- 815 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Sevgili Hayat
Bir yaprak daha düştü dalından… Bir sayfa daha kapandı ömrümün yalanlarla geçmiş gönül bahçesinden… Ödülü ise yine zavallı bir yalnızlık… Kırık dökük anılar… Yaldızlı bir aşk tuvalinde bir gözyaşı izi… Kömür kömür olmuş bir yürek. Daha ne varsa bir ayrılığa dair hepsi… Hepsi avuçlarımdan akıp gidiyor konfeti yağmuru gibi. Arzuların boyun eğdiği, o eşsiz sandığım aşk, şimdi bir buz parçası gibi eriyor acının kol gezdiği bir ateşte. Çünkü ben, zaten düşlerimde yaşamıştım bu oyunu. Tatmıştım zavallı ayrılığın acısını. Kederlerin nefes nefese sabırsızlandığı bir yarışta, kaybetmiştim zaten düşler ülkesinde. Çoktan toplamıştım valizimi, çıkmıştım yola, bilinmezlikler nehrine doğru ilerlemiştim. Hazırlıksız değildim.
Gözyaşımı saklayıp avuçlarıma, yol aldım bir sitem uğruna, doğmayacak güneşleri beklememek için. Şimdi nerelerdedir acaba? Şimdi, ben bu yolculuğun ortasındayken, o da dayanılmaz rüzgârların peşinden gidiyor mudur acaba? Şimdi o, bitti denen sözcüğün tahlilini yapıp, normal yaşantısına dönmüş müdür acaba? Gökyüzünden bir yudum dostluk umuyor mudur? Acıya yelken açıp, bilmediği okyanuslarda, büyülü anaforların çekiminde, bir hiç için mücadele ediyor mudur? Yoksa yoksa zavallı bir basitlik peşinde uğraş mı veriyordur belaların içinde? Sevgi dolu bir yürek vardı bir zamanlar. Bir zamanlar vardı ama artık yok! Yok ki, böyle bir yok kelimesi bile utanıyor kendinden. Daha neler ki, bir büyük aşk denilen masalın tam ortasında büyüklüğün geri alındığı bir meclis. Ve bir meclis ki, aşkın olmadığını, tükendiğini anlayan detektörleri varmış gibi, sinsi sinsi, bir aşka son veren… Acımadan iptal eden bir meclis. Ne olacak peki şimdi? Ne olacak? Bir hak ediş için miydi bu aşk? Bir hesaplaşma sürecinde kendi sonucunu kendisi mi yarattı? Ya da aşkın hesaplaşmasında, nasıl bir sevgi yitimi, kendisine böyle zulüm edebilir? Aşkla örtüşen bir yanı olsaydı, anlayabilirdim. Fakat kederin tadını zaten biliyordum. Ne olabilirdi böyle bir kehanetin sebebi; ya da ne ödemek gerekirdi hataların karşılığında aşka? Bir temiz sayfa gelecek bir ayrılık hikâyesinin ardından. Gözyaşları dinecek. Ve eskilerden kalma efsaneler anlatılacak torunlara… Yaşanmış mı, yaşanmamış mı, hiç kimsenin tamamen bilemeyeceği, kırık dökük görünen, mazinin naftalin kokan karelerinde, öylece atılıp bırakılmış, terk edilmiş bir efsane…
Yanık türküler de yakılmayacak ardımızdan. İsimler de anılmayacak efsanede. Öylesine bir efsane işte. Kim bilebilir ki? Kim tahmin edebilir, yaşamadan o hikâyenin içinde; nasıl inanılabilir? Tuzaktı bu hikâye, benim ömrümün başından ortasına, özenle yerleştirilmiş, her ayrıntısı incelenerek, hayatıma gönderilmiş hain bir tuzak. Ve bir o kadar acımasız. Geçip gitmiş yıllara, bir hediyem olsun, sevinmişlerse, haz duymuşlarsa, bir daha ağlarım.
Gözyaşlarımla barışığım. Acıyla dostum. Karanlıklarla aydınlıkları birleştirdim ben. Sonucun negatif ya da pozitif olmasının hiçbir önemi yok. Hatta dağlarla şehirler de birbirinden farksız benim için. Bütün bunların üzerine, bir de yıldırım düşmüş yüreğime, hiç dokunmaz ki bana, acıtmaz ki canımı öyle ölesiye. Ben, ruhumun çocuk gülüşlerinin çağladığı panayırında çok mutluyum. Ben, ağlamışlığı hissettiğim gezegenimde, gayet huzurluyum. Çünkü bunu gerçekten yaşıyor ve hissediyorum. Gerçek olan da bu değil midir? Yaşadığını hissetmek! İşte bu değil midir hayatın gerçek haz alma sebepleri? Ruhunun aitlik duygusu. Kendine aitlik duygusu. Özüne sahip olma. Ben bunu başardım. Ben gerçek hazzı, içimde kopan fırtınaları tanımlamakla yakaladım. Sonuçlar için hiçbir zaman iyi-kötü, alçak-yüksek ve var-yok ayrımı yapmadım. Yapamadım. Çünkü ben ruhumun zarar görmesinden korktum. Ruhumun yıpranışı demek, benim özümü kaybetmem demek. Özümü riske atamazdım. Çünkü ben onunla varım. Nefes almak kadar, ruhumla barışık yaşamak da hayatımın vazgeçilmez unsurlarından biri.
Sevgili hayat; sen ne kadar dert yüklersen yükle, ben cezamı çekip çekip, ağlamışlığımı hissedip hissedip, duygularımı öğütüp öğütüp, yine de geleceğim bir başıma, o sonsuzluğun kapısına. Sevgili hayat, kaybetmedim ne umudumu, ne sevgimi. Ben kolay pes etmem, iyi bilirsin, boğulurum okyanuslarda, ama yine de ölmem çekilmesi kolay olmayan acılara bir an önce yetişip, tekrar tekrar ölebilmek için. Sevgili hayat; seni çok seviyorum. Yoruyorsun beni. Fakat ben yıldız diyarlarına aşığım, ulaştığımda, şaşıracaksın.
Reyhan Yonat