- 2027 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
DIŞ KAPI
Yerde bulduğu saç topağını “Bu benden düştü” diyerekten karışık saçlarının arasına soktu halam. Babam balkonda ikindi kahvesini yudumluyordu. Bir sürü kuş birbirine dolanıp geçti uzaktan. Oturduğum minderden kalkıp, halamın ayağındaki ipi çözdüm. Birlikte bahçeye çıktık. “Bağla onu” dedi babam. “ Koşturmayalım yok yere.” Halam güldü. Ekleme topak yüzünden aşağı asılıyordu.
“Saliha!” diye seslendi babam. Annem gittikten sonra aldım bu adı. Aslında Hüsna idim.
“Saliha, bir sen yakmadın şu yüreğimi.”
Halam daha fena güldü. Karnını tuta tuta. Vallahi deli değil. Herşeyi biliyor da gavurluğuna ses çıkartmıyor.
Bunu bir gece kapımıza bıraktı kocası. Hiç birimiz geldiğini duymadık. Sessizce sabahı beklemiş taşlıkta. Üzerinde yakası dantelli geceliği. Avuçlarının içinde bir çift kuzgun karası örgü. Çekmiş de yolmuş kadını mendebur! Abim ezanla kapıyı açınca bulmuş onu. Öyle dimdik dikiliyormuş bırakıldığı gibi. Ağzındaki karanlık aralıkta yemek tarifleri gibi tatlı duran birkaç cümle donuğu. Abimin çığlığına kalktık da gördük. Zaten bu olmaz olası şehirde, kapımızı hayra çalan olmadı hiç. Bir keresinde abimi götürdüler. Gözlerinde puslu bir rüya çapağı. Ayakkabısının tekini bile giydirmediler. Adamlardan biri “Üç gün sonra şelalenin oradan alırsınız” diye haykırdı arabaya bindirirken. Babam büyük yemin etti. Şart olsun alırsam, dedi. İki gün şu balkonda oturup sigara içti. Üçüncü gün annem bayıldı. Daha duramadı babam. Annemin yüzüne bakmadan “Bohçanı dür, bir saate gelirim” dedi.
Gelmedi iki gün. Annem elinde çamaşır bohçası, hem ağladı hem bekledi taşlıkta. Kara bulutlar geçti üzerinden. Eşarbı geri kaydı. Baktım omuzundan aşağı upuzun saçları. Dip tarafta eteği yalpalıyor, baş tarafta kırçıllı örgüleri. Dedim ölür bu kadın. Rengi toprakla bir olmuş.
Öğle vakti sokağın ucunda göründüler. Abim babamın beline sarılmış. Kim kimi tutuyor bilemedik. İkisinin de gömleğinde kan lekesi. Gül gül açılıp katmerlenmiş. “Geldiler anne” dedim. Annem hiç seslemedi. Yalnız bohçasını omzuna takıp önünde diz çöken abime nefretle baktı. Sonra elini öptü babamın. “Kardeş, Allah’a emanetsin” dedi üzgün. Annem halam oluverdi. Ne münafık kaderim var imiş dedi babam.
Abim odasından hiç çıkmadı. Duvardaki kara kandile baktı da ağladı nice. O annemin lambasıydı. Karanlıktan korktuğu için, kabrimin başına asarsınız diye vasiyeti vardı.
Odasına taşıdığım yemek tepsileri küflendi. Hafta arayla bir saksıya döktük yemekleri. Bir yerden arsız bir tohum uçuverdi saksıya. Bostan vakti dört domates kızardı. Abim yaşlandı. Pijamasının paçaları eskidi. Bir sabah avaz avaz bağırdı sofada: Mikail geldi dün gece! Elindeki tespihi duvara çaldı babam öfkeyle. Taneler tıpır tıpır ahşap zemine dökülürken, elimdeki mandal kırılıp avluya düştü. Eğildim. Baktım annem. Balkonun altına gizlenmiş de bakıyor. Meğer gelirmiş her gece. Odunlukta uyur sabaha gidermiş.
Manav Zekeriya’yı aradı babam. Sonra balkona yanıma geldi. Annem kaplan önünde bir ceylan gibi sekti bahçe avlusundan. Bir daha gelmedi hiç.
Zekeriya, odasında ilahi söyleyen abimi dinledi biraz. Marul koktu oturdukları salon.
Ambulans geldi sonra. Abim ağladı giderken. Kimsenin bakmadığı bir anda hırkasını gizlice aralayıp, annemin kara kandilini gösterdi bana. O sıra babam doktora, şelalenin yanında gördüklerini anlatıyordu kırmızı domateslere bakarak: “Yatırmışlar böyle. Yok şöyle…Yatırmışlar işte. Pantulu bir çalıda sallanıyordu. Tuhaf kitaplar okurdu bu. Kahvede ileri geri konuşurdu. Ben sevmezdim ki onu, gayrısı sevsin. İşte yatırdılar öyle…Sonra…”
“Kafi” dedi doktor. Dolmakalemi parlıyordu yaka cebinde. Ambulansın kapılarını kapatıp lambalarını döndürdüler. Karşı pencerelerde ve sokak kenarlarında onlarca göz. Burulup göğe çıkan fısıltıları bastırdı abimin sesi: İndiler gökten yere!
Bir daha iki yıl sonra gördük onu. Kolunun altında yine o tuhaf kitaplar. Babam küfür etti devlete. Abim gülümsedi.
Birgün kulakları delen bir ağıtla ayıldık uykularımızdan. Dayım kapıyı yumrukladı deli gibi.
Babam pantolonunun öbür bacağını sokamadan balkona çıktı. Sonra yuvarlanarak indi merdivenleri. Salondaki kilimi büzdüm ayağımla. Düzelttim, bir daha büzdüm. Ters dönen terlikleri düzelttim. Takvimi koparttım. Yaprağı okudum. Babam takkesini buruşturarak çıktı merdivenleri: “Annen ölmüş dün gece. Tavana bakmış da ölmüş.” Abim de duydu bunu. Koştu odasına kara kandili yaktı.
Kırk gece kabristanlıkta ışık yandı. Sadullah Efendi “Bu böyle olmuyor” dedi babama. “Oğlun kandil yakıp Dostoyevski okuyor anasına.” Uzun cübbesini toplayıp merdivenlerden inerken söylendi bir de: Zinhar caiz değildir!
Sonraları bir fabrikaya girdi abim. Annemi de kara kandili de unuttu. Yalnız babam unutmadı hiçbir şeyi.
Bir gece bizim evin yanındaki odun deposunu yaktılar. Oduncu Ramiz’in karısı can havliyle düştü taşlığa: “Abi Allasen gir bak içeri. Ramiz yok!”
“Anam avradım olsun çaktıracağım bu kapıyı” dedi babam. Tuvaletteki ibrikleri kapıp sokağa fırladı. Neticede yandı kül oldu odunluk. Ramiz, dostunun koynundan çıktı geldi sabaha karşı. Yanağında hala parlak bir tutam boya.
Halamı kapıda bulduğumuza hiç şaşırmadık o yüzden. Bir muteber misafir gibi buyur ettik içeri. Abim anladı dilinden bir tek. Deli deliyi tanır dedi babam. İkisi akşama kadar odadan çıkmadan konuştular. Pencereden bakarmış halam. Kocası “Beni katil mi edeceksin” dermiş. Yine bir iş dönüşü, üstelik başı açık, hem de elinde uzun Samsunla yakalamış onu. Yere yatırıp saçlarını yolmuş. Geldiğinde alnından ve boynundan kan sızıyordu halamın. Avuçlarında kanlı deri parçaları üzerinde saç tutamları. Delirdi kaldı böyle. Şimdi nerede bir saç teli görse “Benden düştüydü” deyip başına yapıştırıyor.
Abim Almanya’ya gitti. Mektubu geliyor ayda bir. Babam, bilmem kaçıncı kere okuyacak onu şimdi.
Ayağından portakal ağacına bağlayacağım halamı. Az sonra Mithat geçecek bahçe kapısının önünden. İşmarla anlaşacağız. Ah babam bir bilse Mithat’ın gece eve girdiğini. Çiçekli fincanından kahve içip sofada onun terlikleriyle gezindiğini…
Halam biliyor. Ama ona kim inanır? O, durup durup; rahmetli annemi avluda ağlarken gördüğünü de söylüyor.
...ENGİNDENİZ...
Kardeş eser: www.edebiyatdefteri.com/siir/622953/boynundan-yeryuzune-saclarim.html
YORUMLAR
Aynur Engindeniz
Sevgilerimle.
Dün yayınlandığı ilk zaman zarfında uğramıştım sayfaya ama yorumların yapılmasını bekledim. Popüler kültürün halısının altına az daha kelime de biz sürükleyelim gibisinden, yorumların sıcaklığı, yapmacıklığı; her türlüsü insanın fikrini sağlamlaştıran etmenler oluyor.
Her neyse, öykü de 'savrulmaların' da ilk yorumda bahsettiği gibi bir anlaşılmama durumu var. Bunun için önceden öyküye yaklaşırken, temkinli durdum. Böldüm sonra da gözlerimle paragrafları. Ve yorumdan ziyade, hissettiklerimi izah etmek istedim. Bir yazar için, kendi eserinin okunması yanında, eserini okuyanların da ne hissettikleri ne de olsa çok önemlidir.
'Oturduğum minderden kalkıp, halamın ayağındaki ipi çözdüm. Birlikte bahçeye çıktık. “Bağla onu” dedi babam. “ Koşturmayalım yok yere.” '
Daha ilk paragraf da bu dört cümlede nefessiz kaldım. Boğulacak gibi mi desem, çaresizce yalpalayan bir kuş gibi mi desem; bilemiyorum. Çok yordu bu dört cümle. Öykünün gerisi olmasa, herhalde yeterdi sanırım kasvetle hüznü bir anda sarıp sarmalayan nefesleri almaya.
Anlıyorum, şiirle özdeşlemesi adına, çok farklı bir hikâye örgüsü var ortada. İkinci nefessizlik: 'Annem hiç seslemedi. Yalnız bohçasını omzuna takıp önünde diz çöken abime nefretle baktı. Sonra elini öptü babamın. “Kardeş, Allah’a emanetsin” dedi üzgün. Annem halam oluverdi. Ne münafık kaderim var imiş dedi babam. ' kısmında. Burası da çözümsüzlüğün ikinci zirve noktası. Bazen yaşamaktan nefret ediyorum demenin, ikinci kez cümlelerle dile geliş hali.
Kesinlikle öykünün betimleme ve de kelimelerin akustik akış diyagramına itirazım yok, çünkü özgünler, itirazsız kısa ve de hoş duruyorlar. Ama öykü konusu itibariyle ve de 'anne', 'hala' ikilemlerinde, annenin ölüşü ve halanın safkan sessizlik çığırtkanlığı siyahların içine çekiyor okuyucuyu.
Tek düzgün mesele, abi olacak zatın -çeşitli arkadaşları gibi diyelim- 'gitme, gidememe' hali arasında, devletin çelik yüzünü görüp, yaşamak için farklı entegrasyon ile yoluna devam ediyor.
'Guten tag Deutschland, I çeting biting ile kavging yaşam vallahi' :)
İtiraf etmeliyim ki, abinin gidişiyle nefes aldım. Almanya kurtuluş değildi belki, ama geride kalanların derin ve siyah yaşamları kendilerine kaldı. Bu öyküyü geçen sene dinlediğim bir aile dramı hikayesiyle özdeşleştirdim de, yok yok, bana kal geliyor! :)
Kutlarım emeği, kalıcı başarılarda karşılaşmak umuduyla inş.
Hürmetle..
Aynur Engindeniz
Hoşgeldiniz. Mutlu ettiniz. Sizin fikirleriniz ve hayata bakışınız bambaşka.
Sevgiler.
sahra
Sevgili Aynur,
yeniden ve yeniden tebrik ediyorum. pisikolojik hâllerin iç içe örülmüş öyküsü..
Annenin, halanın, abeyin ve Komşunun. Bu arada yazının esas kahramanının durumlarını ustaca ve merak uyandırarak yazmışsın... okumaktan keyf aldım.
Sevgiler Aynur' um...
Aynur Engindeniz
Burdayım yine:) Ayak seslerimi bırakıyorum güzel sayfanıza. Sizi büyük bir keyifle takip ediyorum ve kaleminizdeki inceliklere hayranlık besliyorum.
Tebrikler...
Aynur Engindeniz
Saygılar.
saç topağının bir öyküye kan veren bereketi denilebilir sanırım bu uzun keyfin adına...
tebrikler Aynur çokca...
Aynur Engindeniz
Bana yeniden şarkılar' hikayeler" yazdıran kadın
Ne zaman kendimden uzaklaşsam sana yakın olduğumu görüyorum
Ne zaman bir boşluğa düştüğümü hissetsem senin kucağına başımı koyup senin dilinden öykülerde kendime geliyorum...
Diğer bir yarımın sende olduğunu düşünmeye başladım.
Seviyor muyum seni diye düşünüyorum.Cevap hep aynı" göyn'den, hiç bitmemecesine...
Sevgiyle kardeşcazım. Seni okumak bir ayrıcalık, ayrıcalık, ayrıcalık
Kalemin daim ola.
Aynur Engindeniz
Benim de diğer yarım sende. Dostlarımdan biraz elimi gözü çektiğim için gönül koymasınlar. İnşallah ruhumu da cismimi de dinginleştirip daha gür bir şekilde yanınızda olacağım.
Evet inşallah bitmemece...
Hayırlı cumalar.
...keyif veren bir sayfa...her yazısı ayrı ayrı değerde....saygılar ustaya....
Aynur Engindeniz
Hazin...
Okurken hikayenin kahramanlarına mı üzüleyim, böylesine duyguları zengin, anlatımı mükemmel yazara şapka mı çıkarayım bilemedim. Düşündüm de zaten birinin sebebi diğerinin sonucu oluyor. Bir Aynur hanım klasiği daha okumuş oldum...
Sanırım ne desem kelimeler yetersiz kalacak...
İyi ki varsınız...
Aynur Engindeniz
Saygılar çokça.
Henüz sabah olmadı ama "günaydın öykü". Ve sabırsızlanıp gecenin bir yarısı gözümü açtığımda soluğu burada almama neden olduğun için suçlusun Aynur :) Ve de bu güzel öyküyü geciktirdiğin için. (Evet bunlar öyküden önceki söyleyeceklerimdi, dedim rahatladım.)
Ve "dış kapı". Belki kısa ama ağır bir öykü. Ağır olması olay örgüsünün psikolojik kurgulanmış olması. Ki benim en zevk aldığım en hoşlandığım tür. Kişiler ve onların iç dünyasına inen basamaklardan az az gösterip okuyucuda merak uyandıran ve her biri birbirine geçmiş olsa da başlı başına başka hikâyelere yelken açabilecek güçte olduğunu hissettiren sağlamlıkta. Ve yine şiirsel. Ve o zamanın üzgünlükle eşdeğer hızlanışı var ya, hani o abinin yaşlanması, pijama paçalarının eskimesi belki kısa detaylardı ama uzunca etkiler bıraktı. Tıpkı salondaki kilimin ayağıyla büzülüp sonra düzeltilmesi tekrar büzülmesi, takvimin kopartılması ve de yaprağın okunması sırasındaki o bekleyiş gibi. Yani zamanı tasvirlerle anlatmak etkiyi güçlendirmiş. Ve tadından doyulmaz yapmış.
Aslında bu öyküde neye dokunsan bambaşka güzellikte. Ve her şeyde aynı tavır var. Yani hiçbir şey etiketlenmiyor ama öyle anlatılıyor ki tanıyorsun. (bu arada gözüm pencereye kaydı. etraf aydınlanıyor. aman Allahım en sevdiğim an. az kalkıp pencereyi açmak istiyorum, ki kaçırmamalıyım bu anı...... afadersin yazarken bölündüm ama insanın o anı içine çekmesi kadar güzel bir şey yok inan. müthiş bir sessizlik. bugün o sessizliğe kuşlar eşlik etti. sadece onların sesleri ve ağaçların ve binaların ve sokakların öylece durgunluğu. sokak lambaları hâlâ yanıyor. ve ben bu zamanlarda çok yazdım.... evet devam edeyim :))
Yani demem o ki benim canım yazarım seni okumayı sevdiğimi bu öyküden sonra bir kez daha anladım. Ve de bu düşünceme hak verdim. Ya hu kompliman filan değil gerçek işte. Okuyunca tadı kalıyorsa insanın damağında olay budur işte. Ve sen benim için hep böyle kal. Yani "yazarım".
Bu arada klavye hatanı da söyleyeyim de içimde kalmasın: “Salih’a, "
Gün ışıdı. Ve günümün aydınlığı oldu öykün. Ve yine farklıydı. Yine değdi fazlasıyla uykuyu bölüp okumaya. (Ama gecikmişliğini de unutmadım sayma :))
Ve sevgili Aynur. Saygıyla ayrılıyorum sayfandan. Yazarlığına saygım ve bu yazara sevgimle.
Gün aydı.
Aynur Engindeniz
İkincisi, bu öyküyü yazarken şartlarımı zorladım. Hiç vaktim olmadı. Misafirlerim vardı. Saat 24'e yaklaştıkça, ağlayasım geldi inan. 11,30' da gittiler, 00.30 da öyküyü bitirebildim :( Hiç bu kadar kısa sürede öykü yazmamıştım doğrusu. Ekleyip, uyumaya çalıştım. İçimi kurtlar kemirdi uzun bir süre. Oldu mu olmadı mı? Sema'ya mahcup olur muyum? Okuyanlarım, ne kadar da özensiz der mi?
Yani sabah ilk işim yazıyı birkere daha okumak oldu. Korktuğum kadar değilmiş çok şükür:) Sonra senin güzel şiirine yatay geçiş yaptım. Şiiri okuduktan sonra, kendi cümlelerim aklıma gelmedi bile.
Yazmayı çok seviyorum. Sevmekten öte, şartlarımı zorlayıp, uykularımdan feragat edip çalışıyorum. Bunlar deneme. İnanıyorum ve çalışıyorum. Ama herşey nasip, bunu da biliyorum Sema. Yine de böyle içten olduğuna emin olduğum okuyanlarım "Yazar/ yazarım" dediler mi, bir çift ciğerim daha olsaydı diyorum. Mutluluk bu şu an.
İyi ki varsın, iyi ki birlikte birşeyler üretmişiz:) Bu devam etsin dilerim. Ve daha evvel de söylediğim gibi. Öykü yaz...
Benim de sana sevgim ve saygım sonsuz Sema öğretmen, gök kadar geniş şair.
Aynur Engindeniz
Angie
Sen güçlü bir yazarsın. Bu laf değil.
Seni her daim okuyacağımdan kuşkun olmasın.
Hoşçakal benim sevgili yazarım.
Aynur Engindeniz
Angie
Her daim sevgimle.
Aynur Engindeniz
Evet her daim inşallah.
Ya siz harikasınız.Olayların arasında öyle güzel bağlar var ki sanki içiçe geçmiş sitres bileziği..
Kutlarım en kocamanından.
Aynur Engindeniz
Sevgiler Nazlıgelin.
Hızlı okumaya gelmeyen bir öykü. Bu yüzden net ortamına uygun değil (Bu konuda bir araştırma gözüme çarpmadı ama insanların ekranda gördüklerini, basılı kağıttakilere oranla daha aceleyle okuduğunu düşünüyorum). Başta devrik cümle fazlalığına itiraz edecek gibi oldum ama sonra ''Hüsna''ya uygun düşebileceğini farkettim.
Bu öykü oldukça olay yüklü. İç konuşmalar ve tasvirler olayların başrolünü çalamıyor. Bu da bence gayet güzel bir şey. Anlatımı hantallaştıran detaylar yok. Çıkmaz sokak dediğim bir yere varmayan yan öyküler yok. Özetle gayet sağlam bir öykü. Tebrikler.
Aynur Engindeniz
İnternet okumalarına gelince, ben de fikrinize katılıyorum. Kesinlikle kitaptan okumayla ekrandan okuma arasında dağlar gibi fark var. Bir arkadaşın kitabını okudum geçenlerde. Burada yayınladığı öyküleri kitaplaştırmış. Farkı bu kitabı okuyunca daha net görebildim.
Eleştirileriniz çok kıymetli. Öykülerimi sizin gözünüle görmek benim için çok önemli.
Teşekkür ediyorum. Saygılar.
Düşünüyorum da artık beğenimi anlata bileceğim, hiç kullanmadığım bir söz kalmış mı?
Bulamadım doğal olarak. O zaman sahibinden az kullanılmış cümlelerimle ifade etmeye çalışayım gözümün nuru :)
Su gibi bir anlatım... Gerçekmiş hissiyatı veren bir öykü... Hayatın tam içinden tasvirler, betimlemeler...
Ve tebrikler, tebrikler...
Kalben ve daim sevgimle...
Aynur Engindeniz
Özledim senden birşeyler okumayı.
Çok teşekkür ederim. İyi ki benimlesin güzel dostum.
Hamuş-71
Yazmak... ah evet canım yazmalı elbet. Ki ; yazıyorum da bir şeyler ama nedir bilmiyorumki hevesim mi kırıldı yoksa nedenini bilemediğim başka bir şey mi var?
Hepsini yırtıp atıyorum yazıp bitirdikten sonra :(
Şimdilik siz sevdiğim dostlarımı okumak yetiyor bana. Kimbilir belki bir gün...
Aynur Engindeniz
Hadi güven bana...
Hamuş-71
Öyle bir huyum var ki; güvendiğim dostlarımın sözlerini hep dinlerim :)
Rabbim senin gibi bir dostun varlığını hiç bir zaman zay etmesin.
Kal sağlıcakla yüreği güzelim...
rüzgar ilişmeyen kapılar
güneş içmeyen yüzler
su taşımayan ağızlar
neden hep gurbet sızısı taşırlar.
ekmek kokan nasırlı el
sofrada soğan kokusu
bardak ayran dolu fakat; içinde bir sinek
ölmüş belli
sofra baldan acı
mide delinmiş asitli bir kuyu...
adamın yüzü asık
kapıda fasık yumrukların sesi
kalbinde gümbür gümbür bir korku
çocukların ayakları çıplak
avluda kuruyan soluk
toprak yol ölüme uzar
toprak yol mezara uzanmış kol
anne saçlarını omzundan topla
akşam eve gelen var
tadında ömür kokusu
avcunda adımı saklar
bildim bildim ölmek var
.....ne alaka belki ama
okuyunca böyle yazmak geldi içimden Nur
sevgimle canım
Lavi_(n)_Su tarafından 6/22/2012 1:58:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
Hamuş-71
Hani şu meşhur paylaşım sitesindeki gibi şurda bir buton olsa ve ben baş parmağımı yukarıya doğru kaldırıp " Hamuş bunu beğendi" desem. :)
Sevgiyle...
Mehtap Yıldız
bende onun kalbini öpsem
bu yazıyı yazan meleğin gönlü ile birlikte...
çok durgunuım nedendir bilmiyorum...dua isterim efendi hanım...sevgimle her daim(,
Hamuş-71
Rabbim o güzel yüreğe ferahlık ihsan etsin.
Bizim dualarımız tüm sevdiklerimizi kapsar şüphesiz.
Daim duam ve sevgimle can...
Aynur Engindeniz
Nur diye beni bir annem çağırır. Sen de eklendin bu sese:)
Sevgiler canım.
Hamuşum, ya sen çok başkasın inan. Tanıdığım en samimi insanlardan birisin. İnşallah da öyle kalırsın.
Hamuş-71
Ama ama amaa bende gözümün nur' u diyoruumm :))
Çok teşekkür ediyorum can. İnsan kırkından sonra bozulmaz sanırım 7' mizde neysek 70' imizde de o oluruz evvelallah.
:)
konuyu anlayamadım ama anlatım harikaydı...sorun bende büyük ihtimal...
Aynur Engindeniz
Şiirlerini sevdiğim bir şair tarafından çalışmamın beğenilmesi çok güzel.
Teşekkür ederim.
Saygılar.