- 1758 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Babalık Bitiyor mu?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
"Yolda yürürken minicik kızlarının elinden tutmuş babalar görüyorum. Öyle sevgi dolu ve ilgililer ki... Sonra o babaların eline sımsıkı yapışmış mutlu mutlu gülümseyen ve hiç durmadan birşeyler anlatan minik kızlara ilişiyor gözüm. nasılda masum, mutlu ve güven içindeler... Rabbim o güzel yüzlerden gülücüğü hiç eksik etmesin diyorum içimden" demiş birisi...
Malum: Babalar günündeyiz.
Günlere özel yazılar adetim değildir. Bu yazının konusu baba değil. Ama yolu "Baba" dan geçen bir değini.
Başta babam olmak üzere, tüm baba gibi babalara...
Bir kaç baba üzerinden yüreği babası ile dolu olanlara ve yüreği babası ile acıyanlara...
BABA!
1. Babaya dair.
Bir arkadaşla konuşuyoruz. Konu: Baba... Babasını soruyorum. Cevap veriyor:
-"Babam.. hayat yorgunu bir adamdır. Hayatın tozunu genzine kadar çekip, ardından yere tükürmüştür. Gördüm, izledim ve şahidim."
Yaşını soruyorum.
-"48" diyor.
Adını soruyorum:
-"Abuzer" diyor...
sonra ekliyor:
"Çok severim kendisini. Adamın dibidir… İstisnalardan yani."
Ve devam ediyor sözlerine:
-"Babamın bahsi açılınca hep gözlerim dolar. Bak yine oldu. (...)Babam içimi ve benliğimi iliklerime kadar titretebilen tek insandır. Allah’ın kudretinin bir tecellisi olarak görüyorum. Hakikat çarpıyor yüzüme, o yüzden."
Bu sözler üzerine gözlerimin önünden 10’larca baba geçti, tanıdığım. "Ne babalar gördüm" diyebileceğim babalar hem de...
2.Babaya dair.
Nedense aklıma E’nin babası geliyor, ilk. E, çocukluk arkadaşım. Beraber çalıştık. Beraber kovulduk. Beraber büyüdük. Çocukluğumuza dönsem babalarımız birbirine karışıyor. Babasının yanında konuşmazdı. Anne evin tüm sırları ile dolu bir kuyuydu. Herkes o kuyuya sarkıtır kuvasını ve herkes o kuyuya küserdi.
Baba o kuyunun yanında o kuyuya tütün izmaritlerini atan bir adamdı...
3.Babaya dair.
Sonra aklıma Vildan geliyor. Vildan 4 yaşında bir kız. Abisi arkadaşım. Sokaklardan... 15 yıl İstanbul sokaklarında köprü altlarında izbelerde parklarda tiner çeken bir çocuğun babası olmak! Hem de ta Kürdistan’ın bağrında... Ağzında sürekli duası. "Evine gel oğlum" diyen... Bir kaç ay önce öldü! Hastane morgunda son kez sarılıp öptüğümde, babam gibi uğurladım... Oğlu, şimdi esmer teninde hayatı kovalıyor. İlahi el, arkadaşıma "al da baba olmak neymiş gör" dercesine çekti aldı, bu güzel adamı aramızdan..
4.Babaya dair.
Bir başka Baba geliyor gözlerimin önüne... Taksim’de tek başına, yüzlerce kitabın arasında, misafirlerine ağır çaylar yapan, H.
H. kızına aşık bir adam. O tozlu masasında, geceleri oturup kızına mektup yazıyor. Ülkesini anlatıyor. Olanları bitenleri... Kızı 18’ine geldiğinde okuyacak o mektupları... 2028 yılına yazılan mektuplar... "Onu düşünmediğim gün yok. Baba olmayan anlayamaz" diyor hep. Gördüğü işkenceleri anlatıyor mu bilemiyorum. Ama gördüğü güzellikleri anlattığı kesin. Zira evladını güzelliklerle büyütmeyi dert etmiş bir çaba, H.
5.Babaya dair
Başka bir adam geliyor gözlerimin önüne, te Almanya’lardan... Güzel bir ağabey’imizdir kendisi.
Çocuğuyla arkadaş olmuş bir adam. Üniversite okuyan kızı, geleceğe dair hayaller kurar. Kızının ardındaki en büyük volkandır. Ve kızına şöyle söylediğini söylemişti bir gün bana.
Kızım, gitmek istediğin bir yer varsa git. Git, dünyanın en uzağına git. Benim bilmediğim bir yere git. Babanım ben senin. Arkandayım. Git. Evlen orada. Hatta benim bilmediğim bir yerde de öl. Seni kısıtlamıyorum. Sana inanıyorum. Sen benim dostumsun...
6.Babaya dair.
Sonra gözlerimin önüne başka bir kız geliyor. Bir sokak röportajında karşılaşmıştık. “Babam bana hiç iyi davranmıyor” diye sızlanmıştı. Yüzünde yaşama sarılmış bir tebessüm ile. Ne kadar şikayet etse de, babasını seviyor belli… Linkteki videonun 7.dakikası 10.saniyesinde konuşan kız, aslında babasına doyamadan anne olmanın ağırlığını taşımaya çalışıyor, sokaklarda… www.youtube.com/watch?v=_Y6OpwUzPtg
7.Babaya Dair.
Adilmedya.com yazarlarından Emine Arslaner anlatıyor ve diyor ki:
“Arkanda "ben onun evladıyım“ diyerek alnı yukarda gezen çocuklar bıraktığın için.Yaşadığın her mahallede bütün çocukların şekerci dedesi, haksızlığa uğramışların şikayet mercii, işsizlerin ve çaresizlerin umudu olduğun için.Sık sık sevgi ve şefkatle bağrına basarak, sarıp sarmalayarak, yalnızca “senin boynunda duyabildiğimiz o tatlı kokunun genzimize yapışıp kalmasına izin verdiğin için.En dayanılmaz acılar içinde kıvranırken dahi zeka dolu esprilerle çevrendekileri gülümsetmeye devam ettiğin, ömrün boyunca da hep gülümsettiğin, hiç üzmediğin için.”
devamını siz kendiniz okuyun: www.adilmedya.com/tesekkur-ederim-babacigim-h2430.haber
İnsanı gıpta ettirecek öylesine çok baba hikayeleri ile doludur ki etrafımız... 7 baba örneği, sizlerin de şahit olduğunuz nice güzel baba örnekleri ile bütünleşerek, babalığın anlamını ve önemini tahkim edecektir.
Biliyorum ki bu babaları hep de güzel kılan yanlarındaki biricik eşleridir. Onları es geçtiğim sanılmasın. Yoksa babaları baba yapan evlatlarından çok yanlarındaki eşleridir.
Babalık değinisini bir babalık romantizmine dönüştürmek değil, niyetim. Zira güzellikler ve kötülükler iç içe... Güzel babaları kirletmek için pusu atmış bir piyasa var; içinde olduğumuz...
Baba nedir?
Babalık ne demektir? ;
Erkekçi tahakkümün babalık maskesi altında aile ilişkilerinde bir zulüm olarak karşımıza dikilmesinden bahsetmiyorum.
Ben merhametli ve öfkeli babalardan söz ediyorum.
Merhametli: Evlatlarına yabancılaşmamış, kendisinden uzaklaşmamış
Öfkeli: “ Aldırma asrın tağuti söylemlerine*” diyebilecek ve yaşayacak kadar…
Babalık bitiyor mu? Ne hayır ne evet. Kiminde biten, ötekinde başlayandır. Bitirenler, batıranlar ve başlayanlar,taşıyanlar arasında, kimine can katan kiminin canına tak eden bir şeydir; babalık!
Acı çeken bir çocuk, isyanları oynuyor yanımda. Diyor ki:
-"Acı çekmiyor artık babalar."
Neden?:
“Sürü ile acı çekmek, acı çekmemek gibi bir şey. Sürünün terk ettiği hasta bir koyun olmak zor. “ Belki bundan.
Babadan bahseden bir aile uzmanı "Babalık bitiyor" diyor, köşe yazısında.
Bitmek? :
“Neyin bittiğini bilmeden, bitti diyoruz.; neyin başladığını bilmeden başladı diyoruz. Her şeye hakim olan insan kendine hakim değil. Kendi yarattığı boşlukta kayıp insan. İnsanlık ve dünya kayıpların ürünü. Herkes uyanık olmak zorunda, uyku yok. Çünkü kendinden başlayarak herkes güvensizlik içinde. Sırtımızı dayayıp uyuduğumuz insan bizi tedirgin ediyor. Ağzımız ‘acaba’larla dolu, belki’ler tek yardımcımız. Birinden aldığımız şeyi, bir başkasına çok ucuza satabiliyoruz. Duygular, düşünceler mevcut piyasa içinde sürekli müşteri arıyor. Her şeyimiz satılık. Oysaki sen gece boyunca bir rüyadan diğer rüyaya geçip duruyorsun. Sabah uyandığın zaman sırtın sırılsıklam” (Müslüm Yücel)
Hep o iki fragman misali ayetler geçiyor gözlerimin önünden:
Biri Hz.Lokman.(a.s)
Diğeri ise Hz. Yakup!(a.s)
Hz.Lokman, oğluna:
16 - "Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır."
17 - "Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir." (Lokman süresi…)
Ve Sonra Hz. Yakub (a.s)
16. Akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.
17. Ey babamız! dediler, biz yarışmak üzere uzaklaştık; Yusufu eşyamızın yanında bırakmıştık. (Ne yazık ki) onu kurt yemiş! Fakat biz doğru söyleyenler olsak da sen bize inanmazsın.
18. Gömleğinin üstünde sahte bir kan ile geldiler. (Yakub) dedi ki: Bilakis nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) hakkıyla sabretmektir. Anlattığınız karşısında (bana) yardım edecek olan, ancak Allah’tır. (Yusuf Süresi…)
Biri iyiliğin ve kötülüğün hassasiyetinde... Diğeri ise evladına karşı evlatları!
Ve acılarını Rabbine açan bir duruş! Yani acısını silaha dönüştürüp, muhattaplarını yok etmek yerine, içine çekilip, bir umut ile bekleyen bir baba...
Şimdi bir çok baba bunları konuşamıyor. Bir çok baba parayı konuşmak zorunda. Diplomayı konuşmak zorunda. Analar ise evlat yerine işçiler ve memurlar doğurmak zorunda bırakıldılar.
Çocukları dağılmış bir çağ kadar babalarını kaybetmiş bir evlatlar ümmeti’nden bahsediyorum.
Şimdi babaların evlatlığa göz diktiği ve evladına evlatlık yapmaya kalkan babalar dolu ortalık.
Son söz:
Biraz da oğullara ve kızlara!
Onlar da az değildi hani, üzdüler nice zaman babalarını... Kimisi de çok sevindirdi...
Toplumsal onay çerçeveleri içinde ya üzdüler ya da sevindirdiler.
Çocukların gerçek babası toplumsal yargılar oldu ve toplumun onaylamadığı bir evlatlık, öz baba ile ters düştü!
Toplum hem ana hem baba oldu! Ana ve baba maskeli bu zindanlarda çok da birbirimizle tanıştığımız söylenemez.
Zira kim kendisi idi ki gerçekte?
Herkes bir başkası idi aslında...
Elalem ne der’ci analar ve babalar ile elalem görsün’cü evlatlar...
İşte bu yazıdaki ilk baba değinisindeki Ö. arkadaş’ın anlatımı üzerine heveslendim de değindim bu mevzuya. Müteşekkirim baba anlatısına...
Biz birbirimizi çok üzen ama birbiriyle sevinen insanlar olarak babalara dönecek olursam:
Yakından tanıdığım, gıyabında işittiğim tüm güzel babalara...
Evine ekmek götürmeye çalışan- götürebilen-götüremeyen; derdi evlatları olan tüm babalara en içten bir oğul selamı ile...