YOLUN SONU
Gökkuşağı , renklerinden bir kaçını emekliye ayırmış.
Denizler yeşile çalmış, ağaçlar maviye.
Kuşlar havlamaya başlamış , köpekler cik cik ötmeye.
Kargaya , karga görünmüş yavrusu.
Pireler tellal iken , develer berber iken diye başlar olmuş masallar.
Başını toprağa gömmüş başaklar , görmek için patatesin saltanatını.
O sıra tutunamamış dalında patatesler , atmışlar kendilerini toprağın üstüne
söylenmekteymiş :
“Altı da toprak , üstü de . Neden morarıyorum ben” diye.
Sivrisinekler çiçek tozu taşıyorlarmış , yan gelip yatıyormuş bal arıları.
Karıncalar saz çalıyormuş ağustos böceklerine.
Çöllere kar yağıyormuş , kutupları oteller kaplamış.
Patronlar işçi olmuş , hayıflanıyorlarmış geçen yıllara.
İşçiler patron olmuş , ne yapacaklarını bilmiyorlarmış paraları.
Teknoloji o kadar ilerlemiş ki , özleyip telefon numarasını tuşladığın dostun yanında bitiyormuş anında. Numarasını sildiğin , beyninden de siliniyormuş hiçbir şey yaşamamışçasına.
Yüreği , beyni bile sigorta yapıyorlarmış ta , parmak uçlarını sigorta etmiyormuş sigorta şirketleri.
Güneşi hapsedebiliyor muşsun , insanlarla birlikte..
Göz yaşlarını yalnız kilitli kapılar ardında akıtabiliyor muşsun.
Sevgi de , nefret te marketlerde satılıyormuş.
Bazen istediğini emanete bırakıp , kullanmayabiliyor muşsun.
Tükenen her şeyi şarj edebiliyormuşsun , yürek de dahil.
Balığa giderken, kimseler kimseleri uyandırmıyormuş artık.
Yoksa balıklar oltaya gelmiyormuş.
Yolun sonunda bir adam , yolun başına doğru yürüyor, kendisini de değiştirecek sihirli bir değnek arıyormuş.