- 834 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BABACIĞIM” "Bir yanım sensiz büyüdüm"..
“ BABACIĞIM”
“ Bir yanım sensiz büyüdüm”
Sevgili Babacığım;
1959 Yılının sonlarına doğru, henüz ben ana rahmine yeni düşmüşken ilk sillesi gelmiş bedenine azrailin. 1960 yılının baharında sıklaşınca sancıları anamın, çağırmışlar “kılıççılı” ebeyi doğuma. Doğum derken öyle şatafatlı, iki dirhem, bir çekirdek mekanlarda değil, evin böyükce bir bölümünü oluşturan “ahır” da açmışım gözlerimi d...ünyaya. Doğar doğmaz da küçük abdestimi savuru vermişim ebenin suratına olanca hızıyla. Niye beni getirdin dercesine bu kahrolası dünyaya? . Çok değil doğumdan 6 ay sonra birden susmuş köy meydanında iki yerde çalan davul ve zurna. Sonrasında bir feryat köyün bir başından bir başına. Dayanamamış ezgin bedeni babamın feleğin tokatına.
Aklım yettiğinde ilk sorguladığım, gök yüzündeki bulutlar olmuştu, dün gibi hatırlarım. Karataş’ın tepesinde başlayıp da Çataltepe’de son bulan, ve maviden bayaza, beyazdan ateş rengi kızıllığa dönüşen bulutları.Bizleri yaradan sanmışımtım hep çocukça masumluğumla. Yağmur yağarken sessizce ağlardım yaratanın bize cezalandırdığını sanarak. Ve yağan her yağmurda, kopan her fırtınada Çürdük ağacının gövdesine sığınan, ama yine de yaşama tutunamayan körpe danamızı hatırlardım. Ala bir danaydı, bakışları o denli masum, gözleri o denli esir alırcasınaydı .
O günden bu güne yağan her yağmurda, kopan her fırtınada ağlarım. Çok sevdiklerimizi hiç gelmeyecekmişine uzaklıklara yolcu ettiğimizi düşünerek sessizce ağlarım.
Şimdinin küçücücük alanları, çocukken kocaman gelir küçücük bedenimize. İşte öyle bir avlumuz vardı evimizin önünde, Şimdinin küçücüğü, çocukluğumun kocamanı bir avlu. Oyunlarımı genellikle o avluda oynardım. Kimi zaman boyalı bir aşık, kimi zaman nanaç taşı, kimi zaman palamut kozalağı, kimi zaman da ağaçtan yapılmış çomak ile. Bir de sedir vardı oturmak için evimizin önünde. Anamm o sedirde, yanında koru-komşu ve eltisi olurdu genellikle. Yamaçdaki mezarlıktan ayırmazdı gözlerini neredeyse . Bakar, bakar ve sürekli ağlardı sessizce. Sonra ben durumu fark edip yanına yaklaştığımda üzgünce, Siliverirdi gözlerinin yaşını entaresinin ucuyala, hissettirmeden çocukca sezgilerime. Duygularımı gizlemeyi o gün öğrendim belkide. Haykırarak söyleyemedim canımdan çok sevdiklerime “seni çok seviyorum” diye. Gözlerimle söylemeye alıştım sevgimi tüm sevdiklerime.
Almanya’dan, Adana’dan, Mersin’den babaları gelirdi izine arkadaşlarımın. Görmediğimiz oyuncaklar getirirlerdi. Hepsi de, renk, renk, çeşit çeşit oyuncaklar. Yeni yeni elbiseler giyerlerdi.H iç kıskanmadım arkadaşlarımı. Ama bir yanım eksikti. Tutarken babaları arkadaşlarımın elini.
Eksik kalan yanımla, sensizliğimle büyüdüm baba. . Yüzünü hiç görmedim ama sürekli rüyalarımda gördüm. Ellerini tutamadan büyüdüm baba.. Tutamadan ellerini...
Babacığım;
Bu satırları sana 53 yaşımın çocuklğuyla yazıyorum. Ve artık ben de bir babayım. Adında bir oğlum var. Veysel Eren 24 yaşında. Bir oğlum da yoldaşımın adında , Cumhur Anıl, 26 küsür yaşında. Her ikisi de zıpkın gibi delikanlı, söz yerindeyse kanlarının deli çağı. Bir yanım sensiz büyüdüm. Belki de baba demeyi bilmediğimden, baba olmayı beceremedim. Özür dilerim..
Hasan ERKILIÇ
Ankara, 17 Haziran’2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.