- 749 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Ben ona aitim derken artık içindeki boşluk dolar…
Beni Onda Eksik Bırakma…
Sanki bir masal, hikâyeden çıkmış, kendi kahramanını kendi için yaratmış, aşkın koyu karanlık odalarında kayboldukça, kendi korkuları ile kendini büyütmüş, zavallı, ürkek, eski çocuk, eskimiş genç benlik…
Yüzünde bir maske, önce aynada kendi kendinden ürkmüş, bu ben miyim derken basmış geçmiş kahkahanın ardına sakladığı iç bulantılarını…
Zordu onun için yaşam, zordu sahipsizlik, zordu kör bir bakışın ardına saklanıp nefes almak, zordu kendi kendinden ürkmesi insanın, zordu tüm sevinçlerini kaybedip körü körüne bir sahipsiz sevdanın ardından dolanmak, zordu hayatın değiştirilemedikleri ile boğaz boğaza mücadele etmek ve zordu gidenin ardında kalan kesme taşlı yollara, dişlerini sıkarak, basmak ve çok, çok zordu insanın kendi kalbi ile kıran kırana amansız mücadele etmesi çok zordu, içinde beslediği hüznün kuşlarının inlemeye benzer sesleri ile mücadele etmek gibi zordu isteğe bağlı yaşam…
Sanki karanlıklar savaşını yaşardı insan…
Karanlıkta dolanmaktı sanki yeryüzündeki nefesi zorlamasına almak…
Belki de bir utanç ertesiydi yeryüzünü kendine göre karanlık yapan…
Hangi özverinin bedeli hangi çapraşık oyunlara karşı verilen mücadele idi bu baş edilmez kargaşa…
Çığlık çığlığa geçen an zamanlarının mecalsiz güç denemelerinin verdiği yaşam zorlukları, son demini yaşayan yürek vurgunlarının mecalsiz çırpınışlarıydı yaşamın içinden sıyrılma zamanları, sıyrılıp nefes almalarının imkânsızlığını aşmaktı bu belki de…
Zordu sevda, zordu sevdalanmakla geçen zamanları yaşamak…
Hayatın içine saklanan sevgi özü var, gücüyle yıprattıkça bedeni belki de son çırpınışlarıydı bu yaşamın son merdivenlerinde…
Tek cümle vardı aslında “ben sevdim ve sonuna kadar şikâyetsiz yaşarım…”
Bu cümlenin peşine takılmış bir yaşamın artık olmazları olamazdı, başkasının yazdığı bir şarkıyı mırıldanarak hayatın saklanılacağı yerler değildi…
Sevmenin yaşanabileceği yerler bir izbe olamazdı, izbeliklerde sevgi ile yaşamak perperişanlıktı aslında…
Ama ne yapsak, bu izbeliklerde yaşamdan kurtulamıyorduk…
Ya imkânsız bir yaşamı zorluyorduk, ya da imkânsız bir, bir aşkın peşinden çaresizce koşuyorduk…
Bu belki ilk anlarda yüreğe düşen bir heyecan veya yüreği zıpkınlayan ve kendi kanını kendisi emer hâle bir acı zincirine bağlanmaktı sanki…
Kişisel sevda olamazdı, kişisel sevgi bağımsızlığı da çoğu zaman imkânsızın zorlanmasıydı, ben sevdim, sonucu acılarla dolu da olsa artık varım. İçinde her sıkışıklık yeni bir aşka koşmak olamazdı, önceleri bu aşkta gülerek vardım, sonraları da ağlayarak var kalacağım…
Bu hayatın direnci ise ben bu direnci göstermeye sonuna kadar vardım, aslında kendi düşüncelerimde…
Oluyor mu, evet sonuna kadar acıya bulanmışsam ki bu sevda hala başımda demektir…
Yola düşmek ister yolcu,
umuttur arkasından baktığı,
anlaşılmaktır özlediği, kalptir bazen şaşkın bilmez ne yaptığını, tutar aşık olur,
tutar olmazı ister,
bekler gözdiplerindeki görüntüyü görmeyi,
özler, kurur damağı, sesleri boğuklaşır, dayanamaz özlem sesine,
bir gülüşe, bir bakışa…
Oysa sahipsiz sanır kendini,
yanılmaktır oysa kaderindeki bakışa, alışmıştır sesine özlem duyduğunun…
Bir akşam olur öksüz sanır kendini, uzaktan bir ses oynatır yüreğini, alıp başını koşası gelir sese doğru, koşası gelir imkânsıza doğru, tanır sesin tınısını, sevinir arandığına, üzülür uzaklara, umuttur aslında kendisi olana varmak, bilir ki kendisi olan da kendisi gibidir...
Gözlerini yumar hayâl ettiği kısık ışıklı yıldıza seslenir o da beni düşünür mü der
ve haykırır, duy sesimi seni düşlüyorum sen de düşle beni der...
Ve bakar karanlığı delercesine uzaktaki bir çift gözün arkasında kalan bulutlara.
Beni sen bilirsin benim anlatmak istediklerimi içinde hissedersin, sen beni her zaman hissedensin. Ve ben de bu yüzden yokluğunda konuşuyorum sana, dinle beni...
Bazen bir yüze bakarsın, sanki içine oturur bakışları, bazen de bir yüzden bakar bakmaz tiksinir insan itici gelir bakışları, bazen de sevdiğinin yüzünde bir sivilce görürsün bir cenindir sanki sarmalanmış iki kolunu kendi omuzlarına sarmalayıp başını eğersin o sevdiğinin gözlerine bakarken. İçine girmek istersin o sivilcenin zarından içeriye doğru, oraya sinmek istersin, usulca kalmak istersin orada kalmayı, sığınırsın kalabildiğin kadar orada kalmak istersin, usulca sessiz, masumca, İçinden bir ses gelir yüreğine…
Onda kalmak ne güzel dersin, çocuk olursun, çocuklaşır isteklerin, elmalı şeker yemek istersin onun gözlerine bakarken, masum dokunuşlar hissedersin içinden gelen ürpertiyle,
o sıcaklığı yüreğinde hiç kaybetmemek üzere saklarsın, yalvarırsın Allaha ben burada kalmak isterim kalayım diye, beynin çalkalanır, çalkalandıkça asıl ruh ikizin sanırsın onu ve konuş bana dersin konuş, ağzından çıkacak tek kelimeye hayat adarsın, hayatını adadığındır aslında farkındasızlıkla istediğin…
Aitlik duygusu başlar içinden gelen titremelerle, duaya dönüşür istekler, ona ait olmak vardı olmak isterdim derken asıl cümleyi diyemezsin, asıl cümle de bir anda çıkar ağzından yüreğine doğru…
Ben ona aitim derken artık içindeki boşluk dolar…
Ve ılık bir sıcaklıkla ter dökülür bedeninden avuçlarından ve ben sana aitim artık dersin ki gelecek gülüşleri ve gelecek sevinçleri ve gelecek ağlamaları içinde görürsün bir anda ve tekrar, ben sana aitim, her şey senden gelecek bilirim sadece senin koltuk altına sığınırım dersin ve dua edersin Allah’ım beni onda eksik bırakma diye…
Beni onda eksik bırakma…
Dua ki içten yakarış, içten kabulleniş, içten istemek, her şeye varım senle demektir artık…
Bu da teslimiyettir o aşka aşkla…
Çoğu zaman kararmış bir ateş yanar içimde, bu sene de geçti baharın gözü, bu sene de söndü yazın ateşi içimden…
Kol kola geçen yıllar geçti, gelecek ne verecek, nasıl yanacak içimde, hangi ele tutundum ki avuçlarım kızıl ateş, hangi yürek girdi ki içime de sönmez artık bu yangın dedim, hak eden miydi, yoksa hak edilen değil miydim, kaç mevsimin dökülmüş düşleriydi bendeki de tek düşüncede boğuldum, kimdi o hayatımın tesliminde bulunan, ben kimdim ki teslim ettiğim hayatımın ardına bakamaz olmuştum?
Sönük yangınların ateşleyicisi kimdi ki harı hâlâ omuzlarımda, ben kimsesizliğimle saç ağartırken, kimlerdi karşıma geçip hayatımı sorgulayan, ben yazların çıplak ayaklısı dolaşanı iken, şimdi neden kışları bağrım açık karşılıyorum?
Neden bu kendimi kendime tercih edemiyorum, neden bağlı gözlerim hep yüreğimdeki aleve?
Kabullenemediğimiz çok şeyin arasında en önemlisi, ayrılık sonrası hasrete tahammül edemeyişimizdi…
Yüreğimden sen konuşursun damla damla… Nefes nefes… Desem de kendim inanamadım, hasretin belimi büktüğü şu anlarda... Hangi şarkının tınısında yoktuk ki bunda olmayalım...
Mustafa YILMAZ
YORUMLAR
Saygıdeğer Hocam,
Hayata dair aşklara dair harika bir yazı okudum. Adeta tüm insanların hayatı resmedilmiş.Ve aşkların insalarda bıraktığı derin onulmaz izler tüm satırlarınıza fazlasıyla sinmiş. Ve imgeleriniz ise başka bir harika...
Elinize ve yüreğinize sağlık...Eşsiz yazınızı kutlarım...
En derin saygılarımla....