- 1166 Okunma
- 12 Yorum
- 0 Beğeni
HUZUREVİ 30
Ahmet sabah uykudan uyandığında kendini çok mutlu hissetti. Gül’ün kızı ve damadından evlenmelerine izin çıkmıştı. Artık sorunlar çözülmüş ve sırada düğünleri kalmıştı. Düğüne de az bir zaman vardı. Rıdvan ve Yarenle birlikte çifte düğün yapacaklardı. Huzurevinin bahçesinde yeşilliklerin ve ağaçların arasında güzel bir kır düğünü olacaktı. Huzurevinde herkes mutluydu, onlarda heyecanla düğün gününü bekliyorlardı.
Ahmet buraya gelmeden önce, yıllarca yalnız yaşamıştı. Çocukları, anneleri öldükten sonra onlarla birlikte Fransa ya gelmesini istemişlerdi. Babasını burada yalnız bırakmak istememişlerdi, onu da götürmek istemişlerdi. Ahmet başka bir ülkede yaşayamazdı. Memleketini, ülkesini çok seviyordu. Dilini bilmediği ve insanlarının arasında kendini yabancı olarak hissedeceği bir ülkede yaşayamazdı.
Eğer karısı erken yaşta ölmeseydi şimdi ne başka bir kadına ihtiyaç duyardı ne de başka sevdalar peşinde koşardı. Evlenmek istemesinin tek sebebi yalnızlıktı ve kendi evi kapısını açacak birini istiyordu. Yoksa bu yaştan sonra bir ihtiyar niçin evlenmek istesin ki; kendisine can yoldaşı arıyordu ve bulmuştu da. Ahmet çocukları yıllardır yurt dışında diye, hiçbir zaman kalabalık bir aile olamamıştı. Sadece yazları birkaç hafta kalabalık bir aile oluyorlardı. Çocukları torunları etrafında oluyordu, onun haricinde hep yalnızdı. Şimdi ise Gülün kızı, damadı ve doğacak çocukları Ahmet’in de ailesi olacaktı. Üstelik hep Ahmet’in yanında, yakınlarında olacaktılar. Artık kendini yalnız ve bir başına hissetmeyecekti. Oysa karısı yaşasaydı, o ona yeterdi aileye ihtiyacı yoktu.
Yine, karısı aklına geldi, birden bire ansızın hastalığı ortaya çıkmıştı. Sol memesindeki şişliği sıradan önemsiz bir şey zannedip doktora gitmişti. Doktorun şüpheci bakışları ve istediği tetkikler Ahmet’i ve karısını endişe etmelerine sebep olmuştu. Tetkikler ve alınan parçada meme kanseri olduğu anlaşılmıştı. Hiç böyle bir şeyi beklemiyorlardı. Sanki hiç olmadık beklenmedik bir anda bir tokat gibi gelmişti karısına. Ahmet de şoktaydı ikisi içinde ilk yıkım olmuştu. Sonrası ise uzun ve acılı bir tedavi süreci başlamıştı. Herkesin başına bunlar gelebilirdi ama kendi başlarına geleceğini hiç düşünmemişlerdi. Bizim başımıza gelmemesi gerekiyordu ama onlarında başına böyle bir hastalık gelmişti.
Ameliyat olması gerekiyordu, doktoru bir an önce olması gerektiği konusunda ısrar ediyordu. Her şey hazır olunca ameliyata girdi ve sol memesi alındı. İlk darbe bu olmuştu ikisi içinde. Karısı ameliyathaneden çıktığında, Ahmet de onun kadar bitkin bir haldeydi. Karısı memesinin biri yok diye kendini tam bir kadın gibi görmüyordu. Sanki sol memesiyle birlikte kadınlığı da gitmişti. Kendince yarım kadın olduğunu düşündüğü için hep Ahmet den utandı. Onun yanında çıplak kalamıyor, üzerini değiştiremiyordu. Onun bu halini görmesini istemiyordu. Bir gece Ahmet, karısını sessizce ağladığını duydu. Yanında yattığı sevdiği kadın sessizce ağlıyordu. Ona sokuldu bir zamanlar memesinin olduğu ama şimdi dümdüz olan yeri okşadı ve sadece onun sağlığının önemli olduğunu söyledi. Karısı bir zamanlar çocuklarını beslediği ve kocasının sevdiği okşadığı göğsü yoktu.
Ameliyat mı yoksa ışın tedavisi ve Kemoterapi mi daha kötü bilmiyorlardı. Işına aldığında yüzü kireç gibi bembeyaz oluyordu. Ayakta duracak hali olmuyor, eve zor gidiyordu. Kemoterapi aldığında ise günlerce kendine gelemiyordu. Midesi bulanıyor hiçbir şey yiyip içemez hale geliyordu. Kendini zorlayarak yese de, sanki midesi yediği içinde büyüyor büyüyor ve midesine sığamaz hale geliyordu ve hemen yediklerini çıkartıyordu. Kendine gelmesi için günlerin geçmesi gerekiyor ve sonra yine Kemoterapi günü geliyordu. Dirençten düşmemesi hastalanmaması gerekiyordu. Grip bile olmamalıydı, küçücük bir soğuk algınlığını bile çok ağır geçiriyor zor atlatıyordu.
Kemoterapi ve ışın tedavisi bittiğinde, kanseri yendiklerini düşünmüşlerdi. Tekrar alınan parçada ve tetkiklerde ikinci kötü haberle sarsıldılar. Bu ilk kansersiniz dediklerinde yedikleri tokat kadar koymamıştı Ahmet ile karısına. Demek ki insan acıya da, kötü habere de alışıyor diye düşündü. İkinci ameliyat ve diğer memesinin alınması karısını yıkmıştı. İki memesi de olmayınca kendini erkek gibi hissetmeye başladı. Eskiden göğüslerinin bulunduğu yer şimdi erkek göğsü gibi dümdüzdü. Kendini kadınlıktan çıkmış, erkek gibi hissediyordu. Aynaya bakamıyor kendini öyle görmek canını acıtıyordu. Kendisine medikal aletler ve cihazlar satan yerden sütyen aldı. Meme kanseri geçiren ve memeleri alınanlar için içinde dolgu maddesi olan memeye benzeyen sütyenler den aldı. Südyeni takınca kendisini iyi hissediyordu.
Hastalığın o evresinde Fransa da yaşayan kızı yanlarına geldi. Kızlarının gelmesi ikisine de güç verdi. Aldığı ilaçlar ve gördüğü tedaviden dolayı saçları tutam tutam dökülüyordu. Neredeyse beline gelen başak sarısı saçları günden güne azalıyordu. Sabah kalktığında yataktan ve yastıktan avuç dolusu saç topluyordu. Saçlarını taramaya korkuyordu, bu ikisini de çok üzüyordu. Bir zamanlar karısının saçlarını okşarken severken şimdi dökülecek korkusuyla dokunamıyordu. Karısı saçlarını kestirecekti, saçlarının böyle dökülmesine yüreği el vermiyordu. Kızıyla birlikte kuaföre gittiler ve ikisi de saçlarını sıfıra vurdurdular. İkisinin de kafası kazıtılmıştı erkek kafasına benziyorlardı. Oğlan çocuğuna döndük diyor, birbirinin kafalarına vurup şakalaşıyorlardı. Eve gittiklerinde bir sürpriz onları bekliyordu. Ahmet de kafasını kazıtmıştı. Karısının yanında olmak istiyordu, kendisini kötü hissetmesini istemiyordu. Onun kendini yalınız kaldığını düşünmesini istemiyordu, karısına ancak böyle destek olabiliyordu. Elinden bir şey gelmiyordu, bu da onu kahrediyordu.
Hastaneden ve hastalığından bir türlü kurtulamıyorlardı. Ahmet sevdiği kadının karşısında mum gibi erimesine dayanamıyordu. Karısı günden güne kilo kaybediyordu ve eski canlılığı, sağlıklı görüntüsü yoktu. Yüzüne bakan çok hasta olduğunu anlayabilirdi. O kadar Kemoterapi ve ışın tedavisi işe yaramıyordu. Yine kontrol için hastaneye gittiğinde, hastalığın ilerlediği ve kemiklerine sıçradığını öğrendiler. Artık yapılacak bir şey kalmadı. Hastalığın son evresiydi. Bundan sonra yapılacak tek şey hastayı rahat ve mutlu etmekti.
Hastanede yattığı süre boyunca yaptıkları sadece serum vermekti. Doktorlarından elinden bir şey gelmiyordu. Doktoru artık ellerinden bir şey gelmediğini ve evinde daha rahat edeceğini söyledi. Doktorun bu son dediği umutların bittiği yerdi, artık her şey bitmişti. Sonu beklemekten başka çare yoktu. Ahmet karısının çok acı çektiğini biliyordu, söylemese de belliydi ne kadar çok acı çektiği. İnsanın sevdiği birine yardım edememesi kadar kötü bir şey olamazdı. İnsanın çaresizliği kadar zor bir şey olamazdı. Her gün ağrı kesici iğne vurulunca karısının rahatlayıp uyuduğunda onu izlerdi Ahmet ve eski güzel günleri aklına gelirdi. Eskiden her şey çok güzeldi ve çok mutluydular. Çocuklar küçüktü, etraflarında mutlu mutlu dolaşıyorlardı. Herkesin yüzü gülüyordu eskiden oysa şimdi neredeyse hepsi gülmeyi ve mutlu olmayı unutmuştu. Tam karı koca çocuklar büyüdü evlendi rahat edeceğiz gezeceğiz derken şimdi de karısının hastalığı çıkmıştı. Malesef karısı çok hastaydı hatta çok acıydı ama ölümünü bekliyorlardı.
Bir sabah, seher vakti sabah ezanı okunmaya başlamıştı. Karısı, Ahmet den pencereyi açmasını istedi. Ahmet pencereyi açınca, serin ve temiz bahar havası odaya doldu. Karısı ezanı dinledi sessizce, biryandan da dudakları kımıldıyordu. Ahmet de karısıyla birlikte dua etti, sanki bu son dualarıydı. Ezan bitti, pencereyi kapattı, karısının yatağının ucuna oturdu. Ellerini avucunun içine aldı ve gözlerinin içine baktı. Gözleri sanki çok uzakları görüyor gibi bakıyordu. Sonra gözlerini Ahmet’in gözlerine kenetledi. Onu ne kadar çok sevdiğini ve kendisini çok mutlu ettiğini söyledi. Sevdiği adamla helalleşti, Ahmet’le vedalaştı. Sonra son duasını etti.
Memelerinin olmadığı düz olan göğsüne kocaman bir nefes aldı. Sonra aldığı son nefesini yavaşça verdi ve canını nefesiyle birlikte teslim etti. Ölüm meleği Azrail onu incitmemiş, acı çektirmemişti. Çok kolay ve güzel öldü. Şimdi tüm acıları bitmişti, artık acı hissetmeyecek canı yanmayacaktı. Ahmet’in avuçlarındaki elleri usulca avucundan kaydı ve yanına düştü.
Ahmet karısının öldüğüne çok üzülüyordu. Bir daha sevdiği kadını göremeyecekti, bu koca dünyada bir başına kalmıştı. Çocukları olsa da onlar uzaktaydı. Şimdiye kadar sevdiği kadın vardı hep yanında o da gitmişti. Onun için çok üzülüyor, çok acı çekiyordu. Gözlerinden yaşlar yanaklarına süzüldü, oradan da karısının yanına düşen ellerinin üzerine yağmur damlası gibi damladı. Karısı için öldüğüne seviniyordu. Son birkaç yıldır çok acı çekmişti. Şimdi acıların olmadığı bir yere gitmişti. Şimdi huzurluydu, inşallah gittiği yer dünyada çektiklerine karşılık güzel bir yerdi. Karısını çok özleyecekti ve kalbinden hiç çıkmayacaktı.
Ahmet sanki uykudan uyanmışçasına geçmişinden uyandı. Karısının ölüm yıldönümüydü. Bu gün Şaduman’a söyleyeyim de helva kavursun dedi kendi kendine. Onu unutamazdı, sevgisi ölene kadar kalbinde olacaktı. Gül’ü de seviyordu ama karısının yerini ne Gül ne de başka kadın doldurabilirdi. Yalnız hayatında bir soluk bir ses bir can yoldaşıydı Gül. Hayatının son baharında biraz gülümsemekti hayata. Karısının ruhuna dua okudu.
Yatağından kalktı, elini yüzünü yıkayıp kahvaltı için salona çıktığında, Rıdvan ile burun buruna geldiler. Rıdvan çok dalgın görünüyordu. Sanki daha uyanmamış uyar gezer bir haldeydi. Rıdvan’a günaydın dedi ama o duymamıştı. Ahmet, arkadaşının kolundan dürttü, ‘’Sana söylüyorum arkadaşım’’, dedi. Rıdvan sanki hipnotize olmuştu da birden bire uyandırılmış gibiydi. Gözlerini kocaman açtı Ahmete baktı ama sanki görmüyor sanki hala daha hipnotize haldeydi. Rıdvan, Ahmet’e sadece, ‘’Hı’’ dedi. Ahmet’in ne dediğinin ne konuştuğunun farkında bile değildi. Ahmet arkadaşının koluna girdi, ‘’Rıdvancığım, sana ne oluyor sanki rüyanda hortlak gördün’’, dedi. Rıdvan arkadaşının yüzüne baktı sanki Ahmet’e ilk kez bakıyor tanımıyormuş. ‘’Evet kabuslarımda yine hortlaklar vardı ve yangın’’ dedi. Sonra Ahmet’in kolundan çıkıp, en yakın koltuğa adeta kendi attı. Koltuğa yığılıp kaldı.
ERAY ÖZGÖR
24.6.2012
YORUMLAR
ÇOK GÜZEL KUSURA BAKMAYIN ZAMANINDA YAZAMIYORUM
BELKİ AMA GÖNLÜM HEP SİZLERLE SAYGI VE SELMALAR
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
devam ediyorum okumaya ...
Allahın izniyle sonu gelsin de genel kanaatimi yazacağım.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
hocam her zamnki gibi harikasınız fazla takip edemiyorum ama olabildiğince okumaya çalışıyorum yazılarınızı devamını bekliyorum saygılarımla esen kalın
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
beğenmenize sevindim artık finale geldik
sevgiler
efendim çok duygusal yazı olmuş gözlerimden yaşlar süzüldüler koptum adeta daha önce ablamda meme kanserinden tedavi görmüştü şükürki tedavi sonuç verdi şimdi sağlıklı tabi bir memesini aldılar ama olsun bu yazınızı okuyunca aklıma geldi paylaşmak istedim kaleminizi kutlarım etkiliydi çünkü okuruna hissettirebiliyor emeğinize yüreğinize sağlık saygılarımla selamlar
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
okuduğunuz için teşekkürler
saygılar selamlar
Eray yine çok güzel bir bölüm okudum,hissedilerek yazılmış,devamını bekliyorum sevgiler gönderiyorum...
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
sevgiler
ilginç gelişmeleri güzel anlatımlarla okumaya devam ediyorum.
kaleminiz susmasın.
ERAY ÖZGÖR SARIKAYA
saygılar