- 875 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Yatırım
Fikir Sedat’tan gelmişti. Herkes teknenin üzerinde güneşlenip, ertesi gün varılacak Yunan adasının hayalini kurarken, Sedat bir anda konuyu değiştirmiş, ayaklarımızı yere bastırmıştı. En azından bastırmayı denemişti:
“Abi, satacaksın evi. Derler ya, ev alma, dükkan al diye. Benimki de aynı hesap.”
Şahin yattığı yerden:
“Ne dükkanı alacaksın? Şirketteki işi bırakıp bakkal çakkal mı olacaksın?” diye laf attı.
“Anlamıyorsunuz. Top peşinde koşmayacaksınız, topu koşturacaksınız. Esnaf olursan iflas edersin. Niye? Birincisi esnaflık para getirmez. İkincisi işi bilmiyorsun, batırırsın. Üçüncüsü, bunca yıl kendine profesyonel demişken manav Şahin diyemezsin.”
Neredeyse koro halinde sorduk:
“O zaman?”
“O zaman bir dükkanınız olacak ve onu kiraya vereceksiniz.”
“Dükkan fiyatlarından haberin var mı senin? Bu arada, Doğan, şu güneş yağını uzatsana... Abi bu ne ya! Bitirmişsin lan güneş yağını. Hay...”
Sedat ilginin dağılmaya başlamasından memnun değildi.
“Bırakın şimdi yağı, kremi filan. Dükkana gelelim. Ben de biliyorum dükkan fiyatlarını. O zaman ne öneriyorum? Evi satalım veeee...”
Yatırımdan anlamam. Sedat’ın ne söylemeye çalıştığını kestiremiyordum. Tek bildiğim, gayet kıvamını bulmuş bir “Adaya gidince...” geyiğinin içine ettiğiydi.
“... veeee bir halk otobüsü alalım.”
Sessizlik oldu. Sonra hep birden patladık. Şahin gülerken kalan güneş yağını üzerinde yattığı havluya döktü. Ben ise doğrulmaya çalışırken kafamı hala ne olduğunu bilmediğim bir şeye çarptım ama gülmeye devam ettim. Sedat bize inanamıyordu.
“Ben hayatınızı kurtarmaktan bahsediyorum, siz ise kıçınızla gülüyorsunuz.”
Doğruydu, sahip olduğumuz her organımızla gülüyorduk. Sedat sustu ve bir süre de konuşmadı. Ertesi gün adaya vardığımızda da teknede kaldı.
İşin acı tarafı Sedat’ın sonrasında aldığı intikam oldu. Bunun için kılını bile kıpırdatması bile gerekmedi. Bir öğle vakti onu şirketinde ziyaret ettim ve otobüs alma fikrinin aklıma yattığını söyledim. Kasıklarını tutarak filan gülmedi. İmada bile bulunmadı.
“Tamam o zaman, bakalım ne yapabiliriz?” dedi.
İntikamını almıştı.
...
Bir midibüs aldık. Ben halk otobüsü olarak bunun uygun olup olmadığını sorduğumda, Sedat:
“Daha iyisini yaptık” diye cevap verdi. “Bunu turculara kiralayacağız. Özel turlara paralı müşteriler geliyor; onların da maddi dönüşü iyi oluyor.”
Haklı da çıktı. Benim midibüs birkaç tura çıktı; gayet de iyi para getirdi. Artık kirada oturuyordum ama midibüs bundan fazlasını cebime koyuyordu. Sedat işi biliyordu.
Bir akşam ondan telefon geldi:
“Abi, iki geceliğine midiyi senin sokağa parketmemiz gerekiyor.”
“Niye ki?”
“Turcuların belediye ile başı belaya girmiş. Durumu halledene kadar araçları dağıtıyorlar.”
Sokak içinde parkedilmiş bir midibüs garip duracaktı ama yapacak da bir şey yoktu. Yemekten sonra camdan baktığımda benimkinin karşı kaldırımda yerini almış olduğunu gördüm.
Başkalarına doğal gelebilir ama araba dışında bir araca sahip olma fikri bana yabancıydı. Dışarıda, sokağın ortasında benim kullanamayacağım bir heyüla duruyordu ve bana aitti. Dayanamadım, üzerime bir şeyler alıp gecenin o vaktinde aracın yanına indim.
Daha karşı kaldırımdan tur sürücülerin hoyratlığının izlerini gördüm. Arka tampon hizasında çizikler vardı. Neyse ki görünürde bir vuruk filan yoktu. Yine de fazla sevinmemeliydim. Aynı vurdumduymazlıkla çok geçmeden aracın kaportasını patates tarlasına çevirirlerdi.
Midibüsün etrafında dolaştım. Bakmakla yetinmedim; elimi hayatımı bağladığım bu yatırıma sürdüm. Sürücü tarafındaki kapının önüne gelince cebimi yokladım: Evet, yedek anahtarı yanıma almıştım. Kapıyı açıp içeri girdim; daha doğrusu tırmandım. Koltuk ne kadar da rahattı! Bir süre göstergeleri seyrettim. Yatay konumdaki direksiyonla oynadım. Çocuk gibiydim. Heyecandan el bile çırptım. Neyse ki bir gören yoktu.
“Biraz sessiz olur musun?”
Panikten çığlık atmışım! Atmışım diyorum çünkü bir süre dünya ile bağlantımı yitirdim. Gözlerim tekrar görmeye başlayınca arkama döndüm. İkinci sırada bir adam, iki koltuğa birden yayılmış, uyumaya çalışıyordu.
“Sen ne arıyorsun burada?”
Sesim titriyordu. Adam bana aldırmadı; battaniye niyetine kullandığı ceketini daha da üzerine çekti. Yerimden kalktım. Adama doğru sarsak bir adım attım. Sonra bir tane daha... Otuz beş yaşlarındaydı. Spor bir şekilde giyinmişti. Evsiz serseri değildi. Ama iki gündür de traş olmamıştı. Kolunda marka bir saat vardı. Dahası, yeni farkediyordum, adam benimle İngilizce konuşmuştu. Başka eşyası olup olmadığını anlamak üzere daha da yaklaştım. Birden birisi sağ bileğimi sıkıca kavradı:
“Derdin ne senin?”
Uyuyan adamın tam karşı koltuğunda biri daha vardı. O da belli ki geceyi midibüste geçiriyordu. Yüz hatlarını seçemiyor ama karanlıkta kocaman gözlerini görüyordum. Zenciydi. Sancak Sokakta bir zenci!
“Asıl siz ne arıyorsunuz burada? Benim midibüsüm bu.”
Sordum ama sorar sormaz da pişman oldum; zenci hiç sevecen bakmıyordu.
“Senin mi bu dalga? O zaman sen de şirkettensin, değil mi?”
“Ne şirketi?”
“Şu turizm şirketinden? Kaplan Turizm’den?”
Aracı kiraladığım tur şirketinden bahsediyordu.
“Benim onlarla bir ilgim yok. Sadece midibüsümü kiralıyorlar. Ne oldu ki?”
“Açık değil mi?”
Midibüsüm evimin önüne park edilmişti. Tamponu hafiften çizilmişti. İçinde iki yabancı uyruklu adam geceliyordu. Hayır, hiç de açık değildi.
“Bir arkalara bak istersen.”
Kafamı kaldırıp diğer koltuklara baktım. Hemen hepsi doluydu! İnsanlar kıvrılmış, bazen birbirlerine sarılmış, uyuyorlardı.
“Havaalanında grev filan mı var? Nedir bütün bu insanlar?”
“Kaplan Turizmin kurbanları. Oteldeki ilk geceden sonra öğrendik ki şirket bizim tur paralarını alıp kaçmış. Otel bizi kapının önüne koydu. Tur rehberi bir şey bilmediğini iddia ediyordu ama yine de onu epey tartakladık. O da bize geceyi otobüste geçirebileceğimizi, yarın da uçak biletimizi değiştirip gidebileceğimizi söyledi. Anlayacağın zor bir gündü. O yüzden şimdi ikilesen iyi olur. Yarın rehber gelip bizi havaalanına götürecek.”
Cevap verecektim ki zencinin bakışından korkup çenemi kapadım. Elden geldiğince sessiz adımlarla sürücü kapısından çıktım. Eve döndüm, yatağıma yattım, battaniyeyi üzerime çektim. Umarım yarın rehber gelirdi.
YORUMLAR
Başladım okumaya ve sonuna nasıl geldim anlayamadım ....Gerçek yaşamdan bir kesit. Turizmcilerin parayı alıp kaçtığı çok olaylar olmuştur.
Keyifle okudum ...Siz yazmaya devam ama nerede olursanız olun yazın lütfen...
Sevgilerimi yolluyorum...
İlhan Kemal
Günlük koşturma diyalogları sanki, hep çevremden duyduğum sözler gibi
.
güzel
İlhan Kemal
Neyse, tur şirketi bir kazaya falan karıştırdıktan sonra bırakmasın da arabayı...
Gerçekten güzeldi. Çoğunluğun belirttiği gibi, ben de sizi okumayı seviyorum.
Selâm ile.
İlhan Kemal
Hikaye, olay örgüsü, anlatım her şey mükemmel. Okuyanın zekasına hakaret etmeyen, hiç umulmadık şekilde gelişen ve sonuçlanan, bırakılan boşlukları doldurma işini okuyanın izanına bırakan mükemmel bir yazı okudum.
"Tadı damağımda kaldı" sözü burada söylenmeyecekse nerede söylenebilir ki?
Çok iyisiniz...
Sizi okumak büyük keyif.
İlhan Kemal
Film şeridi gibiydi...
Okumadım, yaşadım, zencinin gözlerinden çok, adamın içinde bulunduğu durumdan...
Saygıyla
İlhan Kemal
Ülviye Yaldızlıı
Saygıyla
İlhan Kemal
Aslında hiçbirşey okumayacaktım bugün, ama adınızı görünce okumadan çıkamadım. Siz senaryo yazmalısınız. Kesinlikle...
Saygılar.
İlhan Kemal
Nereden aklınıza geliyor bunlar? Yoksa bu da bir anıdan mı? Öyleyse çok renkli bir hayatınız olmalı.
Güzel bir yazı okudum, elinize sağlık.
İlhan Kemal
İşin ilginci olmuşluğu da var bu rüyamda gördüklerimin: Evini halk otobüsüyle değiştiren Sedat ya da Kaplan Turizmin kazıklayıp Fransa'da ve İtalya'da mahsur bıraktığı bayram tatilcileri (ve onların şanssız rehberleri). Ama neden yıllar sonra (7 ila 12 yıl) çıkagelip rüyama girdiler, bilmiyorum. Saygılarımla.