- 3394 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DEĞER BİLMEK
DEĞER BİLMEK / Eğitimci-Yazar Aydın UZKAN
Değer bilmek, bir nesnenin , insanın yada eylemin önemini kavrayıp kıymetini anlamak ve farkına varmaktır. Sıradan gibi gelen çoğu şeyi kaybedilince anlaşılan bu olgu, genelde geç kalınmışlıklardan sonra dile gelir. Değer ya verilir ya da bilinir. Ortası yoktur bunun . Değer bilenler ‘’keşke’’lere sürüklenmeyenlerdir..
Bir şey ancak değerini bilenin yanında kıymetlidir. Vaktiyle bir bilge, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli iri bir nesne verip: ’Oğlum’ der, ’Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir’’.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. ilk önce bir bakkal dükkanına girer ve ’ şunu kaça alırsınız ? diye sorar. Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra ’buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın’ der. ikinci olarak manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak beş lira vermeye razı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider. Semerci nesneye şöyle bir bakar, bu der benim semerlere iyi süs olur. Bundan ’kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna on lira veririm der. En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar. ’Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nerden buldun? diye hayretle bağırır ve hemen ilave eder. ’Buna kaç lira istiyorsun ? öğrenci sorar; siz ne veriyorsunuz?’ Kuyumcu : ’ ne istiyorsan veririm’ Öğrenci ‘’hayır veremem’’ diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar ’Ne olur bunu bana satın. Dükkanımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim. Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye bir lira verip onu oyuncak olarak görenler , diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler . Bilge hocasının yanına dönen öğrenci , büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır. Bilge sorar: bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin? Öğrenci ‘’çok şaşkınım efendim , ne diyeceğimi bilemiyorum, kafam karmakarışık’ diye cevap verir. Bilge hoca çok kısa cevap verir: Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değerini bilenin yanında kıymetlidir. Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır. Mesele o kuyumcuyu bulmaktır.
Tersi bir durum olan değer bilmemek ise harcanan zamanı, iyilikleri, emekleri görmezden gelip onları hakkıyla takdir edememektir . Değer bilmeyenler saygısızlık ve vefasızlık ağacından beslenenlerdir. Bunların bir sonraki durağı pişmanlıktır. Değer bilmeyenler şımarık çocuk gibidirler. Bu şımarıklıkları onlara acı bir tecrübe olur. Hayat onlara, elindeki ile yetinmeyenin daha iyisine ve çoğuna sahip olamayacağını kanıtlar. Oysa ki kaybettikten sonra değerini bilmek bir fayda sağlamaz.
Değer bilenler, değer verirler. Değer verenler de değer kazananlardır. Sözlerin efendisi ‘’sakın kendisine verdiğin değeri sana vermeyenle arkadaş olma’’ diyerek bu konuda yön levhasını dikmiştir