- 2005 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKAN
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Türkan henüz yirmili yaşlarda bir genç kız idi. İstanbul’da öğretmenlik yapan dayısı Çetin Bey yazları ziyaretlerine gelirdi. Onunda Türkan’ ın yaşında bir oğlu vardı ve adı Cemil’di. Türkan ve Cemil çocukluk yaşlarından beri birbirlerini kardeş gibi görmüş iki kuzendi. Cemil o yıllarda henüz üniversiteyi yeni kazanmıştı ki, babası Çetin Bey onu Türkan’la evlendirmeye karar verdi. İki genç her ne kadar bu izdivacı onaylamasalar da Çetin Bey bu işin olacağı konusundaki tüm otoritesini kullanarak düğün tarihlerini belirledi. Türkan tahsilsizdi. Cemil bu yüzden onu eş olarak istemiyordu. Onun kırsal kesimde yetişmesi ve kuzeni olması yeterli bir sebepti. Çetin Bey Cemil’in hiç bir sözünü dinlemiyor ve kendi bildiğini okuyordu. Onun her söylediği söz Çetin Bey’e sinek vızıldaması gibi geliyor her seferinde oğlunu tersliyordu. Nihayet düğün günü geldi. Türkan çok istemesede sırtına beyaz gelinliğini giyip annesinin ve yakın çevresinin kandırmalarıyla güzel bir yuva kurmanın heyecanını yaşamaya başladı. Kayınvalideysiyle birlikte oturacaktı... Cemil üzgün ve çaresizdi.Bir çıkar yol arıyor ama bulamıyordu.Hoca nikahıyla yapılan düğünleri bittikten sonra babası onu gelinin yanına uğurlarken Cemil gözyaşları içinde odaya giremeyeceğini haykırdı. Babasının ısrarları bitmek bilmiyordu. Ne yapsa ne etse babası onu anlamıyordu.Cemil birden evden kaçmaya karar verdi ve hızlıca kapıya yöneldi. Çetin Bey bu durum karşısında belinden kemerini çıkararak Cemil’e olanca hızıyla vurmaya başladı. Onu pes ettirinceye değin vurdu vurdu... Çetin beyin eşi Nevruz Hanım ağlamaktan başka hiç bir şey yapamıyordu oğlu için.O da tırsıyordu eşinden. Türkan odadan Cemil’in acı dolu çığlıklarını duydukça korkudan tir tir titriyordu. Cemil’i yaka paça odaya atıp kilitledi babası. Zorlada olsa Türkan’la birlite olacaktı artık... Cemil, Türkan’ı tüm olan bitenin suçlusu olarak gördüğü için zavallının üstüne yürüyerek ona işkenceler içinde sahip olmayı arzulamaya başladı. Türkan onun kin dolu gözlerinden korkmuş yatağın bir kenarına kıvrılmıştı. Cemil’e bu evliliği kendininde istemediğini söylüyordu sürekli. Cemil ise nefret kusuyordu Türkan’a ve gözü dönmüştü adeta. Bir çırpıda soyunan Cemil, Türkan’ın ağzını eliyle sıkıca kapattı. Onun çığlıklarını babasının duymasını istemiyordu. Genç kızın gelinliğini üstünde parçalayarak tüm vücudunu tırnak izleriyle bırakırken kuduz bir köpeğin istilasına uğratmışcasına morluklar oluşturdu bedeninde. Türkan’ın perişanlığı ona zevk veriyordu. Bir timsahın ağzındaki ceylan yavrusu misali çırpınıyordu Türkan. Her çırpınışı boşunaydı ve her çırpınışında daha da acı çekiyordu. Bir kaç dakika sürdü bu kabus. Ardından yırtılmış tenini parçalanmış ve kanlar içinde kalmış gelinliğiyle örtmeye çalıştı. En büyük darbesini ilk gecesinde almıştı o.
İlerleyen zaman içinde Cemil’i Çetin Bey, Türkan’ı ise Nevruz Hanım sıkıştırıp bir an önce çocuklarının olmasını istemeye başladılar. Nevruz Hanım Türkan’a çocuğu olduğu taktirde Cemil’in onu seveceğini eş olarak göreceğini söylüyordu. Türkan nihayet hamile kalmıştı. Cemil bu hamileliği sırasında dahi Türkan’a tecavüz etmeyi bırakmamış karnındaki çocuğun ise doğmasını hiç istemediğini yüzüne defalarca haykırmıştı. Türkan cahildi, ne yapabilirdi hiç tanımadığı kocaman bir şehirde parasız pulsuz ve tek başına? Üstelik de onun hiç sokağa çıkmasına izin verilmediği bir durumda.
Mecburen çocuğunu doğurdu Türkan. Bir oğlu oldu. Cemil oğlunun yüzüne bile bakmadı. Çocuğun kimliği için de olsa asla onunla nikahlanmayacağını üstüne basa basa ailesine kabul ettirdi. Türkan’ın abisi Kemal, o sıralar İstanbul’a tayin olmuştu. Abisi, Türkan’ın görümcesiyle evliydi. Onlarda istemeyerek evlenmişlerdi ama mutlulardı. Kemal, Türkan’ı ziyaretleri sırasında Cemil’in ona olan davranışlarını görüyor ve çok üzülüyordu.Türkan’dan bir kaç sefer evden ayrılıp kendisine sığınmasını istedi.Türkan’ın bu durumunu köydeki ailesi de biliyordu. Fakat aile çocuğu istemiyor, ’ Çocuksuz dönecekse kabulümüzdür’ diyerek ona haber gönderiyorlardı. Türkan çocuğunu bırakmak istemiyordu ve sırf bunun için acı dolu yaşamına katlanmaya karar verdi.
Bir gece eşi yine eve gelmiş bağırıp çağırdığı bir sırada Türkan abisinden destek alarak evi terkedip çocuğuyla birlikte ona sığındı. Bu sığınış abisi için sorun değildi ama Türkan’ın görümcesi için büyük bir sorundu. Sırf bu yüzden ailesiyle ters düşmek istemiyordu görümce. Türkan evlerinde henüz iki gün kalmıştı ki, görümce Nazlı Hanım eşiyle tartışmaya başladı.Türkan’ın evinden derhal gitmesini istedi. Kemal ise onun zor durumda olduğunu ve ağabeylik görevini yapması gerektiğini anlatsada duvara anlatmış gibi eşi onu hiç anlamak istemedi. Olan oldu... Bir sabah Nazlı Hanım çocuğunu da alıp evi terketti. Apartmanın altındaki bir boşluğa saklanarak orada kocasının telaşesini izlemeye koyuldu. Kemal Bey deliler gibi eşini aradı. Kayınvalidesi olan Nevruz Hanımı telefonla arayıp kızının orda olup olmadığını sordu. Olumsuz haber karşısında çaresizce eve dönüp Türkan’a ağzına geleni sayıp sövdü. Söylenmedik hiç bir kırıcı söz bırakmadı. Gece yarısı olmuştu ki, kapı çalındı. Gelen Nazlı Hanımdı. Kemal Bey ona nereye gittiğini sordu. Nazlı Hanım apartmanın boşluğuna saklandığını söyleyince eşinden bir ton dayak yedi. Bu olaylar Yaşanırken Türkan çocuğunu alarak kayınpederinin evine geri döndü.
Nevruz Hanım, gelinine iyi davranıyor onu elinden geldiğince hoş tutmaya çalışıyordu. Cemil ise üniversitede bir sevgili bulmuştu kendine. Birlikte ev tutmuşlardı. Kızı bir gün evlerine ailesiyle tanışması için getirmişti. Türkan o gün başını avuçları arasına alarak saatlerce ağlamıştı... Zaman bir su gibi akıp gidiyordu. Türkan’ın oğlu Şahin büyümüş okul çağına gelmişti. Ama bir nüfus cüzdanı bile yoktu yavrucağın! Dedesi gizlice kendi üstüne çıkarmaya çalıştı kimliğini fakat hastaneden doğum belgesini kendisine vermedikleri için bu eylemi başarız oldu. Türkan hastaneden doğum belgesini alıp çocuğunun kimliğini babasının üstüne çıkarmak istedi fakat Nevruz Hanım bu sırada oğlunu ikna edip Türkan’la nikahlanmalarını sağladı. Türkan, Cemil’in onu nikahına almasına çok şaşırdı. Gerçi artık bu durum onun için hiç bir şey ifade etmiyordu. Cemil’in de okulu bitmiş askere gidip gelmişti. Türkan zaman geçtikçe kendini yeniledi. Eski cahil Türkan’ın yerine apayrı bir Türkan geldi. Bağımsızca sokağa çıkıyor, kimseyi dinlemiyor ve kaderine oturup ağlamıyordu. Doğum kontrol yöntemlerini öğrenmiş başka bir çocuğa hamile kalmamak adına hastaneye giderek bu yöntemlerden yararlanmıştı. Cemil parasız kaldığı sıralarda Türkan’la birlikte oluyor onu yalnızca cinsel isteklerine bir malzeme olarak kullanıyordu. Türkan nefret ediyordu Cemil’den ona dokunmasından tiksiniyordu.
Çetin Bey çok yorulmuştu aynı çatı altında iki ailenin yükünü ve sorumluluğunu taşımaktan. Oğlu iş beğenmiyor hep baba parası yiyerek sağda solda gezip duruyordu. Türkan eşine kızdıkça annesinin onlara göndermiş olduğu tenekeler dolusu zeytinyağını ve bidona basılmış asma yapraklarını koluya komşuya dağıtmaktan keyif alıyordu. Bunu da yapamazsa eline geçirdiği her şeyi gizlice çöpe atıyordu. İçindeki öfkeyi bu şekilde bastırıyordu.
Türkan’ın gözü açıldıkça kayınvalidesiyle ters düşmeye başladı. Sık sık incir çekirdeğini doldurmayacak olaylardan kavgalar yaşanıyordu aralarında. Kimsenin kimseye tahammülü kalmamıştı artık. Şahin babasını hiç sevmiyordu. Dedesini de dinlemiyordu. Bir akşam üstü Şahin sokakta oynarken dedesi balkondan ona seslendi ve eve gelmesini söyledi. Şahin sanki kendisine söylenmemiş gibi dedesini hiç duymadı. Dedesi bir kaç kez daha seslenerek eve çağırdı Şahin’i ama o arabaların arkasına saklanarak kendince tepki koydu dedesine. Türkan bunun üzerine çocuğuna kendi seslenip eve gelmesini istedi. Çocuk koşarak eve gitti. Kapıyı yüzüne açan dedesiydi ve çok kızgındı. Önce yakasından tutup bir güzel silktikten sonra çocuğu evden kovarak ona dışarda kalmasını söyledi. Karanlık demeden, tehlikeleri düşünmeden ardından kapıyı kapatıp, mandalı da çevirerek odasına televizyon izlemeye geçti. Türkan usulca kapıyı açıp Şahin’ in peşinden koştu. Onu bir kenarda ağlarken bulup eve dönmesi konusunda ikna etti. Sessizce eve döndükten sonra o gece yemek yemeden ikisi birlikte karınları aç bir şekilde uyudular.
Türkan , düğününde kendisine takılmış çeyrek altınlarından bozdurup alışveriş yapardı zaman zaman. Yine böyle alışveriş yaptığı bir sırada kendinden yaşça büyük bir adamla tanıştı.Tanıştığı Adnan Bey vakit kaybetmeden Türkan’ın aklını çelip ondan telefon numarasını almayı başardı. Türkan genç ve güzel bir kadındı. Simsiyah saçları, çekik gözleri ve dolgun kalçalarıyla çoğu erkeği peşinde dolaştırabilecek bir meziyete sahipti. Türkan sevgiye açtı. Sevilmek, okşanmak, değer görmek istiyordu. Kadın yerine konulmayı arzu ediyordu hep. Adnan Bey de uzun boylu kır saçlı orta yaşlarda yakışıklı bir adamdı. Ama evliydi. Türkan, türlü türlü bahaneler uydurarak evden çıkıp Adnan’la buluşuyordu. Adnan a kısa bir süre içinde aşık oldu. Ona tüm başından geçenleri anlattı... Adnan onun vücudunu çok beğeniyordu. Onunla saatlerce sevişmek hoşuna gidiyordu. Türkan ise şefkat istiyordu! Onun aradığı yalnızca sevgiydi...
Adnan hoşlanmıştı Türkan’dan. Yaş olarak kendinden çok küçüktü. Onunla birlikte olduğunda yeniden canlanıyor, gençleşiyordu. Türkan, sevdiği erkeğe aynı evi paylaşmak istediğini yineliyordu her buluşmalarında. Adnan onu hep oyalıyordu. Kendi karısından çok daha güzeldi Türkan ama eşi çalışıyor çok para kazanıyordu ve kariyer sahibiydi.
Nevruz Hanım Türkan’ın gizlice çıkıp gitmelerinden şüphelenmişti ve bunu eşiyle paylaştı. Çetin Bey günlerce düşündükten sonra emekliye ayrılma kararı aldı. Bu en çok Türkan’ı üzdü. Seviyordu Adnan’ı. Ondan ayrılmak çok zor geliyordu. Adnan’a bu haberi verdi. Haberi duyan sevgilisi üzülmüş gibi yaptı. Türkan’a sabretmesini eşinden boşanıp onu alacağını söyledi. Türkan sabırsızlıkla sevdiğiyle aynı çatı altında yaşayacağı günü beklemeye başladı. Her gece hayaller kuruyordu uyumadan. Adnan’a sabah kahvaltısı hazırlamak, onu işe uğurlamak, onu iş dönüşü karşılamak, onun çamaşırlarını yıkamak, onunla birlikte bir yatağa girmek gibi binlerce hayali barındırıyordu yüreğinde.Bunların hiç birisini yaşamamıştı evliliği boyunca.Adnan’ın Şahin’i de kabul edeceğini düşünüyor ve seviniyordu. Günler bir birini kovaladı. Taşınma vakti geldi. Nevruz Hanım evi toparladı tüm eşyalarını koliledi. Türkan’da kendi eşyalarını ve Şahin’ in eşyalarını kolilere doldurdu. Türkan’ın içi yanıyordu alev alev... Adnan’dan bir ses çıkmıyordu. En son buluşmalarında Adnan dut yemiş bülbül misali susuyor susuyor hiç konuşmuyordu. Türkan onun niyetinin yalnızca gönül eğlendirmek olduğunu anlayınca yüreğindeki acılara yenilerini de ekleyip Muğla’ya doğru kayınpederiyle birlikte yola çıktı.
Orada daha önceden Çetin Bey’in akrabaları tarafından tutulan eve Türkan’ın eşyaları hariç tüm eşyalar yerleşti. Çetin Bey, Cemil’den kendi başlarının çaresine bakmalarını isteyip kapıyı yüzlerine kapattı. Cemil, Şahin ve Türkan sokakta kaldı. Cemil Türkan’ın yüzüne bakmaksızın bir kaç eşyasıyla birlikte çekip gitti. Türkan ise babasını arayıp yardım istedi. Babası Kamil Bey gelip kızını aldı. Şahin’i de dedesine bıraktı. Annenin oğuldan oğulun anneden ayrılmamak için döktüğü gözyaşları ve çığlıkları yeterli olmadı Kamil beyin vicdanına.
Türkan gözyaşları içinde köye geldi.Günlerce yemedi içmedi. ’Şahin’im’ diye durmadan ağladı. Her ağlayışında babasından dayak yedi. Annesinin sözleri daha da acıttı ruhunu. ’Bir kocanın gönlünü yapamayıp dönüp kapımıza geldin’ diyerek kalbini bin parçaya ayırdı her defasında. Daha iki hafta olmamıştı ki yanlarına geleli, ailesi ona akıllı, deli farketmeksizin bir koca aramaya başladı.Malum dul kadının adı çabuk çıkardı köylük yerde. Önce Cemil’den boşandırdı ve daha sonra da karşı köyden zengin bir adama söz kesti babası Türkan’ı. Bir kapdan diğer bir kaba dökülerek döküldüğü kabın şeklini almak Türkan için hiç kolay değildi.Tanımadığı bir adamın koynuna girip yine aynı şeyleri yaşama olasılığı yiyip bitirdi Türkan’ı. Kafasında onca belirsizlikler varken bir gece gözleri kan çanağına dönmüş vaziyette kendi kendine konuşmaya başladı. Konuştuklarından kimse bir şey anlamıyordu. gözleri bir noktaya kilitlenmişti. Yanındakileri duymuyor, hareket edemiyordu. Babası Kamil bey yan komşusundan yardım isteyip onu arabayla hastaneye götürdüler.Doktor müşahade odasına aldı ve koluna serum taktı. Kalp atışları da zayıflamıştı Türkan’ın. Sabaha karşı kendine gelir gibi oldu. Babası, doktoru dinlemeksizin kızını alıp çıkardı hastaneden. Eve döndüklerinde tekrar eski haline döndü genç kadın. Onu öylece bıraktılar bir müddet. Yan komşunun arabası olduğu için Türkan’ın halini sormaya geldiği sırada onu yine hastanelik bir durumda bulunca apar topar hastaneye kaldırdı. Doktor ilaç verdi. Bir kaç gün sonra toparladı kendisini Türkan.
Evleneceği adam Türkan’ ı görmeye geliyordu bu akşam... Herkes telaş içindeydi. Hazırlıklar yapılıyor ev iyice temizleniyordu. Türkan’ın eli kolu bağlı bir kenarda öylece duruyordu. Çok geçmeden babası bacağına bir tekme indirdi ve ona iş yapmasını söyledi. Kendisini mahçup etmesini istemiyordu.Saat akşam yedi sularıydı ki, kapı çalındı. Kapıyı anne Zehra Hanım açtı. Oldukça yaşlı bir adam duruyordu kapıda. Türkan ağlamaklı bir hale büründü. Bunu farkeden baba bir yumruk indirdi böğrüne doğru. Süleyman Ağa gelmişti evlerine... Herkeste bir hürmet ve bir sevinç vardı ki, bu sevinç bayram sevinci gibi bir şeydi. Süleyman Ağa Türkan’ ı baştan aşağa süzdükten sonra koltuğa oturdu. Keyifliydi. Onu beğendiği her halinden belli oluyordu. Bir hafta sonrasına düğün kararı alındı.
Bir hafta dolmuştu. Düğün günü geldi çattı. Türkan bir gelinlik giyindi üzerine. Elbisesi bedenine biçilmiş, soğuk ve dar bir kefen gibi geldi o an. Güzel bir düğün ve büyük bir yemek şöleninin ardından sıra gerdekteydi... Türkan ilk kez bunu yaşamayacaktı ama yine de korkuyordu. Korkudan rengi bembeyaz oldu. Süleyman ağa odaya geldi. Türkan’dan yeleğinin düğmelerini açmasını istedi. Türkan onu geri çevirmeden dediği şeyi yaptı. Düğmelerini açarken tanımadığı bu adam onu öpmeye başladı. Türkan gözlerini var gücüyle yumarak kendini bu yabancı adama teslim etti. Sabah olduğunda onu öperek ve okşayarak uyandırdı Süleyman Ağa. Kahvaltıdan sonra arabaya binip şehre alışveriş yapmaya götürdü. Bir sürü elbise ayakkabı alındı Türkan’a ama onun yüzü hiç gülmüyordu. Gece odalarına çekildiklerinde Süleyman Ağa eşinin başını göğsüne alıp usulca ve şefkatlice saçlarını okşamaya başladı. Ona mutsuzluğunun sebebini sordu ve o da çocuğunun hasretinin içini yaktığını anlattı kocasına. Süleyman Ağa bir kaç gün düşünceli bir ruh haline büründü. Türkan , Süleyman Ağa’ya gün geçtikçe daha çok ısınmaya başladı. Onun yanında güvendeydi. Elleri sıcaktı. Gözleri ona karşı hep sevgiyle bakıyordu. Yüreği merhametliydi. Yaralı kadın sevildiğini biliyordu artık. Bir gün Süleyman Ağa tek başına arabaya binip şehre gitti habersizce. Türkan merakla onun dönmesini bekledi pencereden. Akşama doğru araba geldi. İçinden Süleyman Ağa’yla birlikte Şahin çıktı. O an çılgına döndü Türkan. Koşarak yalınayak bir şekilde kapıya indi ve feryatlar içinde yavrusuna sarıldı. Sonra Süleyman Ağa’nın gözlerinin içine baktı. Kimsenin yapmadığı büyüklüğü o yapmıştı kendisine. Çok mutluydu. Şahin’in hep onlarla kalacağı müjdesini de alınca havalara uçtu. Süleyman Ağa birini bir kolunun ötekini de diğer kolunun altına sokarak evlerine girdiler...
YORUMLAR
Sosyal bir yaraya şiirsel akıcı anlatımıyla neşter vuran değerli
şair ve yazar Alev hanımefendiyi gönülden kutluyorum.
Usta kalemini şiirde olduğu gibi nesir dalında da etkili bir şekilde
kullanmış. Öykü,deneme ve roman alanında da eserler verebilceğinin
kanıtı olarak değerlendirdiğim bu çalışmayı yeni yazılarıyla devem ettireceğine inandığım yazardan ilerde yepyeni bir öykü ve roman beklemekte haklıyız.
Selam ve başarı dileklerimle.
Cok guzeldi arkadasim , etkilenmemek elde degildi ve beni aglatti hungur hungur , bu mudur bizim insanimiz . , bizim kulturumuz degil aslinda dememek icin icin icin ofkelendim .
Nihayetinde zorlada olsa caresizligin care olusunda mutluluga kendince gecis yasanmasi beni bir nebze olsun sevindirdi .
Yuregine , kalemine saglik.
Daha nice boyle hikaye , nesir yailarinda bulusmak okumak dilegiyle.
Sevgiler selamlar...
Hayatın içinden,etkileyici ve çok güzel bir anlatımdı yazınız.Yazıda hüzün her dem taze ama
umut ve sevgi unutulmamış,yaşam var.Yazılarda kötü karakterlere kızan bir insan olsam'da,
sonuna kadar hüzün okusam'da,sonuçta; mutlu,umutlu ve sevgi ile biten yazıları okumayı
seviyorum.İçten ve hissettiren yazınıza tebriklerimle.Paylaşımınız için teşekkürler.Sevginin
ve hoş görünün ortak paydasında güzel gönlünüzün nadide yazısını sayfanız da okumaktan
mutlu oldum.Sevgi ve selamlarımla.
Hanfendi, Yazınız oldukça etkiliydi. Şu namus ne acaba merak ederim hep;. Kızlarını kendi elleriyle mutsuz eden babalar, anneler. Oğullarını kendi istekleriyle cehenneme atan anneler, babalar. Asıl suçlular; kendilerini haklı görmeye alışkın olan ebeveyinlerve asıl namussuzluk onların davranışları değil mi?..
Yine Türkan Kurtulmuş bir yerde. Ya buna benzer Türkanlar nolacak. Bir çoğu çaresizlikten ipin ucunda, yada namlunun ağzında olacaklar..
Sizi tebrik ediyorum ve selamlar yolluyorum.