- 1191 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
SEHER VAKTİ
Uzak tepelerden gün ağır adımlarla çıkarken hüzmeleriyle önce evlerin çatılarına selam bırakırdı. Kuşları sinesindeki dallarda uyutan çınarın yapraklarında çiğ taneleri parlamaya başlardı.
Güneşin uyanışı için kuşlar en güzel şarkılarını uçarak söylerken evlerin kapalı olan gözkapaklarındaki perdeler bir bir açılmaya başlardı.Dağların başına taç olan güneş tüm heybetiyle yeryüzüne bakarken karanlıklar kendi uykusuna yorgan olacak başka bir yarım küreye çekilmeye başlardı.
Daha bir kaç saat önce tenhalığın kalabalıkça gezindiği sokaklar çöpçülerin süpürgeleriyle ve uyanan kuşarla tenhalığını yitirmeye başlıyordu.
Tenhalığın tek şahidi penceresinin perdesini açık bırakan uyumayan, gözleriyle şehrin ateş böceği gibi yanım sönen lambalarını izleyen o şaireydi.Yorgun gözlerle seher vakti esen yeli penceresinden içeri süzülürken ciğerlerinin son zerresine kadar sabahı içine çekmişti.
Bir yandan küçük serçelerin şarkısını dinlerken bir yandan uzaktan uçan bir garyı bile izlemişti.Bir anda bu şehri katleden katiller aklına geldiğinden birden bire içinden seslenmişti merhametiyle.
Ey katiller..! öldürdüğünüz ölümlülerin ölümleri sizi ölmelerden kurtaracak mı söyleyin bana.. ! derken tireyen dudaklarına güneşin ilk izleri bir ruj çalmıştı. Şaire açık penceresinden giren rüzgarın saçlarınında perdeler gibi kımıldadığını hissettiğinde aklına hatıraları geldi.
Daldı bir denize ufkun ötesine salarken düşüncelerini, takvim aralarındaki eskiyen şiirlerine baktı. O an gözlerinde bir giğ tanesiyle gülümsedi. Elini saçlarına götürüp nemli gözlerle eski şiirlerine bakarken bir kez daha hatıralarını yaşadı.
Oysa bu gece içinde yeni büyüttüğü bir şiiri yazacaktı.Unutamadıklarına dair yaşadıklarına dair gelmeseydşi eğer o sarı sayfadaki o şiir.
Derin bir nefes daha çekti tarihi silinmiş şiirini koyup dizlerinin üzerine sevdi, saçlarını tarar gibi.Kokladı eski bir sayfanın içine sinmiş şiirindeki dizeleri.Öptü sol yanına götürdü.
İşte o an beşik olsaydı sallayacaktı o elindeki kağıda yazılı olanları. Ninni olmasada onun yerine hatıralarına takılı kalan şarkı takıldı diline.Deniz kokuyordu yosun kokuyordu dalga dalga diline çarpıyordu şiir ve zaman.
Bir sonbaharda konuyordu üşüyen bir martı çatısına.Herhangi bir haziranda kış dalgalarına karşı sığınmacıydı oysa.
Girdiği dar mutfağı sadece cezvesine geniş gelirken bu şehre dar gelen bir duygu papatya gibi dışarda gizliden batlıyordu. Şehri sarıyordu içine sakladığı duygular.Her birinde bir hatıra...
şehrin tüm yüksek duvarlarına sevgiye dair sloganlar yazıyordu şiirsel.Kimsenin bilmediği bir lisandaki görünmeyen yazılardı bunlar.Sadece anlaya bilenlerin okuyabileceği. büyüklükteydi.
Akşam barikatlarını açmış gözlerden bir yudum kahvenin kokusu seherin ılıklığına karışışıyordu. Bir yudumluk boğaz akışındaki kahve ıslatırken kırk yıllık eski izleri.
O gözlerinde ıslanıyordu damlasını gözlerinden başkasının bilmediği bir sabahta.
İlk göz damlası öpüçüğünü kondururken eski şiirine gülümsedi şaire.Oysa eski güzelliklerin ayak izleri onda ne baharlar açtırmıştı.Yoksa yazabilir miydi bu güzel şiirleri. Her yazışta bir bahar goncası ekiyordu bu onu biliyordu.
Herkesin bilmediği büyük bir kentin küçük bir penceresinden bakan yüreği okyanus olan oydu.Bakışalarını çevirdiğinde salona, salon gözlerindekileri dinledi gizliden konuştular.Duvarlardan şiir dinletileri yayıldı şairenin uzun saçlarına okşadı kulaklarını.
Kulakları oysa kendi sesini dinlerken gizliden pencere kenarına konmuş bir serçede dinledi onun şiirlerini.Şehir halen derin uykularındayken, şiir açık pencerelerden salındı uykusundakileri kaldırırken.Sonrasında çoğul bir ezan sesi duylumaya başlamıştı peş peşe....
Şaire son kes şiirini okuyup yürüdü doğan güneş gibi ağır adımlarla yatak odasına.Girerken yatağına sol yanındaki boş duran yastığın üzerine sarılıp yorgun gözlerle uyudu bir seher vakti.
Son kez şiirini bir kez daha koklayıp sarıldı kağıda yorgansız uyudu, gece kaçışırken sabahlardan.Şimdi şiirle birlikte bir tenhalık vardı odalarında dışarıda onlara inat bir kalabalık...Güneş sabah dinlediği şiirden memnun salındı öylesine gökyüzünde ve şaire düşlerinde gördü yazdıklarının derininde...
klavye yordu yine...bu bir esinleme saygı duyduğum birinin yazısından...
YORUMLAR
DİLEK YILDIZI
İnsanı; hayat ve ölüm arasındaki o keskin çizgide
umudun mavi rengi
hayallerin, tan yeri aydınlığı pembesi
ve geçmişin gri sülieti tutar...
zaman zaman renkler birbirine karışır ve ebruli bir hal alır yaşamak işte o vakit gitmek ve kalmak arasında asılı kalır bakışlar...
eski tanıdık bir türkünün sesi alıp götürür seni geçmişin arka bahçesine
ve rüzgârın kanat seslerinde uçuşan rayiha hatırlatır unutulmuş ya da unutulmaya yüz tutmuş simaları...
yaşamaktır bunun adı ve tabiiki ölmek...
ister ölü canlar cennetinde, ister yeryüzü cennet ve cehenneminde...
damla damla düşer akkağıtlara yaşanmışlığa ve yaşanacaklara dair sözler
çünkü; topraktır her insanın mayası ne çok benzeriz biz birbirimize...
Sevgi Saygımla değerli kalem
DİLEK YILDIZI
Mükemmel bir yazıydı okuduğum..çiğ damlası gibi idi anlatım ...berrak billur ..kutlarım
kaleme yön veren aklınıza sağlık
DİLEK YILDIZI
tebrıkler Deniz yıldızı...
Bir yudumluk boğaz akışındaki kahve ıslatırken kırk yıllık eski izleri.
Güzeldi satırlar. saygımlasın...
DİLEK YILDIZI
Teşekkürler....saygımla.....