- 1576 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MEMLEKETİM BİLECİK'TEN İZLENİMLER
MEMLEKETİM BİLECİK’TEN İZLENİMLER
Evliyalar otağı, kahramanlar yatağı ve şehitler durağı Bilecik… Kuruluşun ve kurtuluşun beşiği, Osmanlı nüvesinin infilak edip cihana yayıldığı yer Bilecik… İlâhi kader kompitürü, tarih ve coğrafya ekranlarını yazarken ve çizerken, Anadolu’nun bağrında oluşmuş mucizevi bir doğa harikasının ifadesi olan benin cennet memleketim Bilecik… Gönüller Sultanı Şeyh Edebalilerin, kahramanlar serdarı Ertuğrul Gazilerin ve ilim erbabı Dursun Fakı’ların diyârı Bilecik…Ziyaretcisini, tarih kulvarında coşturur, zaman tünelinde Tuna boylarından Viyanalara koşturur, kuruluşla kurtuluşu aynı iklimde buluşturur ve içinizde bir vatan aşkı tutuşturur Bilecik…
“Bilecik”, Edep ve ilmin, ahlak ve faziletin, adalet ve hoşgörünün, inanç ve azmin, kültür ve medeniyetin adeta bir laboratuvarı gibidir. Bilecik sözcüğü, bana hafızamda Alaattin’in sihirli lambasını çağrıştırır. Bu kavram, beni oldum olası heyecanlandırmıştır. Bazen kanatlandırmış, bazen de uçurmuştur. Bileciğimizin tarihi ve coğrafyası ile birlikte, içinde yaşayan hemşehrilerimizin ulvi özellikleri ve güzellikleri, benim gönül sarayımın köşküne taht kurmuştur. Hafızamın sedirine bağdaş kurup hatırlı bir konuk gibi kurulmuş ve oturmuştur. Bu keyfiyeti ile Bilecik ve insanı, gönlümde, kalbimde ve zihnimde âbideleşmiş ve ebedileşmiştir. Efsaneleşmiş ve kahramanlaşmıştır.
Ben, Bilecik insanının Allah’a olan aşkına ve Peygambere olan sevdasına tutkunum. Ben o güzel insanların Şeyh Edebâli’den beri gelen o güzel edebine ve ahlakına müştâkım. İnsanlığına, hoşgörüsüne, misafirperverliğine, saygısına ve sevgisine vurgunum. Dini ve milli değerlerine sahip çıkışına ve yaşayışına meftunum. Ben, tiryakisi olduğum tüm kültürel oluşumlardaki mananın âşığıyım.
İyiyi, güzeli, doğruyu takdir edip alkışlamak,güzel bakan,güzel gören ve güzel düşünenler için bir mevhibedir.
Kahramanlık odur ki, onu başkaları alkışlar.
Yiğitlik ve mertlik odur ki, onu diğerleri takdir eder.
İyilik odur ki, onu başkaları hayırla yâdeder.
Güzellik odur ki, onu ötekileri beğenir.
Gladyatörlerin kahramanlıklarını kendileri göremez ve sezemezler. Arenadaki seyirciler bu keyfiyeti daha iyi görür ve değerlendirirler. Malum olduğu üzere göz de kendini göremez. Benim için, La Martin’in takdir dolu gözlerinden tarihimin bağrına damlayan yaşlar, Peçevi’nin üsturelerinden daha önemlidir. Gölpazarlılar gecesinde bize yakınlığını ve hasletlerimize olan hayranlığını izhar eden başka bölgelere mensup kardeşlerimizi görünce, Gölpazarlı olmayan ve fakat Gölpazarı’nın sevdasını yüreğinde taşıyan ve her yerde haykıran bayan kardeşlerimizi tanıyınca,çok bahtiyar oldum. Memleketimin özellik ve güzelliklerini benim anlatmamdan ziyade, onlardan dinlemeyi tercih ederdim.
İç dünyamın esintilerindeki meteorolojik bültene bakarak diyorum ki; Cennet vatanımızın her köşesi güzeldir. Bağrında yaşayan insanı da güzeldir. Ama Bileciğimiz ve insanı bir başka güzeldir.
Hani Hz.Yusuf’u kardeşleri kuyuya atmışlardı. Mısır’a giden bir kervan onu kuyudan çıkarıp Mısır’a götürmüş ve henüz çocukken köle pazarına satışa sunmuştu. Onu satın almak için zenginler sıraya girdiler. Bu arada sıraya giren bir fakir de vardı. Ona sordular:
"Sen hangi cüretle Yusuf’a talip olursun ki, çuvalında birkaç paçavradan başka hiçbir şeyin yok. O da dedi ki: "Ger metaım kemteridir Yusuf’a müşteridir desinler” Yani, ben de bilmiyorum niye sıraya girdiğimi. Ama şu husus bilinsin ki, ben de Yusuf’taki güzellikleri fark etmişlerden biriyim."
“Şimdi ben de, Bileciğimizin ve insanının güzelliklerini fark edenlerden biriyim diyorum.” Bu bağlamda tüm hemşehrilerimi takdirle alkışlamak ve sevgiyle selamlamak benim uçsuz bucaksız bir bahtiyarlığımdır.
Hani Orhan Veli diyor ya: “ Hey! Hey! Hey! Dağlar, hey dağlar. Bolu’nun dağları hey! Böyle olur yüksek yerin rüzgarı. Böylesine söyletir insanı. Bu dağlardan geçmedinse, soğuk sularından içmedinse, Yaşadım deme be ahbap…”
Biz de diyoruz ki, eğer siz de Bilecik diyârından geçmedinizse, Gölpazarı’nın Horhor çeşmelerinden ve meşhur Baltalı Köyü’nün Dalak suyundan kana kana içmedinizse, Şeyh Edebâli’yi ve Dursun Fakı’yı ziyaret etmedinizse, Osmanlı beşiği Söğüt’e gitmedinizse, doya doya tarihi yaşayıp kendinizden geçmedinizse, insanını diğer insanlarla mukayese edip ölçmedinizse, kendinize de bu kaliteli kumaştan bir renk seçmedinizse ve bir elbise biçmedinizse, yaşadık demeyin be ahbaplar…
Geçtiğimiz yıl, Bilecik Özel Sevgi Çiçeği Okuluna gittiğim bir konferansta tanıdığım ve şimdiye kadar tanışamamaktan hayıflandığım, değerli dostum Mehmet Ergün Bey’in , “Gölpazarlılar gecesi” düzenledik Hocam. Sizleri de aramızda bir konuşmacı olarak görmekten mutlu olacağız” davetini, hay hay diyerek hiç tereddütsüz kabul ettim. Ve devamında da : “Bizim memleketimiz Bilecik ve ilçelerine ne gibi bir katkı yapabileceksek, bilâkayd-u şart hizmete hazırız” teminatını verdik.
Tarihler 8 Haziran Cuma gününü gösterirken biz de Gölpazarlı üstadım Sefer Dönmez Bey ile Bilecik’e doğru yola koyulmuştuk. Sizlere Sefer Bey’den biraz bahsetmek isterim. Kendileri baba dostu ve eşimin liseden öğretmenidir. Hatta evliliğimizde de bizim aracılığımızı yapmıştır. Bunun yanında Sefer Bey, çok iyi bir kooperatif uzmanıdır. İthalat ve ihracat işlerinde mahirdir. Ekonomik ve sosyal açıdan yurdun kalkınması üzerine kafa yormuş ve planlar hazırlamış derinliği olan bir kişidir. Bilecik ve ilçeleri için de devasa projeleri mevcuttur. Gölpazarlılar gecesine de öyle iş olsun diye değil, heybesi dolu olarak gelmektedir. Fakat bunları açmaya fırsat bulamadı. İnşallah gelecek yıl.
Cuma namazı için Şeyh Edebali Camii buluşma adresi olarak verilmişti. Ne zaman o tarihi mekana yaklaşsam, kalbimde rihteri yüksek çok büyük depremler yaşarım her defasında. Sarsılırım, irkilirim ve yıkılırım adeta.Tüylerim diken diken olur. Bazen de gözlerimden dökülen inci, mercana mani olamam. Kurtuluş savaşı esnasında cayır cayır yanan eski Bileciğimiz gelir aklama. Adeta alevleri görür gibi olurum. Bağrı yanık analarımızın, dul bacılarımızın, yaşlı ninelerimizin, öksüz ve yetimlerimizin feryatlarını işitir gibi olurum. Her tarafı velveleye veren düşmanın top seslerini duyar gibi olurum. Mabedemin üstündeki düşmanın nâmahrem elini kırasım gelir. Yurduma saldıranlara hesap sorasım gelir. Göğsümü âdi ve alçaklara karşı siper ederek, “Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal” diyerek haykırasım gelir. Ve benim de ciğerim yanar.
Görürüm eski Bilecik’in terk edilmiş o virânelerini. Melül melül gözlerle acı acı seyrederim hilali düşmüş boynu bükük o mahzun minarelerini… İşte o zaman, içimden bir şey kopar sanki. Yüreğimde hissederim kurtuluş savaşındaki o trajik acıyı. Akif’in İttihatçılar için söylediği:
Üç beyinsizin yüzünden 30 milyon halk
Nasıl doğranıyor baba, kabrinden kalk da bir bak beytini mırıldanırım dudaklarımda.
Bir de Osmanlı’nın o satvetli ve haşmetli dönemini hatırlarım. Üç kıtaya ve yedi denize yayıldığını. medreselerinden ilim yükseldiğini, mabetlerinden iman fışkırdığını. Yeniçerinin mehter marşları ve tekbir sesleriyle cepheden cepheye koştuğunu, zaferden zafere yürüdüğünü…İşte tam bu sırada kuruluş günleri geliverir hatırıma. Osman Gazi’nin atının üzerinde şahlanarak Şeyh Edebali’ye ders almaya geldiğini görür gibi olurum. Dalga dalga Kur’an seslerinin vadide yankılandığını hissederim. İşte bu mekanda, Osman Gazi’nin misafir kaldığı odada, duvarda Kur’an-ı Kerim asılı olduğunu görünce, edebinden sabaha kadar ayaklarını uzatıp yatmadığını düşünürüm. İsmail Hakkı Bursavi’nin, Ruhu’l Beyan adlı tefsirinden : “Osman Gazi Allah’ın kitabı Kur’ana bu derece saygı gösterdiği için, Cenâb-ı Allah da onun nesline 600 yıl yeryüzünde payidar olma lütfunu bahşetti” yorumunu okur gibi olurum. Edebali’nin Kızı Malhun Hatun’un Osman Bey’e eş olmak üzere telli duvaklı bu dergahtan çıkışına şahit olurum sanki. Şeyh Edebâli’nin Osman Gazi’ye:
“Ey Oğul! İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Vazifen çetin, yükün ağırdır oğul. Hizmette önde ücrette geride olasın. Vazifenin en ağırına talip olmakta kaçınmayasın. Vazifenin ağırlığı Yaratan’ın kullarına ihsanıdır. Bilesin ki; atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!” tarzında yaptığı öğütleri dinler gibiyim.
Cuma namazı için mabede giriyorum. Lakin beynimde bunlara benzer daha ne fırtınalar esiyor, kalbimde ne kasırgalar kopuyor. Osmanlı medeniyetinin ilk dönemine ait bu cami, insana bambaşka bir huzur ve huşu veriyor. Bu huzurla eda ediyoruz Cumamızı.
Namaz çıkışında ilk gördüğüm Gölpazarlı şahsiyet Sanatçı Fahrettin Şahin Bey oluyor. Çeyrek asırdır görüşme fırsatı bulamadığım bu kadim dostumu kucaklıyorum bütün bir hasretimle. Fahrettin Bey de, öyle sıradan bir Halk Müzüği sanatçısı değil hani. Adam gibi bir adam. Yukarıda portresini çizdiğim Bilecik insanının su katılmamış mümessili. Mütevazi bir kimlik ve kişilik. Tam bir edep ve ahlak âbidesi. Memleketinin insanına hizmete âmâde bir aday. Günümüzde çok ihtiyaç var böyle milletinin değerleriyle sarmaş dolaş olan halkıyla barışık mümtaz sanatçılara.
Biraz ötede EPDK yönetim kurulu üyesi Fatih Dönmez kardeşim ilişiyor gözlerime. Kucaklaşıyoruz. Fatih Bey’in de Bilecik ve Gölpazarı’na büyük hizmetleri var. İnsanımız onu el üstünde tutyor ve saygı besliyor. Fatih Dönmez de, Halka hizmet hakka hizmettir mantığına sahip bir yüce şahsiyet. Hemen yanında Bilecik Belediye Başkanı sayın Selim Yağcı Bey’i selamladıktan sonra, aziz dostum ve kader arkadaşım Bilecik İmam Hatip Lisesi eski Müdürü Atıf Bilir Bey’e yöneliyorum. Bu arada organizatör Mehmet Ergün Bey ile de hoşbeşten sonra, yemek için Eskişehir yolu üzerinde yeşil bir alana yöneliyoruz. Orada Bilecik Valimiz ile birlikte eski valilerimizden Gölpazarlı Kasım Esen Bey ile karşılaşıyoruz. Hemen yanlarında sevgili Rektörümüz Prof. Azmi Özcan Beyler ile bazı il müdürleri de var. Pomem müdürümüz sayın Hasan Uğural Bey de oradalar. Hoş sohbet içerisinde yemekler yeniyor. Ancak bu buluşmanın bir eksiği göze çarpıyor ki, o da Gölpazarlı müftümüz Sacit Ekerim Bey. Bu buluşma konusunda beni ilk bilgilendiren isim.
Halen Aydın İncirliova müftülüğünü yapan Sacit Bey, genç, dinamik, aktif ve velüt bir Gölpazarlı değerimiz. İzmir İlahiyat Fakültesi’nde akademisyenliğe hazırlanan bir bilim adamımız. Gölpazarı’nın ve Gölpazarlı’nın derdiyle dertlenen ve çözüm üretme noktasında da elini taşın altına koyacak ve her türlü özveriyi gösterecek bir önemli şahsiyet. Aydın ve ilçelerinde verdiğim konferanslarda onun devasa hizmetlerine daha yakından vakıf olduğum bir dost. Yoğun işleri dolayısıyla katılamaması büyük bir eksiklik. Gelecekte Gölpazarı’nın O’na ihtiyacı daha fazla olacağına inanıyorum. Çünkü O, memleketinin derdini kendine dert edinmiş bir değerimiz.
Gölpazarlılar olarak Bilecik Belediye Başkanı Selim Yağcı Bey’i ziyarete gidiyoruz. Belediye binasını ve hemen karşısında tarihi saat Kulesi’ni görmek, beni bir tarihçi olarak heyecanlandırmaya yetiyor. Acaba aynı duyguları yanımdaki dostlarım da yaşıyor mu diye düşünüyorum. Sonra da, galiba Tarihçi olmak böyle bir şey diye geçiriyorum içimden. Hemen bu yapıların bânisi ve özhemşehrimiz Sultan II. Abdülhamit Han Cennet mekan geliyor aklıma. Birkaç yıl önce kaleme almıştım Elit Yayınlarından çıkan “Abdülhamid Han Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı” adlı kitabımı. O araştırmayı yaparken rastlamıştım Sultan Abdülhamid’in, biz Bileciklilere “Özhemşehrilerim” diye hitap ettiğine. Kitabın o sayfasına görüntü olarak Sultan’ın yaptırdığı bu belediye binası ile saat kulesini koymuş ve şu bilgiyi paylaşmıştım okuyucularımla:
“II. Abdülhamid Osmanlı Devleti’nin asıl kurucusu olan, Ertuğrul Gazi’nin aşireti olan Karakeçili Türkmenlere ayrı bir önem veriyor, onları seviyor ve onlara güveniyordu. Çünkü onlar, Türklüğün su katılmamış mümessilleriydiler.
Bu sebeple en yakınına, bu günkü anlamda muhafızlığına “özhemşehrilerim” dediği, Bilecik yöresindeki Türkmenleri almış ve onlardan “Ertuğrul Hassa Alayı” nı kurmuştu. Bu alayın görevi doğrudan Padişahı korumaktı. Nitekim 1905 Yıldız Camiindeki bombalı saldırı da, Sultan’ın etrafında etten duvar ören 15 Türkmen de, bunların ta kendileriydi. Hatta bu alayın bir Yüzbaşısı her gece Abdülhamid’in başucunda nöbet tutuyordu.
Alman İmparatoru II. Wilhelm İstanbul’a geldiğinde Ona, Ertuğrul Alayından iftiharla bahsederek onları “hemşehrilerim” diye takdim etmişti.
Sultan II. Abdülhamid, Bilecik’te bir saat Kulesi, Hükümet Konağı ve bir ara Ertuğrul Gazi Lisesi’ne de ev sahipliği yapan, şimdiki Bilecik Belediyesi binasını yaptırmıştı. Buraya bir parantez açarak bir gözlemimi nakledeyim. Başkanımız Selim Yağcı Bey, hizmet verdiği binanın Sultan Hamid tarafından yaptırıldığının bilinci içinde olmalı ki, Sultan’ın adı geçince gözlerinin parladığını ve nemlendiğini fark ettim. Ve O’ndaki Abdülhamid sevdasını görünce, çantamdan çıkarıp Abdülhamid kitabımı imzalamıştım. Dikkatle okuduğundan adım gibi eminim.
Padişah, Söğüt’te de bir Mekteb-i Sıbyan ile Mekteb-i Eytam (Yetimler Mektebi) inşa ettirmişti.
Ee şimdi bu keyfiyetten, kendimize de bir pay çıkarma hakkımız doğdu sanırım. Bu durumda şu eserin yazarı bir Bilecikli Türkmen olarak, biz de Sultan II. Abdülhamid’in “özhemşehri”lerinden biriyiz desek, abartılı bir övünme mi olur dersiniz…?” (Geniş bilgi için Mustafa Turan’ın, Sultan II. Abdülhamid Han Ulu Hakan mı Kızıl Sultan mı? Kitabının 179 ve 180. Sayfalarına bakılabilir.)
Akşamüstü Bilecik Pelitözü Göletine doğru şöyle bir seyrüsefer yapıyoruz. Bilecik Üniversitesi önünden geçerken Tarihçi Rektörümüz Prof. Azmi Özcan Bey düşüyor aklıma. Sabahtan beraberdik. Daha önce de ziyaretine gitmiş ve Bilecikle ilgili devasa projelerini dinlemiştim. Azmi Hoca, Bilecik için tam isabetli bir tercih. Cumhurbaşkanımıza dua ediyorum içimden. Tarihi engin ve zengin olan Bilecik gibi bir ile, Tarihçi ve dahi akademisyen olmasına rağmen, halkla da sosyal iletişimi çok sıcak olan bir rektörü bulup tayin etmek, ancak üstün yöneticilere ait bir mevhibedir diye geçiriyorum içimden. Sevgili Azmi Hoca’nın Bilecikliye ve Bilecik’e çok büyük hizmetleri oldu ve daha da olacaktır inşallah. Biz Bilecikliler olarak kendilerini çok seviyoruz ve ona minnettarız.
Pelitözü Göleti, çevresindeki yeşil örtüyle de bütünleşmiş ve bir renk cümbüşü oluşturmuş harika bir manzara arzediyor. Gölete Vali H. İbrahim Akpınar Bey’in hizmetleri dillendiriliyor. Ben de “Eee tabi Vali Bey Bolu’dan geldi. Ben de Bolu da çalıştım tam 10 yıl boyunca. Bolu ilimiz Bolu Dağları ve Aladağlar gibi dağlar, Abant, Yedi Göller,Sünnet Gölü ve Gölcük gibi göller cennetidir. Valimiz onlardan mülhem bu göleti yaptırmış olmalıdır diyorum. Sohbet eski hatıralara uzanıyor ve koyulaşıyor. Hazır Sanatçı Fahrettin Şahin ve Sefer Dönmez Beyler burada iken, bir anakdotu paylaşıyorum onlarla.
1980’li yılların başları ve Fahrettin Bey Cemile Hanımefendi ile evleniyor.Nikahlarını da Sefer Bey kıyacak. Herkes toplanmış. Sefer Bey söze başlıyor : “Efendim! Şimdi Fahrettin ile kerimemizin(kızımızın) nikahını kıyacağız” deyince, gerilerden Hayrettin Bey heyecanla söze atılıyor ve: “Yanlış oldu Hocam. Gelin Hanımın adı Kerime değil Cemile Cemile” diyor. Orada bulunan arkadaşlar basıyorlar kahkahayı. “Yahu biz çoktan unutmuştuk bu olayı. Pes yani 30 yıl sonra bize taptaze hatırlatıyorsun”diyorlar.
Akşam üstü, Sakarya’da mesaisini bitiren eşim de gelerek katılıyor bize ve hep birlikte Gölpazarlılar gecesinin yapılacağı salona yöneliyoruz. Salon girişi yoğun bir kalabalığa sahne olmuş. Anlaşılan büyük rağbet var geceye. İlk karşılaştığımız şahsiyet, İstanbul Gölpazarlılar Derneği Başkanı sayın Seyfi Bilir Bey oluyor. Seyfi Bey, İstanbuldaki Gölpazarlıları bir arada tutma mücadelesi veriyor. Kolay değil bu kadar büyük bir şehirde dernek başkanı olmak. Kutluyoruz kendilerini ve bu uğurda verdikleri mücadelelerini. Seyfi Bey gibi genç ve gayretli Gölpazarlılara olan ihtiyaç ortada.
Her yönüyle mükemmel hazırlanmış bir gece. En ince ayrıntısına kadar her şey düşünülmüş ve tedbir alınmış. Proğramın sahibi ve Gölpazarlılar Dernek Başkanı sayın Mehmet Ergün Bey’i ve tabiî ki eşleri Hanımefendi’yi kutlamak gerekiyor.Çok zor bir işi başarmışlar. Çünkü bilirim bu iş gayret ister, özveri ister, çalışma ve emek ister. Etrafındaki fedakar ekibine de teşekkür ediyoruz. Davetlilerin ve protokolün oturacakları yerler belirlenmiş. Yemekler ve takdim edilecek hediyeler hazırlanmış. Yıllardır görüşemeyen dostlar ve hemşehriler bu vesileyle kucaklaşıyor. Gölpazarlılar birbirleriyle tanışıp kaynaşıyorlar. Herkes memnuniyetini ifade ediyor. Hatta Sevgili Muzaffer Bozkurt müdür gibi Gölpazarlı olmadığı halde geceye katılanlar da fevkalade mutlulular.Gecede heyecan dorukta. Ve Mehmet Ergün Bey özenle hazırladığı belli olan açılış konuşmasını yapmaya başlıyor ki, hararetli alkışlar neredeyse tavanı çökertecek boyuta yaklaşıyor. Her cümlesinin sonu adeta alkışla kesiliyor. 500’e yakın Gölpazarlı’yı bir araya toplamak ve bu atmosferi oluşturmak her yiğidin harcı olmasa gerek diyoruz.
Ve oturdukları yerde misafirlere uzatılıyor mikrofonlar. Sırasıyla Valimiz Kasım Esen Bey ve Fatih Dönmez Bey duygularını ifade ediyorlar. Gölpazarına doğalgaz’ın gelmesi konusunda Fatih Bey’in gayretleri ve açıklamaları da büyük alkış alıyor.
Gölpazarı Belediye Başkanımız değerli dostum Vedat Kazıcı Bey, geliyor kürsüye ve bu programdan duyduğu memnuniyeti anlatıyor ve devamının da Gölpazarı’nda olmasını temenni ediyor. Programın hazırlanmasında değerli katkıları olmuş. Sayın Başkanı Gölpazarımıza yaptıkları hizmetlerden dolayı kutlamak gerekiyor ki, bu hizmetlerin başında çocukluğumdan beri dikkatimi çeken ve âtıl bırakılan, bir ucube gibi Gölpazarı meydanında duran, tarihi Taş Han’ı aslına uygun onartması ve sosyal ve kültürel hizmetlere açması. Başka hiçbir şey yapmasa dahi, bu hizmeti onu gelecekte hayırla yadetmek için yeter de artar bile. Oysa Vedat Bey’in sayısız daha pek çok hizmetlerde imzası var. Ve gelecekte de olacak inşallah. Gölpazarına hizmet noktasında ne yapılabilecekse, Vedat Bey bütün önerilere açık. Projelere destek sözü veriyor. Yeter ki Göpazarı’na bir katkı sağlasın.
Bilecik Belediye Başkanı Sayın Selim Yağcı Bey de bu gece bizimle beraber. Sevincimizi ve duygularımızı paylaşıyor. Gölpazarlıları alkışlıyor. Konuşmasında da, biraz sonra sizlerle çiftetelli oynamak için sabırsızlanıyorum diyor. Merak ediyorum Başkan’ın oyun oynamadaki becerisini. Lakin görüyorum ki, Selim Bey, hakikaten usta bir çiftetelli oyuncusu. Hem de profeyonel sayılacak nitelikte bir oyuncu. Kendilerine bravo diyor ve şapka çıkarıyoruz.
Kendileriyle ilk kez tanıştığım ve tanışmaktan büyük onur duyduğum komşu köylüm, İlahiyatçı, siyasetçi ve işadamı Üzeyir Yıldırım Bey de, vakarlı duruşuyla ve latif hitabıyla tam bir Osmanlı beyefendisi portresi çiziyor. Oldukça mütevazi ve içten dileklerini bir bir sıralıyor hemşehrilerine. Adeta Gölpazarlıların Ankaradaki sesi ve soluğu gibi Üzeyir Bey.
Mikrofon Gölpazarı sevdalıları ve dernek başkanlarına uzanıyor. Onlar da kısa kısa duygularını dile getiriyorlar. Artık gecede saatler hızla ilerliyor ve Sanatçı Fahrettin Bey hazırlanıyor çıkmak için sahneye. Bilecik türküleri dinleyeceğiz ve gece daha bir şenlenecek ve hareketlenecek. Kendisiyle iftihar ettiğimiz ses sanatçımızın güzel parçalarına eşlik edeceğiz.Çiftetelli oynamasını bilen dostlarımızı ve hemşehrilerimizi izleyeceğiz. Bizim maalesef o kanuda hiç bir maharetimiz bulunmuyor.
Yanıma elinde mikrofonu ile Mehmet Ergün Bey yaklaşıyor ve : “Hocam size söz vermiyorum. Çünkü siz kürsüde konuşacaksınız” diyor ve devamında küçük bir ricasını da arzediyor. “Hocam! Saatler ilerledi. Biraz kısa konuşursanız sevinirim.”
Sunucunun: “ Gölpazarlı hemşehrimiz Tarihçi-Yazar Mustafa Turan Bey’i kürsüye arzediyorum” anonsuyla çıktığım kürsüde hemşehrilerimi saygıyla selamlıyorum. Kısa konuşmak zor, uzun konuşmak kolay diyerek, özetle Bilecik ve Gölpazarı’nın tarihi ve sosyal dokusunu verdikten sonra, bir sitemimi paylaşıyorum hemşehrilerimle. Gölpazarının değerleri, memleketleri Gölpazarına hizmet etmeye adaydırlar. Kardeşimiz Fatih Bey’in hizmetlerini hep birlikte alkışladık. Biz başka arkadaşımızın da kendi alanında başka bir hizmeti olacaktır ve onu Gölpazarından esirgemeyecektir. Biz de acizane yurtiçinde ve yurt dışında çeşitli konularda sürekli programlar yapıyoruz. Özellikle yurtiçinde Lise ve İlköğretim öğrencilerinin sınavları kazanmasına yönelik “motivasyon” seminerleri veriyoruz. Bu konudaki birikim ve tecribemizi kendi çocuğumuza da verdik ve Üniversite giriş sınavında ilk 30’a girdi. Bu birikimimizi Gölpazarımızın çocuklarına da verelim isteriz.
Bu konuda bizi davet edenler, bizim bir takım şartlarımızı kabul ediyorlar. Uçak biletlerimizi alıyor ve konaklamamızı temin ediyorlar. Oysa biz Gölpazarı Kaymakamımıza ve Milli eğitim Müdürümüze şu teklifi yaptık: “Burası bizim memleketimiz. Biz bu iklimde yetiştik. Dağdan bayırdan kurtulup bu noktaya geldik. İsterimki benim memleketimin çocukları da sınavlarda başarılı olsunlar.
Sizin belki bir Kişisel Gelişim Uzmanı davet ederek program yapma imkanınız yoktur. Bizim bu konuda yapacağımız ne katkı olursa, hiçbir şart öne sürmeksizin, hatta arabamızın yakıtını da cebimizden karşılayarak size gelir yardımcı oluruz. Yenipazar, Osmaneli ve Pazaryeri gibi ilçelerimizde yetkililer bize ulaşmışlar, biz de o ilçelerimizde bu etkinlikleri icra etmiştik. Aynı şey niye bizim ilçemizde de olmasın?” İnanın üzülüyorum ve böyle bir teklife nasıl kayıtsız kalındığını hafısalam almıyor ve Gölpazarımız adına, öğrencilerimiz adına üzülüyorum. Ve bilmiyorum ilçemizde ÖYS’yi ve OKS’yi kazanma oranı nedir? Başarı çok yüksek de buna ihtiyaç mı duyul muyor Acaba?
Gölpazarı bizimdir. Ona sahip çıkmalıyız. Oğlum, sorulduğu zaman Üsküdarda doğduğu için ve annesinin memleketinden dolayı, İstanbulluyum diyor. Buna üzüldüm ve oğlum sen Bileciklisin. Ben memleketimle gurur duyuyorum. Sen de duymalısın. Bana : “Yahu baba Bilecik’i tanımıyorlar” deyince, ben de: “ O zaman sen de memleketini tanıt” dedim. Çünkü Şair:
Sahipsiz bir memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” demiyor mu?
Yerel derneklerin davetlisi olarak pek çok programlara katıldığımda hep hayıflanırdım. Niye bizim insanlarımızda bir araya gelip kucaklaşmıyorlar. Bu akşam bu coşkulu keyfiyeti gördükten sonra Başkanımız Mehmet Ergin Bey’e bir kez daha teşekkür ediyorum. Ve bu buluşmaların devamını diliyorum.
Bu duygularla Bilecikli ve Gölpazarlı tüm hemşehrilerimi selamlıyor ve son olarak onlara karşı hislerimi de şöyle dillendiriyorum:
Ben kaldıracımı hak ve hakikat noktasına dayarım
Güzelim Bilecik’tir benim yegâne diyârım
Vatanımızın her tarafı güzeldir ama,
Ben, bir Gölpazarlı olmaktan onur duyarım.
Bilecik insanını hem sever, hem de sayarım
Tac edip onları başımın üstüne koyarım Böylesine güzel hemşehriler tanıdığım için;
Bahtiyârım dostlar hem de çok bahtiyârım.
Kalın sağlıcakla…
Mustafa Turan
Web Site:mustafaturan11.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.