- 1377 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
SÖZÜN BİTTİĞİ YER
Ne zamandır “Sözün Bittiği” denilen noktalardayız aslında.
Söylenmeyen, bilinmeyen, yazılıp- çizilmeyen ne kaldı ki her türlü çıkar talanının kirli izlerini görmezden gelmekten başka geriye.
İnsanlar gördüklerine, işittiklerine üstünde hiç düşünmeden, bilgi sahibi olmadan, kendi pencerelerinden bakıp, kendi çıkar anlayışları doğrultusunda yorumlamayı iş edineli beri ortalık “yorum kirliliğinden” de geçilmez oldu yanı sıra.
Buna karşılık toplumun ortak sorusu: “Biz bu hale nasıl geldik?”
Biz bu hale gelmedik ey soylu toplum. Bu ‘haller’ bizim içimizde zaten vardı. Bilmez misin? ‘Tilki uykusuna’ yatırmıştık onları yalnızca. O kadar.
Şimdi toplumca uyandık!
Ne uyanış hem de!..
İçler dışa çıktı olduğu gibi. Nesiller aslına rücu etti bir bir. Taşlar yerinden oynamakla kalmadı temelinden söküldü. Perdeler kaldırılıp atıldı. Kafaların içi. Ruhların biçimi büsbütün üryan!..
Ne demişti aylar önce iktidar partisinin ilçe başkanlarından birisi: “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Ya satılıktır, ya kiralık!”
Onun bu sözlerine karşılık: “Perdesi kapalı yerler ya genelevdir, ya da karanlık işlerin döndüğü yerlerdir!”
Gel de çık işin içinden şimdi ey talihsiz toplum. Kapansan bir türlü. Açılsan bir türlü!
Tahsilin, bilginin, yaratıcılığın, becerinin ve yeteneğin; bir insanın insan olamadığı sürece hiçbir işe yaramadığı hiç bu kadar açık ve net görülmemişti yine hiçbir dönemde.
Bütün bu önemli niteliklere sahip o güzel ve değerli insanların pek çoğu bizleri çoktan terk etti. Kalanlar ise kendilerini unutturmaya çalışıyorlar unutulan erdemlerin gizli sığınaklarında…
Şimdi ‘çürük yumurtaların’ su yüzüne çıktığı en bol zamanlardayız.
Özellikle Türk Yazın ve Basın dünyası kendi kendilerini çürütme yarışı içindeler.
Yazıp- çizmekten çok okumaktır önemli olan, sözünü duymayanımız yoktur.
Öyle de;
Hangi yazılanın doğruluğuna inanacak, güveneceksin?
Hangi mert, yiğit, ahlaklı kalemin peşi sıra gideceksin?
Kıpırdayan bir yaprakta
Esen bir yelde
Alınan tek bir nefeste alınacak onca ders varken…
Hayatın güllük gülistanlık yolculuğuna çıkmak mıdır hayatın anlamı yalnızca?
Bu güne değin her yerde ve her zaman olduğu gibi özgürce ve gönlümce sesimi yükselttiğim. kalemimi oynattığım Edebiyat Defteri nde de az şeylere tanık olmadım. Arada bir girmeme ve sayın üyelerden üç-beşini ancak tanıyor olmama karşın.
Adı üstünde .Edebiyat Defteri. Her isteyen istediği gibi edebiyat yapabiliyor. Kimseyi kırmadan, incitmeden. Suya sabuna dokunmadan. Gerçekleri dile getirmeden.
Kardeşlik, barış, mutluluk ve manevi hazların ezgisi sarmış gönülleri olanca samimiyetsizliğiyle.
“Hepimiz Kardeşiz” türküsünün altın plak almasının üstünden yıllar geçti. Kardeş kardeşin gözünü oymakta acımasızca oysa.
İyilik, güzellik ve insani erdemin yüceliğini söylüyor diller. Yazıyor kalemler her türlü çıkarın iki yüzlü riyakarlığında çalakalem.
Bu arada bence kendini oldukça yıpratan Sayın Defter Sorumluları’ na da bir önerim olacak.
Defterde çeşitli kategoriler yer almakta. Güzel.
Ancak:
Yaptıkları anlaşılmaz imgelerle okuyucuya adeta akıl tutulması yaşatan şiir ve yazıların. Bir takım röportajların. Şiir ve kitapları çıkan bazı yazarların kitaplarına yaptıkları övgülerin. Tanıtım reklamlarının ve önsözlerin ‘gün’e geldiğine rastlıyorum bazen.
Ve acaba diyorum, bütün bunların ayrı ayrı değerlendirilip, ödüllendirilmesi çok daha yerinde bir karar olmazmı?
Çünkü…
“Zona’nın Zokası” adlı yazıma gelen tehditkar gizli bir mesaj bana “vız” geldi ise de...
Ne tesadüftür ki: Defterde oldukça tanınan, bilinen ve sevilen biri olduğunu düşündüğüm bir kadın üyenin bu meczupla kendisi hakkında yaptığı röportaj bana pek doğal gelmedi.
Sonra da kalkıp din, dil, mezhep ve ırk ayrımcılığına şiddetle karşı olduklarıyla övünmezler mi? Gel de ölme! Ayrımcılığı değil yurt bölgelerine. Yörelere. İllere. Mahallelere, sokaklara kadar taşıdılar.
Bir ara çok kimsenin ismini telaffuz etmeye bile çekindiği birini bu sayfalarda ben afişe etmiştim ve çok sonraları o şahsın nerdeyse kırmızı bültenle aranan biri olduğu ortaya çıkmıştı.
Bir de şu var. “Cahil cüretkar olur” derler. O başka.
Haklı, onurlu, şerefli ve ayakları yere basan gerçekten söyleyebilecek sözleri olan cesur birinin cüretkarlığı arasında dağlar kadar fark var. O da başka.
Hak etmeyene verilen değer vereni de değerinden eder. Sözlerimde olduğu gibi yapılan bol bol övgülerinizin kimlere gittiğine dikkat edin.
Her ne kadar sayın üyelerden birinin: yazıların ders verici nitelikte olmamasının altını çizmesine karşılık.
Bunca derse rağmen toplum bu kadar acınası haldeyse üstelik…
YORUMLAR
efendim yazı yerinde oldukça güzel dokundurmalarla bezenmiş yalnız doğru konuşanı dokuz köyden kovmuşlar sözünü bilmeyen yoktur ve hak diyede birşey yoktur bence hak otoritenin elinde bir kılıçtır şimdi diyeceksinizki sizde nerden çıktınız haklısınız tesadüfen sayfanıza uğradım onuru sokakta aramak yazınız dikkatimi çektimişti öyle burdayım eğer bir rahatsızlık söz konusu ise bu son olabilir ilk olduğu gibi saygılarımla selamlar
TÜLİN ÖZTUNÇ
Esenlikler dilerim.
Tülin Hanım,
Sizdeki Farklığının Farkına varanlardanım. Yazılarınız hiç boş değil...
Bu zamanda medya gerçekten ilginçtir. korkak davranıyor. Kimse dürüstlük edemiyor.
Sosyal medya da öyle. Oysa medya algı yönetimini elinde tutar değil mi. Gerçekleri yansıtsalar dı, gerçekleri yazsalardı ve gerçekleri gösterselerdi belki bu durumlara gelmezdik.. Herkes kendi kasasını doldurmak peşinde ve bana değmeyen yılan bin yaşasın durumundalar..
Sizinde değindiğiniz gibi """"""""Sonra da kalkıp din, dil, mezhep ve ırk ayrımcılığına şiddetle karşı olduklarıyla övünmezler mi? Gel de ölme! Ayrımcılığı değil yurt bölgelerine. Yörelere. İllere. Mahallelere, sokaklara kadar taşıdılar."""""
Sizi Yürekten kutlarım. Kaleminiz daim olsun değerli Yazar dostum.
sevgimle.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Güzellikleri görebilen gözlerinizin feri hiç sönmesin. Kasayı doldurmak çok kolay. Hele bu ülkede. Oysa insanın kapladğı yeri insan gibi doldurabilmesi çok zor. Ne mutlu bunu başarabilenlere.
Sevgiyle kalın.
Öncelikle tüm samîmiyetimle şunu söyleyeyim bu bir algülüm vergülüm yorum değil, bunu hayatta yapmam ve yıllardır da yapanlarla mücadele ederim.
Yazıma yorum yazdınız, panodan düşmekte olan yazınızın başlığı dikkatimi çekti ki açık söyleyim şiir bölümünden buraya sadece Aynur Engindeniz öyküleri indirir beni, yani fazla düzyazı okumam.
Yazınızı okudum, yoruma baktım, sıfır.
Ve yine isyan ettim.
Oysa yazılanlar o kadar gerçek ve o kadar doğru ki.
Maalesef doğruları yazdığınız sürece yalnız kalmaya mahkumsunuz.
Yıllardır burada gerçekleri yazıyor, yalan ve yalancılarla mücadele ediyorum, 1400 civarı şiir eklemişim bunun en az 500'ü uğur böcekli, 8-10 tanesi de güne seçilmiştir.
Ben altıbuçuk yıldır buradayım şiirlerime ortalama 10-15 yorum yazılır güne düşenlere de 50 civarı.
Ama bakıyorum birden biri peydah oluyor, şiirin şe'sinden haberi yok, lâkin hangi sayfaya girsem, o şiiri favorisine almış ve kesip kopyaladığı bir yorumu hepsine yapıştırmış, önüne gelene "dostum, üstâdım, hocam" demiş, bir bakıyorsunuz vasat bir şiir eklemiş aldığı yorum 80-90.
Diğer taraftan Sayın Ali Altınlı gibi tek derdi şiir olan, yorum yazmayan bir şâirin güne düşen çok güzel şiiri yirmiküsur yorumla panodan düşüyor.
Bu kadar da haksızlık olmaz yahu.
Bu konuda onlarca şiir yazdım, bana yorum yazmayın dedim, hatta yönetimdeki herkese mesaj atıp şiirlerimi yoruma kapatmak istedim ama böyle bir uygulama yok yanıtı aldım.
İnsanlar nasıl bu kadar yapmacık, menfaatçi olabiliyor anlayamıyorum, kötü şiire harika diyerek kendi kötü şiirine harika dedirtip ne kazanıyorlar anlamak imkânsız, sanırım bunlar yorumlarını sayıp çocuk gibi el çırpıyorlar:)
Kutlarım bu anlamlı yazınızı.
Selam ve sevgimle.
TÜLİN ÖZTUNÇ
Fırsat buldukça yazılarımı okursanız beni çok daha iyi anlarsınız.
Esenlikler dilerim.