri tetiklediği bir zaman diliminde o,barikatlara kucak açmıştı.Düşünceleri hep düşmüş,yolda kalmıştı.Ağlıyordu o ihtiyar.Dünya semasına bir uçurtma hediye edememişti.Talihsizlik bu ya;torunlarına bu pişmanlığın kurtuluş yolundaki gıda tomurcuklarını,bahar hatırına söyleyememişti.Söyleyememesi apayrı bir talihsizlikti.Damarlardan geçen kan,artçı şokların tesiriyle yörüngesini şaşırıyor ve bedenin dengesi bozuluyordu.Kalp ritmini yakalamazsa denge bozulur.Ya kalp ülkesini hiç tanıyamamış olan bir gönül,künde üstüne künde yediğini hangi atardamarında anlayabilecektir.?! Gençliğini güldüren o ihtiyar,kapı eşiğinde ağlıyordu..
Can,canandan ayrılalı asırlar olmuştu!
Yılların nefesi hala uyanmamıştı ıssız sokakta.Burası makasla örülmüş çıkmaz sokak mıydı?Kediler sütünü dökmüştü.Islak kaldırımlarda temassız vicdan silüeti vardı.Kafeste özgürlüğünü bekleyenler bir ışık kümesine hasret yaşıyorlardı.Ellerde maalesef bir dua refleksi bulunmuyordu.Refleks dedim,çünkü kalpte birikmemiş bir gıda ilhamı dili elbette tatlandıramazdı.Süpürgelerle hataların süpürülmesi alışılmıştı bu caddede.Caddenin paslı tabelasında görünmeyen harflerle bu duygu yazılıydı.Fakat yıllardır kimse başını yukarı kaldırıp da kendi aynasını izleyememişti.Aynalar da kırılmıştı.Aynalar da göç etmişlerdi.Hayatın izini taşıyan misafirler birer birer ait oldukları yere doğru pusula tohumları ekmişti.
Can,canandan ayrılalı asırlar olmuştu!
Sarsıntı devam ediyordu.Nilüferler de rahatsız olmuştu bedenine temas eden bu dikensi havadan.İç içe açma ve öze bir medeniyet kurabilme hülyası yıllarca ertelenmişti.Piramitler tuzaklarla anılır olmuştu.Şiir şairsizliğe emanet edildiğinden beridir kalem bataklığa çadır kurmuştu.Ciltler dolusu kitap da yüklese bu hayat,gerçek hayatın istediği olmayınca kan duruyordu.Kan ve hayat;gelenlerin ve gidenlerin yolculuğunda iki farklı terazi..Dengeyi taşıyabilenler de göç etmişlerdi.Sadece ve sadece gözyaşı kalmıştı yalnız bırakılan..
Can,canandan ayrılalı asırlar olmuştu!
Ağlıyordu o adam: gençliğine,adımlarına,bıraktıklarına,bırakamadıklarına,verdiklerine,veremediklerine…Kristal kalem ile yazılması gerekenler hep aynı cümleleri yola getiriyorlardı.Yolda olanlar ve yolda olmasını bilenler bir kalem hatırına buraya toplanmışlardı.Bir çare düşünüyorlardı hepsi.Takvim yaprakları yerinden sökülmeden itinalı bir çözüm yolu bulunmalıydı.Gelecek neslin de okuyabileceği,hesaba çekilmeden önce hesap vermenin de bir seviye olduğu gerçeğiyle…Denizler kabarmadan,yeryüzü kağıt titizliğinde dürülmeden,vahşi hayvanlar bir araya toplanmadan,ufuklardan gözle hiç görülmemiş kızıl bir duman çıkmadan,gerçek hayat can izmaritine müptela olmadan rota belirlenmeliydi.Yol için tekrar bir yol gerekti.Fakat…!
Şiddetli bir ses işitilmişti az sonra…Can,Canan’a misafir olmuştu.Can canını teslim etmişti.Beden,gönül dilini artık kullanamazdı;çünkü verilen süre dolmuştu…
Gözyaşları, kıyametin kanatları altında yolculuğuna devam edecekti.
Gürsel ÇOPUR
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.