KEREM İLE ASLI
Kerem, Aslı’yı görünce deli oluyordu aşktan, aklı gidiyordu baştan, sınırlarını zorluyordu gönlünün, daha bir âşık oluyordu, gözü Aslı’dan gayrisine bakmıyordu, gönlü ondan başkasına akmıyordu.
Daha bir sevecen oluyordu, daha bir mutlu oluyordu, daha bir huzurlu oluyordu hepten. Ve buna kara sevda diyordu hekimler, hükümleri bu yöndeydi daima. Aşkın tek Lokman’ı sevgilinin ta kendisiydi, tek şifası onun sözleriydi, ilacı gözleriydi, dermanı ilgisiydi, devası bakışıydı, çaresi tebessümüydü.
Kerem yanıyordu kor kor, kül kül savruluyordu, cehennem cehennem aşkın ikliminde pişiyordu, yangın yeriydi gönlü, ateşin merkez üssüydü yüreği. Aslı bu ateşe serinlik katacak olan maşuktu, onu söndürecek yağmurdu. Ateş büyük değildi evvel, Aslı rüzgârı esince büyüdü de büyüdü ateş. Korlandıkça korlandı ateş, teni sardıkça sardı ateş, yaktıkça yaktı, yandıkça yandı Kerem. Ah garibim Kerem! Ah biçarem.
Gülü tuttu gül yandı, kırmızı oldu; güneşe baktı güneş yandı, kızıl oldu. Ormana baktı orman kül oldu, fırına baktı fırın nar oldu, âşıklara baktı hepsi kül oldu, Aslı’ya baktı kul oldu. Aşkın fermanıydı bu, bakan kör olurdu Aslı’ya. Ah çeken yanıp kül olurdu Aslı’ya. Gönlü düşen bakıp kul olurdu Aslı’ya. Ardına düşen pul olurdu haybeden.
Aslı kurumluydu, dudak üstü konuşurdu, göz üstü bakardı, tırnak üstü yürürdü. Afili mi afiliydi, süslü mü süslü. Konuştu mu herkes susardı, göründü mü herkes bakardı, baktı mı yakardı, dokundu mu kül ederdi. Aslı âlemin gülüydü, bahçenin neşesiydi, herkesin değeriydi. Olması dahi kâfiydi, nazı iltifattı, tavrı liyakatti.
Yüz vermezdi, deli ederdi âşık olanı, peşinden koştururdu, bundan zevk alırdı. Sayardı ona tutulanları, gülerdi düştükleri hallere âşıklarının. Tutuldukları rüzgârın onların can dalını kırmasını göremezdi çoğu kez âşık olanlar, can sandalını batıran rüzgârın farkına varamazlardı, içlerindeki aşk ateşini yangına döndüren rüzgârın peşinden sürüklenip giderlerdi.
Ah Kerem, çektiğin elemler yüreğini dağ dağ yaptı. Uğruna döktüğün gözyaşları yeryüzünde okyanuslar oluşturdu. Yüreğinden çıkan her bir ah, bir dağ oldu yeryüzüne. Yıkması yine senin bir ahına bağlı dağlar! Koca koca dağlar, yüce yüce dağlar. Şimdi senin için kim ağlar? Ey serden geçen Kerem Aslı’dan geçmez misin?
Aslı gül bahçesini şereflendirmişti. Kerem süzüldü Aslı’nın ardında gül bahçesine. Yaklaştı bülbül misali gülüne. Kokusunu içine çekti, rengini doya doya seyretti, yüzünü nakşetti bir kez daha gönlüne. Aşkını resmetti bir kez daha âleme. Kendinden geçti bir süre. Sonra mestane bir şekilde seslendi Aslı’ya. “Şişşttt bakar mısın biraz!” diye. Şaştı kaldı bu işe Kerem! Kendisi miydi bunu söyleyen. Eli ayağı iç içe girdi. Aklı şaştı hepten bu işe. Allah aşkına git işine diyecekti ama olan oldu bir kere.
Aslı saçlarını elleriyle şöyle bir arkaya doğru savurdu. Bahçedeki yapraklar dalından koptu, filizler yerinden söküldü. Kuşlar uçuştu, çiçekler savruldu. “Efendim bana mı seslendin?” dedi Kerem’e. Kerem’in beti benzi, gözlerinin feri attı. Sözlerinin manası yitti, gönlünün takati bitti, Kerem göz göre göre gitti. “Şey” dedi sonra “Evet sana seslendim gönlümün gülü.” Aslı dudaklarının kenarına alaycı bir gülümseme yerleştirdi ve Kerem’i süzdü baştan ayağa. “Hayırdır neden bakayım sana? Ve sen kim oluyorsun?”dedi hışımla. Kerem’in can sandalı bir kez daha şiddetli bir şekilde Aslı deryasında sallandı durdu. Faruk Nafiz’den dizeler geldi gayri ihtiyari diline onu sarf etti.
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı’mı el almış haram diyorlar” sonra içinde olanı çabucak söyledi Kerem. “Seni ilk gördüğüm andan itibaren âşık oldum Aslı. Ve bir zahmet bakar mısın yüreğine, kalbim sende kalmış? Geri verir misin?”
Aslı bir kahkaha attı gülistan harap oldu. Kerem’in yüreği kebap oldu, hali bitap oldu, hikâyesi kitap oldu. Herkes sağır oldu. Yüzünü döndü Kerem’den öteye. Kahkahasına devam etti umursamadan. Aslı’ydı o, her gönüle girmezdi, her akla takılmazdı, her yüze hayran olmazdı, her söze duçar olmazdı. Kerem toparladı kendini tekrar seslendi:
“Şişşttt bakar mısın biraz!” dedi tekrar.
“Efendim canım.”dedi Aslı usulca. Gözlerini Kerem’e dikti. Kerem eridi yağ gibi. Aslı’nın bu bakışı kayayı un ufak eden bakışlardı. Yüreği toz duman oldu Kerem’in. Şaşırdı, ağzında evelemeye gevelemeye başladı: “Şey diyecektim, şeeyyy!”
Aslı sözlerini dikti Kerem’in kulağına: “Ne diyecektin?”
Kerem gerilmiş bir yay gibi söz okunu çıkardı ağzından: “Aklım sende kalmış. Geri verir misin?” diye. Aslı gülmedi bu kez. Sustu. Öyle bir sustu ki herkes sağır olacaktı bu sessizlikten. Kulaklarını kapattı âlem. Kuşlar yere düştü dallardan, çiçekler kurudu hemen, ağaçlar soyundu birden, gökyüzü hüzne gebe oldu aniden, yeryüzü yaralara kabuk oldu hepten.
Kerem aslında ilanı aşk ediyordu herkesin huzurunda Aslı’ya. Aslı ise bu ilanı aşka yok diyemiyordu. Yüreği Aslı’da kalan âşık Kerem yüreğinden vurmuştu Aslı’yı. Aklı Aslı’da kalan âşık Kerem aklından vurmuştu Aslı’yı.
Aslı susarak seviyordu Kerem’i. Daha bir seviyordu geçen her saniye. Eriye eriye seviyordu. Kerem’de yok ola yok ola seviyordu.
Bu, Aslı’nın bir lütfüydü aslında Kerem’e. İlgisini çekti herkesten Aslı. Bakışlarını esirgedi âlemden, sözünü bitirdi kökten, gülümsemesini ve cilvesini Kerem’e gösterdi bundan sonra. Bu yüzden dengesi bozuldu dünyanın. Kerem’e yoğunlaştı Aslı.
“Gel de al” dedi “yüreğini benden.” Kerem Aslı’nın yüreğine düştü. “Gel de al” dedi “aklını benden.” Kerem Aslı’nın yüreğine düştü. Âlem Aslı’ya küstü. Kerem Aslı’nın yüreğine düştü, bir gülün üzerine düşen çiğ damlası gibi.
Bize ise bu hikâyeyi yazmak düştü.
Okumak ise size…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.