BEN SENDEN GİTTİM SEVDİĞİM / ERKEĞİN GÖZÜNDEN AYRILIK
BEN SENDEN GİTTİM SEVDİĞİM/ERKEĞİN GÖZÜNDEN AYRILIK
Adam camdan dışarıya bakıyordu. Dışarıda mevsim kış olmasına rağmen ılık güneşli bir hava hâkimdi. Adam dışarıya mı bakıyordu yoksa bütün gözünün gördüklerinden öte başka; daha da uzaklarda bir şeyleri mi görüyordu bilinmez. Dalıp gitmişti. Odaya birinin girdiğini fark etmedi bu yüzden.
‘’Hala dünya da isen cevap ver dostum; bu ne dalgınlık?’’
‘’Kusura bakma Mehmet; dalmışım.’’
‘’Son zamanlarda yaşadıklarından sonra normaldir. Bak ne diyeceğim; bu akşam şöyle gidip bir yerlere hem yemek yiyip hem dertleşelim mi?’’
‘’Ya boş ver; tadını kaçırırım. Hele biraz kendimi toparlayım da bakarız.’’
‘’Olmaz Ferhat kardeşim! Anladık boşanıyorsun ama ilk boşanan sen değilsin. Zaten kimse de sebebini bilmiyor hastanede. Sevgi esaslı kızmış aslında o kadar soran olmuş tek kelime etmemiş. Anlaşamıyorduk boşanma kararı aldık demiş.’’
‘’Biliyorum. Gururundan ödün vermez. İyi o zaman akşam buluşur beraber çıkarız. Hem iyi gelir belki bana da…’’
Akşam olunca her zaman gittikleri restorana gittiler. Yemeklerinin siparişini verdiler. Bir de rakı söyleyip yavaş yavaş içmeye başladılar.
‘’E anlat bakalım dostum; nasıl oldu bu iş? Biz sizi takdir edilecek gayet mutlu bir çift olarak biliyorduk.’’
‘’Aslında evet. Güzel bir evliliğimiz vardı. Biliyorsun biz üniversiteden beri beraberiz. Bu kadar uzun zaman sonra birbirimizi tanıdığımızı sanıyorduk. Ama kendimizin bile bilmediği yanları varmış. İkimizde orta halli ailelerin çocuklarıyız. Doğal olarak yaptığımız her şeyin maalesef hesabını tutarak yaşıyorduk o zamanlar. Ama bundan mutsuz olmak yerine hep hayal kurardık; okul bitsin ünlü doktorlar olalım, para kazanmaya başlayınca şunları şunları yaparız diye. Mesela Venedik’e gidecektik. Nedense gondollar bize hep romantik gelirdi. Hiçbir konseri kaçırmayacaktık. Bütün filmleri görecektik. Hayatımızda neyi ertelemişsek yapacaktık.’’
‘’Yapmadınız mı? Artık bu dedikleriniz için yeterince paranız var?’’
‘’Evliliğimizin ilk yılları zor geçti. Her şeyimizi kendi kazancımızla almak istiyorduk. O yüzden ailelerimizin yardım teklifini kabul etmedik. Kısıtlı bütçemiz vardı. Sinemaya gideceksek on film varsa ikisine ancak gidebiliyorduk. Günübirlik gidebileceğimiz yerleri geziyorduk. Bazı akşamlar öyle lüks yerler olmasa bile yemeğe çıkıyorduk. Çok mutluyduk her şeye rağmen. Bütün zamanlar birbirimizindi. İhmal etmiyorduk. Sonra çocuğumuz olsun dedik ve Can oldu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Hayatımızda her şeyi kontrol altına almaya başladı Sevgi. Bütün planlarımız Can’a endekslendi. Bazen şaka yollu kıskanıyorum ama artık bana hiç vakit ayırmıyorsun diyordum. Aldırmıyordu. Bakıcısına bırakalım bir akşam yemeğe çıkalım desem olmaz derdi. Akşam oğlumuzla beraber geçirmeliyiz. Zaten bütün gün bizi özlüyor. Bir de kariyer merakımız vardı. Hayatında her şey mükemmel olmalıydı. Mükemmel doktor, mükemmel anne, mükemmel gelin, mükemmel arkadaş. Eş olarak bana sıra bir türlü gelmiyordu. Kaçıncı sıradaydım bilmiyorum. Bu yıl annemlere gitmeyelim şuraya tatile gidelim derdim; olmaz zaten bütün yıl bizi özlüyorlar en azından bu zamanı onlardan esirgememeliyiz derdi. Artık sıkılmıştım. Önceleri tatlılıkla anlatmaya çalıştım; bak kopuyoruz birbirimizden, kendimize zaman ayırmalıyız diye. Sert çıkışları oldu bana. Biz zengin çocukları değiliz. Tek servetimiz elimizdeki mesleğimiz. Gençken çok çalışıp para biriktirmeliyiz. Oğlumuz için gelecek kurmalıyız diye.’’
‘’EEE! Ya sonra!’’
‘’Sonra biraz daha sert getirdim sıkıntılarımı dile. Ama bu seferde kavgalar etmeye başladık. Ben karımla beraber olmak istiyordum, onunsa benden başka herkese zamanı vardı. Tek bildiği ve söylediği şey ‘’sorumluluklar!’’. Evlilik onun için sorumluluktu. Yani mecburen yapılması gereken bir şey. Ben romantizmi özlüyordum. Eşimi özlüyordum. Onun bahaneleri hazırdı; ‘’oğlan uyumadı, başım ağrıyor, çok yorgunum’’. En sonun da vazgeçtim. Bir gün Melek’le tanıştık. Bir hastamın kızıydı. Londra’da okuyormuş. Güzel sanatlar. Heykel bölümü. Babasının rahatsızlığı için gelmişti. Hayat doluydu. Onun için kurallar, şartlar yoktu. ‘’Ben bugün varım, yarın belki ölü biri olacağım. Neden erteleyeyim yaşamayı.’’ Diyordu. Başımı döndermişti anlattıkları. Kaç zamandır Sevgiden beklediklerimi o dile getiriyordu. Sinemadan, kitaplardan, hayattan ve daha birçok şeyden bahsediyorduk. Konuştukça konuşuyor, konuşmaya doymuyorduk. Sanki onunla iken zaman ışık hızında geçiyordu. Okulunun kaydını dondurup gitmeyi erteledi. Aslında istediğim şey Sevgi’ye ihanet etmek değildi. Sadece ben bugünü yaşamak istedim. Hayatımı sürekli ertelemekten yorulmuştum. İnternet bağlandıktan sonra akşamlarım netin başında geçmeye başlamıştı. Konuşabileceğim insanlar arıyordum. Tamamen yabancı olmuştuk Sevgi ile. Aynı evi, aynı sofrayı, aynı yatağı paylaşıyorduk ama farklı rüyalar gören insanlar gibiydik. O da sorun olmuştu bir ara; hiç kalkmıyorsun bilgisayarın başından azıcık oğlunla ilgilensen diye. Onun ilgisinden bana zaman kalmıyordu. Hafta sonu oğlumla şuraya gideyim diyordum olmaz bu hafta şunu yapacağız. Akşam oyun oynayalım diyordum şimdi uyku zamanı yatmalı diyordu. Sürekli bahaneler. İşte böyle bir hikâye.’’
‘’Sence Sevgi’nin de haklı yanları yok muydu? Sadece Sevgi’nin her şeyi kontrol altında tutması mı etkendi?’’
‘’Ya düşün; oğlumuzun çeşitli meslek tercihlerine göre hangi üniversitelere gideceğini belirlemişti. Oysa daha Can okula bile başlamamıştı. Bir sürü okul adı bulmuş. Bizim gibi doktor olmak isterse şu üniversite, yok mühendis olmak isterse şu üniversite, eğer müzik resim gibi bir dal seçerse kesin yurt dışında eğitim. Hatta işi o boyuta getirdi ki; oğlumuzun mezuniyetinde ne giyeceği bile belliydi.’’
‘’Gerçekten abartmış biraz.’’
‘’Biraz mı?’’
‘’Birazdan fazla!’’
‘’Sözün özü Mehmetçiğim; annelik Sevgi’yi çok değiştirdi. Bazen okurdum bir yerlerde inanamazdım. Oğlumu kıskanır olmuştum. Benden çok seviyor diye. Oysa evlat sevgisi ayrıdır eş sevgisi ayrı. Ben çocuğumuz olunca bir bütün olacağız tamamlanacağız derken; bütün olmak bir yana aynı bütünün parçaları bile olamadık. O oğlu ile kendine bir dünya kurdu. Ben dışarıda kaldım. Bazen soruyorum kendime; ben mi dışarıda kalmayı istedim yoksa diye? Ama cevabını bulamıyorum. Egoist biri gibi mi davranıyorum yoksa diye kendimi yokluyorum ama değil. Ben eşimi istiyordum. Yine eski günlerimizdeki gibi hayattan beraber tat alalım. Kendimizi mutlu edecek şeyler yapalım. Sonra anladım ki; artık zevk aldığımız şeyler birbirimizden apayrı olmuş. Aynı şeyler bize zevk vermiyor. Mutlaka benim de hatalarım vardır. Ben demiyorum ki; yüzde yüz Sevgi haksız. Onun yüzünden. Ama sanırım aynı beklentilerde yol alırken kararlarımız ve beklentilerimizin adı şekli ve özellikleri değişti. Aynı dili kullanmıyorduk gelecek planlarımızda.’’
‘’Peki, ayrılıyorsunuz şimdi; bir şey yapmayı düşünüyor musun?’’
‘’Hayır, çünkü Sevgi’nin her şey de olduğu gibi bu konuda da kesin kuralları vardır. Asla affetmez. O affetse bile ben artık onunla yaşamak istemiyorum. Aynı dili konuşamadığım bir insanla bir ömrü paylaşmak istemiyorum. Hayatımı kurallarla sorumluluklarla ya da ne bileyim zorunluluklarla geçirmek istemiyorum. Sanırım bunca yıl sonra birbirimize uygun olmadığımızı fark ettik. Ya da ne bileyim ya! Hayat böyle bir şey…’’
‘’Peki Can?’’
‘’Annesinde kalır. Annesinin onu mükemmel yetiştireceğini biliyorum. Bazen tereddütlerim oluyor. Ya onu da sıkarsa diye ama bilmiyorum bunu gelecek gösterecek. Yani şu an hayatın akışına bırakıyorum kendimi.’’
‘’Anlıyorum seni. Öyleyse gelecekteki güzel günlerin şerefine ne dersin?’’
‘’GELECEK GÜZEL GÜNLERE…’’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.