- 524 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bazen tek bir olaydır hayatı mahveden
Kıbrıs’tan Ankara’ya, nedensizce, annesiyle beraber postalanan çocuğun kafası karışır. Tabi olayın farkında olacak yaşda değilim. Henüz 6 yaşındayım; bir şeyler normal değil.
Bir gün babaannemin evinde oturuyoruz. Evin zili çalar... Kapıdan her giren akrabama mutlu gülümsemelerle bakıyorum, seviniyorum. İyi bir gün! Herkes bizi ziyarete gelmiş. Ne kadar güzel! Dayı, amca, teyze, hala, dedeler, nineler eksiksiz tam kadro. İyide bayram değil, seyran değil... Bu kalabalığın bir amacı olması gerek. Görüşme faslından hemen sonra, kuzenlerim ve ablamla birlikte kapı önüne konuluyorum. Oyun oynayın deniyor. Ben ise içeride olmak istiyorum. Merak ediyorum; bu curcunanın sebebini. Ancak el mahkum... Evin etrafında amaçsızca oyun oynamaya koyuluyoruz. Bir iki saat sonra kadar içeriye girme vizesini alıp, dalıveriyorum içeriye. Manzara: annem ve babam veda eder gibi oturuyorlar. Yanına gidiyorum; ablamla beni öpüp ağlıyorlar. Ama kimse bir şey söylemiyor.
Bugünden sonra babam Kıbrıs’a dönüyor. Biz 2 gün kadar babaannemde kaldıktan sonra, bir gün yatak odasının birinde, camdan dışarı bakarken bir kamyonet görüyorum.Geri geri yanaşmaya başlıyor bizim eve. Yanaşıyor ve duruyor. İçinden dayım ve anneannem iniyor. Anlayamıyorum olanları. Dışarı çıkıyorum. Babaannem bahçe duvarının dibinde oturmuş, ağlıyor. Komşuları başında teselli ediyor. Sonra nakliyeciler giriyor evimize. Oyuncaklarım, giysilerim bir bir arabaya yükleniyor. Gidemiyorum babaannemin yanına. Apar topar kamyonetde buluyorum kendimi. 500 metre kadar evden uzaklaşdıkdan sonra ilk göz damlası düşüveriyor, annemin üzüntülü gözlerinden. Bende başlıyorum ağlamaya. İlk orada anlıyorum ki benim annem ve babam boşanmış. Anneannemlerin evine gidiyoruz. Çok sevdiğim dayılarımdan bir tanesini görüyorum. Gözümdeki yaşı silip hemen yanına koşuyorum. Biz oyun oynuyoruz. Geri kalanlar eşyaları taşıyor içeriye.
Radyodan maç dinlemek için, dedemle yaptığımız köşe kapmacaları hiç unutmuyorum. Bir piriz bulup radyoyu takmak için bütün odaları gezerken, dedemin ısrarla hepsinde tepemde bitip, tek zevkimden beni mahrum etmesi ona kin duymama yol açmıştır. Ayrı bir eve çıkmak büyük hayal olmuştur; bu tip olaylar yüzünden. Benden kıskanılan birazcık elektrik. Bazen bir adet domates için, buzdolabının çıkardığı gıcırtıyla verdiğim mücadele, en büyük sınavım oluyordu. Tabi şimdi dedemle aramız iyi.
Okula başlıyorum orada. Yeryüzünde tanışma faslından benim kadar nefret eden bir öğrenci yoktur. Çünkü biliyorum! O soru sorulacak ve ben kız gibi davranacağım. "Baban ne iş yapıyor?" sorusu. Bu soruyla beraber bende var olan yaradan, sızan göz yaşları. Baba kelimesi o kadar anlamlı ki. Yanlızlık, korumasız kalmak, terk edilmek, nefret, kin, acı, duygu, hayal kırıklığı, hüzün diye liste uzayıp gidiyor.İçimde açılan büyük boşluğu dolduran sözcükler bunlar oluyor o yaşlarda. Ortaokulun sonuna kadar tanışma=kabus anlamı taşıyor benim için. Çünkü bilmiyorum ki babam ne iş yapıyor.
Bir insanın annesinin ve babasının ayrılmasının normal olduğunu biliyorum. Mantıklı da geliyor artık. Sadece kimsenin bilmediği yaralar ve boşluklar kalıyor insanda. Öz güven eksikliği ve içe kapanıklık.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.