15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2255
Okunma

Fotoğraf çekmeyi çok seviyorum. Yıllar önce bu tutku başladı ve hala devam ediyor.
Çektiğim fotoğraflar net olmayınca kusuru makinede bulur ve bu yüzden devamlı yenilerinİ alırdım...
Yıllar geçti çocuklarım büyüdü , evlendiler ve ben de kendime hobilerime daha çok zaman ayrımaya başladım.
..........
...........
Sevdiğim hobilerimden fotoğraf tutkumu geliştirebilmem için bir kursa yazıldım. Daha sonra da yarı profesyonel bir makine aldım.
Ama sandığım kadar kolay olmadığını gördüm.
Hem makineyi öğrenmek hem de zaman ve ışık ayarlarını yapmanın çok zor olduğunu anladım.
Fotoğraf uygulama derslerinde önceleri önüme ne gelirse çektim. Çiçekten böceğe mimariye kadar...
Sonra öyle bir an geldi ki mekanı karelere bölmeye başladım ve insanları veya objeleri bir yere yerleştirmeye hatta renk uyumunu bile çok önemsedim. Ve net fotoğraf çekmenin çok kurallları olduğunu öğrendim...
Fotoğraf çekmek benim için yaşanan bir anı görüntülemek daha sonra da hatırlanmasını sağlamak ve paylaşmaktır.
Bir fotoğraf acaba karşıdakine ne anlatabilir?
Ben portrefotoğraf çekerken hep düşünürüm acaba kişi gerçek yüzünü gösteriyor mu ? Güzel olmak için mi yoksa öyle görünmek için mi poz veriyor..
Bu yüzden portre fotoğrafları çekerken poz verilmesinden hoşlanmam....Çünkü yüzler ve ifadeler değişir. Ancak içten bir gülümseme gördüğümde denklanşöre basarım. Ya da doğal bir anı yakaladığımda ...Ama emin olduğum tek şey var bakışlar. Gözler bana karşımdakinin duygu ve düşüncelerini olduğu gibi hissettirir. Bu yüzden portre çekerken göze odaklanırım.
Kimileri çok fotojeniktir olduğundan çok daha güzel çıkar kimileri de daha çirkin..
Manzara, günbatımı ve doğa fotoğrafları çokmeyi çok seviyorum ama en çok torunumun fotoğraflarını...Aslında tüm güzellikleri karelemek anı durdurmak...
...
..
Şimdi bir anımı paylaşmak istiyorum...
Hafta sonunu arkadaşlarla İznik gölünde geçirmeye karar verdik. Bu gezi programına en çok ben sevinmiştim. Bol bol fotoğraf çekecek ve kurs hocamla paylaşarak fikirlerini alacaktım. Yüreğimi bıraktığım bu göl yine aynı büyülü haliyle karşimda duruyordu.Önce gölü doya doya seyrettim ve içime çektim. Havanın yağmurlu olmasın aldırış bile etmedim. Nasılsa durgun bir anı yakalayabilirdim.
Gruptan ayrılarak kıyıya gittim. Göl hafif dalgalıydı ama önemsemedim. Her yanımı heyecan basmıştı. Uçuşan martıları yakalamaya çalışırken suyun kenarına kadar gitmişim. Nasıl olduğunu anlamadan ani bir dalga beni yere yatırdı. Sağ elimde sıkı sıkı tututuğum makinemi suya düşürmekten kurtardım ama kendimi kurtaramamıştım. Nasıl otele gittiğimi hatırlamıorum. Halime ağlasam mı gülsem mi bilmiyordum. Benim bu halimi görenler gülmekten kırıldılar. Ehhh....Fotoğraf çekmenin güzel yanlarından biri de kendini unutmak ve tamamen o işe konsantre olmak...
Ama sanırım bu kadar çabaya değdi doğrusu . Üçyüzden fazla kare çekmiş ve hepsi birbirinden güzeldi.
Başarılı bir fotoğrafçı olmam için yıllarımı vermem gerekecek ve buna değeceğine inanıyorum...
Alsam elime makinemi
Bassam durmadan deklanşöre
Yürüsem koşsam doludizgin
Önce kumsalda
Sonra uçan martıları yakalasam
Atlasam gemiye
Çıksam güverteye
Uçsam bulutlara
Bassam yine denklanşöre
Mutluluğun fotoğraflarını çeksem
Sevginin fotoğraflarını...
Güneşi yakalasam
Mor dağıma çıksam
Bassam deklanşöre
Çeksem durmadan çeksem
Kuşları, güvercinleri
Dağ lalerini menekşeleri
Dağıma inen pembe tülleri
Öyle güzeller ki..
Hayallerimi çeksem..
Sonsuza dek öyle güzel kalsalar
Aynı karelediğim fotoğraflarım gibi...
CANAN DEMİREL