- 637 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ölümün Nedimeleri
Talihsizlik denizine başını yaslamıştı,
vücudundan çalınan bazı organlar uzaklarda ağrıyor olmalıydı şimdi.
Elleriyle göğün kurak topraklarını eşelemeye başladı,
kendini bir köstebek kadar gururlu hissetti.
Etrafını saran dağlar kükrüyordu ellerinde baltalarıyla,
“onun başını getirene yüz tanrı!”
Ödül bu olmalıydı,
bir gurur kadar köstebekçe hissetti.
Saçlarının arasından sızıp yüzüne boşalan terler kızgın yağ gibi
yakıyordu gözlerini,
uykusu vardı, rüyalar özgürlüğün biletiydi ne de olsa,
her hapishane mimarı mahkumlar kaçsın diye o tüneli inşa etmişti bir kere…
Uykusu vardı, uyuyabilse…
Uyusa, saatin alarmını sonsuzluğa kurup…
Henüz her şey yeşil, olgunlaşmamış ve kendini büyüme ve canlılığa adamışken,
ormanların söylediği bir şarkıyı anımsadı ya da görünmezlikle kutsanmış hava taneciklerinin…
Emin olamadı.
Dudaklarının kıpırtısı, kulaklarında çalan ölüm marşına bir türlü ayak uyduramıyordu.
“ İnsanın nefes stoğu bitince, dudakları da iş görmüyormuş anlaşılan” diye düşündü.
Oysa ne bakireler öpmüştü o dudaklar,
ne küfürler fırlatmıştı bir ok kadar hızlı ve keskin.
Bakışları karanlık denizin ortasında yeniyetme bir oğlan çocuğu gibi yüzüyordu,
yapabilse, bakışlarının ardınsıra giderdi.
Tükenmişti, savaşmıştı, tükenmişti. Savaştığından daha çok tükenmişti.
Kıpırtısız duran her şeye bir an bir acıma duygusu hissetti, en çok da bayırlara.
Hemen gözleri önünde, üzerlerinde, etraflarında onca at, attıkları her adımda özgürlüğün sancağını göğe taşırken, öylece, bir kötürüm gibi durmak…
İnsan en çok bu anlarda tanrıların sesini duyuyor: “Geçen bir meyhaneye gittim…”
Evet, böyle söylüyor olmalılardı, ancak bunu konuşuyor olmalılardı.
Serkeş tanrılar…
İnsan olmanın ne demek olduğunu bilmeyen, insan olsalar asla hayatta kalmayı beceremeyecek masallar…
Rüzgar eteklerini tutarak dans eden genç kızlar gibi teninden geçtiğinde bir rahatlama hissetmişti.
“Ölüm nedimeleri” diye geçirdi aklından.
Ölen insanların anlattıklarına göre, ölüm düğününe gelmeden evvel kızlarından birini gönderip anlamasını istermiş, kişinin ölmeyi hak edip etmediğini…
“Bir ölüden daha fazla ölü olabilir mi bir insan, yaşarken öldüğümü defalarca kanıtlamaya çalıştım, şimdi ellerime gövdemden bulaşan kan ikna edebilir mi insanları ölü bir adam olduğuma?”
Ölümün nedimeleri, ay ışığında seçilemeyen yüzlerine rağmen çok güzellerdi…