Ortaya Karışık
Dostum, insanlar birbirlerini etkiliyor muhakkak.
Bazıları çok etkilerken bazılarını etkisinden incir çekirdeğini doldurmasa da, bir aktarımdır gidiyor insan ailesinin hayatı boyunca.
Ölüme kadar. Orda bitiyor.
Kültürleme aileden başlıyor, çevrede devam ediyor ve iletişim araçlarının çeşitliliği ve etkinliğinin hızla artmasıyla bu kadim sıranın değişmediğini fakat etkinlik olarak eskisi gibi olmadığını söylemek mümkün.
Aileden başlayan kültür aktarımı çevrenin "mahalle baskısı" şeklinde ortaya çıkan kısmı da dâhil olmak üzere "mahalle kardeşliği" ni de üzerine koyunca, iletişim araçlarının ( tv-bilgisayar-telefon vb.) etkisiyle zayıf ve etkisiz kalıyor.
Evdeki çocuk sizden ayrı yaşıyor.
Aynı evde ayrı âlemlerde yaşıyor aile bireyleri.
Büyük ev büyük problemler üretiyor.
Bir akrabam her çocuğuna bir oda düşen koca evini satıp daha küçük bir eve taşınınca "aile olduğumuzu anladık" dediği zaman anlayamamıştım.
"Evde birbirimizi kaybediyorduk, şimdi en azından sofra kurulunca çocukları bulmak kolay oluyor" yorumuna hayret etmiştim akrabamın. (Kız kardeşimin beyi olur akrabam)
Çocuğunuzun hakkında bildikleriniz ie bilmediklerinizi ayrı kefeye koysanız hangisi ağır basar?
Arkadaşlarından kaç tanesinin adını sayabilirsiniz?
Blood man, Jedy Cat, Toolbaster, Humankill ve Supersonicman ile ne kadar samimi olduğunun farkında değil misiniz?
Kaç gündür odasına kapanan çocuğun ihtiyacı siz değilsiniz. Aile onun için oynadığı oyundan kazançlı çıkacağı “chip” ler kadar mühim değil?
O savaşarak, hayatın türlü mevkilerinde önüne çıkan canavarları ve mutantlarını öldürerek yükseldiği aşamanın hakkını verebilmek için daha çok savaşmalı daha çok kapanmalı odasındaki bilgisayara uzanmadan.
Biz çocuğumuzun dünyasında ne kadar alan işgal ediyoruz?
Onun dünyasıyla iletişim kuracak donanımlarımız var mı?
O bizi duyabiliyor mu?
Ya biz onu?
Sahi bizi duyan var mı?
Sadece fotoğraflarda kalan birlikteliği ne zaman kaybettik?
Ne zaman kazanmıştık sahi?
Çocuğumuz hangi renkleri çok seviyor?
Hangi yemek… fast food’u (der isek daha anlaşılır ve doğru olur) tercih eder?
Bir arkadaşım aldığı kazağın yaka etiketinden rahatsız olan oğlunun sıkıntıdan kurtarmak için olduğu yerden sökünce evde kavga çıkmış. Oğlu evin kapısını kapatıp babasını ve annesini eve almamış. Kapıyı açmasını alçak sesle “rica “ eden babasına “ şerefsiz herif şimdi benim kazağımın orijinal olduğunu nasıl ispat ederim arkadaşlarıma” diye haykırmış.
Arkadaşımın “Allah’tan arabanın anahtarı cebimdeydi de Bahçelievler’e anneme gittik hanımla, orada kaldık iki akşam. Çocuğun siniri geçince döndük” izahı, iyi bir dayak isteyenin evlat değil baba olduğu kanaati uyandırdı bende, ne dersiniz?
Hayır, ben çocuklarıma hiç vurmadım. Bir fiske bile dokunmadım, acı vermek için. Terbiye olsunlar diye asla kulaklarını çekmedim.
Ben birlim ki ;”Dayak cennetten çıkmadır” sözü doğrudur.
Zaten iyi olanlar kalacak cennette. Kötü olanlar çıkarılacak ki dayak ilk iş kovulmuş cennetten. Allah’a şükür.
Sakın televizyonlarda “reyting” uğruna ağızları köpükler içinde ürün tanıtan sahtekârlara kanmayın.
“Ben kefilim” diyenlerin kefaletlerine inanmayın.
Size bir şey olduğunda ortada bulunmaz o sahte yüzler.
Tatilde olurlar beş yıldızlı otellerde.
Sizin saf ve duru duygularla gönderdiğiniz paralar nitekim bir yerde harcanacak.
Madem siz yiyemiyorsunuz, yiyemeyecek kadar aptalsınız kendi paranızı, memleketimizde o sektörde de her gün yeni bir “banker” piyasaya çıkıyor.
Sizden gelecek milyonları düşünüp kıyıyor paracıklarından bir kısmına sizin sevdiğiniz güvendiğiniz (nedense?) şöhretlerden birini de reklamlarda karşınıza çıkartıyor.
Koşarak ürün almaya gidiyorsunuz.
Çünkü reklamdaki o sevdiğiniz sanatçı o ürün sayesinde her ne işe yarıyor ise fayda görmüştür. Ya zayıflamıştır, ya kalp damarları açılmıştır, ya derisi gerilmiştir, ya kılları dökülmüştür, ya da yemekleri daha leziz olmuştur.
Ne isterseniz o yalan kucağınıza bırakılıyor.
Yeter ki ihtiyaç giderilsin.
Yok, dostum senin ihtiyacın değil.
Senin parana muhtaç olanların ihtiyacından bahsediyoruz.
Sana ihtiyacın olarak dayatılan nelere hakikatte muhtaçsınız?
Ayşe Şasa diyor ki “Delilik Ülkesinden Notlar” adlı kitabında; “ Bir tek ot’a muhtaç olarak yaşayan insanı kim köleleştirebilir?”
Sahiden bir tek ot ile yaşayan insana kim semer vurabilir?
Kim asgari ücretle köle olmasını sağlayabilir?
Kim hayatını el koyabilir?
Sömürebilir bir ömür boyu ve işe yaramaz duruma geldiğinde bir kenara atabilir?
Hiç kimse!
Sadece ot’un sahibine yapacağı teşekkür yeterli olacaktır.
İhtiyaçlarımızı çeşitlendirip, çoğaltıp sonra onları bize pazarlayan siteme teslim olmuş yaratıklar olmuşuz.
Asla eski giyemiyoruz.
Senenin renklerini taşımak mecburiyeti, hasta akrabamızı ziyaret zorunluluğundan daha önce geliyor. Hatta sadece renk mecburiyeti geliyor ziyaret “valla amcaoğlu büyük şehir böyle işte, iş-güç-trafik -mrafik-yalan -malan işte “ diyecek münasebetsizliği de gösterebilme yüzsüzlüğü var Allah’a şükür günümüz insanında.
Kaç para ne kadar para eder?
Kaç para ne kadar insan eder?
İnsan kaç para eder?
Bu hafta kafamı bu sorular sardı bir günlüğüne de olsa.
Bir vatandaş affedersiniz umumhaneye (kerhane derleri eskiden) gide gele orada daimi müşterisi olduğu hanıma tutuluyor.
Bir gün “ Mine hanım gel benimle evlen bu hayattan kurtarayım seni, Borcun harcın varsa senet imzalamışsan onları da hallederim, gider bir sahil kasabasında yaşarız. Ömrümüzün sonuna kadar” dediğinde kadın gülerek “ Ay sen bir hoşsun kocacım vallahi, ben iki tane çocuk okutuyorum Amerika’da, sen onların masrafı ne kadar biliyor musun?” diyerek adamı reddeder.
Kim doğru?
Kim neresinden kaçırmış hayatı?
Yalancının mumu da yatsıya kadar, tabi bu mumlar o eski camilerde imam mahfilinin iki yanında bulunan kocaman mumlardan olduğu için yatsıya kadar yanarmış.
Şimdiki mumlar bir saat bile dayanmıyor.
Sahi Suriye karasularına düşen iki pilottan haber alınamazsa memleketin diğer meseleleri halledilmiş mi sayılacak?
Uludere kapandı mı?
Yiyeceklere katılan tonlarca zehir sebebiyle anne karnında zehirlenmeye başlayan memleketimizin çocuklarını ne zaman konuşacağız?
Memur zamlarını?
Çıkarılan işçileri?
Geçtiğimiz yıllarda sel nedeniyle yirmi dört kişinin öldüğü dere yatağında yine inşaat başladı. Yine TIR’lar için park alanı oldu orası.
Sorumlular mı?
Yağmuru tutuklayamazsın ya?
Gazeteciler gibi…
YORUMLAR
Çok fazla soru sormuşsun. Bak Necip Fazıl Kısakürek ne diyor:
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Netice olarak: Bu kadar çok şeye kafayı takarsan sonunda kafaya huni takanlardan olursun...Aman dikkat.
Selam ve sevgiler.
erolabi
bu sabah önüme iki tam deli de düşmüşken ..
bu nasihati aldım..
sağol abi
))))))))))
sami biberoğulları
suçlu ayağa kalk.....tabiki hepimiz.....oturan varmı....ben göremiyorum....erolabim....çok hoşsun ya saygılar
erolabi
dün ir arkadaşımı görmeye gittim, bir ilçe belediye başkanı arkadaşı olduğu için iyi akçeli bi ihale kapmış.ortağı da partili bir kardeşimiz. Orada bir kaç kişiyle tanıştım genç partililer . Ve parti sayesinde kısa ---çoook kısa---- zamanda servet sahibi olmuş şımarık adamlar.
İbrahim abi vardı askerlik yaptığım yerde astsubay kıdemli başçavuş...öğretmenimdi,abimdi, sığınacak limandi canım acıdığında..memleketini çok severdi.çook .
emekli olduktan sonra bir ev alabilmek için nasıl çabaladığını bilrim...otuz yıl dürüst ve başarılarla dolu çalışması bittiğinde bir evi bile yoktu.
Sonradan kooperatif sayesinde ev sahibi oldu...
Saygı ile.
erolabi
:))))))))))))))))