- 403 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Seleukeia'nın Yolları Taştan1
Manavgat Çayı gürül gürüldü; bir tekne henüz uyanıyordu doğan güneşe bakarak geç kalmışlığından utanmış...Yıldızların,ayın gökte kayboluşlarının hüznündeydi bir genç kız balkonunda, ellerinin arasına almış tazecik yanaklarını...Dalmıştım Manavgat’ın asiliğine, homurdanarak koşmasına deryaya doğru...’Seleukeia!’ bağırtısıyla uyandım düşümden bir cadının...’Yuh lan, yerlisine kıran girdi; elin gavur karısı buldu beni Çay’ın orta yerinde,
köprü üstünde...Kaderim kötü; ben ne edem?’ Anlamaz anlamaz baktım yüzüne...Ben ki,
istedim mi yedi lisan döktürürüm de sular seller gibi, yedi cihan hayran hayran dinler
beni...’’Ne diyon bacım?’ ’Seleukeia! Seleukeia!’ ’Ahan da, benim gibi bir azla yetinmez ve
illa ki çok bilir bir zatı bilem apıştıran bir kelime...’’Ne lan o?’ Allah sizi inandırsın,’şu
karı başımdan defolup gitse’ ile o anlayamadığım esrarengiz nesnenin ne olduğunu bilebilme büyüsü arasında savruluverdim bir sağa, bir sola...Hayatımda duyduğum en güzel kelimelerden bir tanesi: Seleukeia! Ve fakat ne olduğunu bilmiyordum ve gözleri değdi
kadının gözlerime lacivert bir bıçak gibi...Öldürücü, salaklaştırıcı, müthiş...’De get lan,
işim var benim...’ diyeceğim; ağzım açılmıyor...Adamın biri beliriverdi omuz başımda,
’Ben biliyom; yukarı doğru tarihi şeher, Selekela...’’Bi daha o kelimeyi ağzına alma!’ diye bağırdım kulağına patlatırcasına...’ Kadın korkarak baktı, ’Hello baby, how are you?’ dedim gülümseyerek bembeyaz tenine...
Devam edecek...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.