- 1394 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
Şubat'tı ve aşk çiseliyordu
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bazı hikayelerin adı hiç olmamalı...
Seninle rastlantımızda tıpkı öyle olmuştu…
Yağmurlu bir gün ortasında karşılaşmıştı gözlerimiz. Kışın belki de kendini en yalnız hissettiği, kuytu zamanların birinde, sararmış bir maske vardı yüzümüzde.
Zaman sadece ilk kez durmuştu o gün.
Gün ilk kez gülümsemiş ve ağlamıştı ikindiden sonra.Nereden mi biliyorum?
Çünkü ağlarken omuzlarıma yaslamıştı başını…
Şubattı ve soğuktu. Kar mevsimi, tüm beyaz soğukluğunu üflüyordu evrene. Çıplak kiremitlerin ve ağaçların mahremiyetini geçici de olsa örtüyordu.
Joêlla, koltuğunun altına sıkıştırdığı gazete ve yarısı ıslanmış kibrit kutusunu sıkıca tutmuş eve doğru gidiyordu. Ayaklarında siyah postalları ile önüne çıkıp engellemek isteyen karları basarak sindiriyordu. Başında kırmızı yünden örülmüş başlığı ve arkasında fark ettirmeden yürüyen bir gölge, uzaktan uzağa takip ediyordu. Beyaz bulutların üzerine düşen siyah bakışlarıyla…
Mavi bir kapıdan içeriye girdiğinde epey karanlık olmuş, evin içinde göz gözü görmüyordu. Kolunun altındaki gazeteleri bir kenara bırakıp, paltosunu çıkardı. El yordamıyla pencerenin kenarında duran şamdanda ki yarım mum parçasını, elindeki kibrit ile yakmaya çalıştı. İlk deneme başarısızdı. Çünkü kibrit ıslaktı. Sonra bir daha, bir daha derken, en sonunda yaktı mumun açık mavi gözlerini...
Karanlık oda loş bir hal aldı. Odanın içindeki eşyalar yavaş yavaş belirmeye başladı. Genişçe olan pencerenin iç yüzeyindeki minderin üzerine oturdu. Sırtına başka bir yastık koydu. Açık olan perdeleri iyice kenara alıp, şehrin uzaktan parlayan ışıklarına baktı. Üşüdüğünü hissetti. Kenarda duran battaniyeyi alıp dizlerine, yeşil şalını da omuzlarına örttü. İki gündür aralıksız yağan kar nihayet durmuştu. Dingin bir hava insana huzur veriyordu. Hiç bir yer kardan görünmüyordu. Eğer birkaç gün daha yağmış olsaydı; yollar iyice kapanacaktı. Bahçede ki ağaçlarda hiç kıpırdamadan oturuyordu kar yığınları. Ağacın şekline göre giyinmişlerdi. Sanki ağaç ile birlikte dünyaya gelmişler, yıllarca bu şekilde yaşamışlar, hiç ayrılmamışlardı. Her mevsim birlikteymişler gibi sıkı sıkıya kenetlenmişlerdi...
Karnının acıktığını hissetti. Kalkmaya üşeniyordu. Midesinden gelen sesler rahatsız etmeye başlayınca kalkıp mutfağa yöneldi. Geçmekte olan sobaya bir iki tane kalın odun attı. Tezgahın üzerindeki poşetten çıkardığı ekmeğin ucundan koparıp, arasına peynir koyup yemeye başladı. Sobanın üzerine kahve için bir kap ile su koydu….Tekrar yerine geçerken, yatağının baş ucunda duran kitabını gördü. İki gündür ihmal ediyordu. Kitabı alıp pencerenin önündeki yerine geçti.
Sıkıca tutuyordu kitabı.Sanki bir hazine vardı içinde.
Başını kışın koynunda üşümüş cama yasladı. Bedeni buradaydı ama, bakışı yüreğinin olduğu yere doğru yürümeye başlamıştı bile…
**
Kapı açıldığında çok şaşırmıştı Joêlla. Gece rüyasında gördüğü adam tam karşısındaydı.
-Merhaba
-Merhaba
Bir kelime bazen bir çok açılması güç kapının anahtarıdır. Sadece dilde çevriliş şekli farklıdır, ya da karşı tarafın algılayışı…
Elini ayağını nereye koyacağını bilemedi. Tezgahın arkasında verilen siparişleri paketlemiş götürmesi için Karl’a uzattı:.
-Adresleri üzerinde yazıyor. Geç kalma saat: 13.30 kadar yerlerine ulaşmalı. Önce Madam Elizabeth’in paketini ulaştır. Kadının torunları gelecek bugün. Sonra da diğer paketi götür. Bu yeni taşınan adı neydi? Ha mösyö Francesco’nun ilk siparişi.Postahanenin karşısında, otuz yedi numaralı ev… Unutma tamam mı? Ayrıca hemen geriye gel. Başka siparişler olursa geç kalmasın."
-Tamam. Unutmam Matmazel Joêlla. Çabuk gelemeye çalışırım."
Karl, henüz iki aydır bu pastanede çalışıyordu ama herkesin tahmininden çok önce işe uyum sağlamış, herkesin güvenini kazanmıştı.Buradan aldığı para ile hasta annesinin ilaçlarını alıyor, küçük kardeşi Maria’nın okul masrafını karşılıyor yeni oyuncaklar ve elbiseler aldıkça mutlu oluyordu. Babası geçen yıl veremden ölmüş, tüm yük onun omuzlarına binmişti. Lacivert paltosunun şapkasını başına kapatıp, yağmurda ıslanmamak için kendini korumaya almış, hızlı adımlarla siparişleri yerlerine yetiştirmek için aceleyle çıkmıştı.
Joêlla, az evvel içeriye giren şık giyimli bayın bulunduğu masaya doğru ilerledi. Dizlerine kadar uzun, gri çizgileri olan siyah bir ceketi vardı. Ayağındaki çizmeler ise yarısına kadar çamurlanmış, ancak baldırlarını kapatıyordu. Beyaz gömleği ve yüzünü kapatan şapkasıyla farklı bir havası vardı.Kasabadan olmadığı belliydi. Çünkü daha önce hiç görmemişti.
Tam karşısında durup, menüyü inceleyen adamın parmağındaki yüzük dikkatini çekti.
Gümüş bir yüzük ve içinde mavi bir taş vardı.Ama gün ışığında renk değiştiriyor bazen, yeşil bazen turuncu ile turkuvaz mavisi oluyor insanın gözlerini esir alıyordu.
Menüyü masanın üzerine bırakıp, ellerini birbirine kenetleyen adamın bir şey söylemek için boğazını temizlemesinden sonra gözlerini ancak çekebildi yüzüğün üzerinden. Önlüğünün cebinden çıkardığı not defteri ve kalemi çıkarıp siparişleri yazmak için adamın gözlerini görebileceği şekilde eğildi:
-Buyurun bayım.Ne arzu etmiştiniz?
-Bir kahve ve meyveli kek, lütfen.
Konuşmasındaki dinginlik , ses tonunda ki önemsemezlik Joêlla’yı şaşırtmıştı. Gözlerini tam görememiş olmanın verdiği merakla kahveyi ve keki çabucak hazırlayıp masaya dönmeyi ve kim olduğuyla ilgili sorular sormayı kafasında tasarladı.
Elindeki tepsiyi götürürken heyecanlandığını, kalbinin hızlı hızlı attığını hissetti.
Masaya yaklaştığında, tepsideki kahve fincanı ve kek tabağını adamın önüne koydu. Peçete, çatal ve bıçağı düzgün biçimde koyduktan sonra bir adım geriye çekildi.
Sıcak kahveden süzülen buharın kokusu adamı cezbetmiş olacak ki sokağa bakan pencereden başını çevirip karıştırdığı fincandan kahvesini yudumlamaya başlamıştı.
Joêlla’nın orada olduğunu hissetmemiş gözleri yağmurla beraber buğulanmıştı.
Joêlla usulca eğilip:
-Başka istediğiniz bir şey var mı bayım?
Genç adam başının üzerindeki şapkasını geriye doğru itip uzun, siyah kirpikli bakışlarıyla karşısındaki genç kadının yüzüne bakıp:
-Hayır.Teşekkür ederim. Bunlar yeterli” deyip kahvesinden bir yudum daha almıştı.
-Sizi daha önce bu kasaba da görmemiştim. Yabancısınız, sanırım?
Masanın ayaklarına yakın bıraktığı siyah bavulunu biraz daha ileriye almıştı, eliyle.
Ya birini görmeye gelmişti. Ya da bir iş için geçici gelmiş olmalıydı. Hem giyimi hem konuşması bu kasaba için çok fazlaydı. Şapkasını çıkarıp masanın üzerine bıraktı. Saçları çok uzun değildi. Dalgalı ve siyahtı. Burun hatları ise bir erkekte olabilecek kadar muntazam ve düzgündü. Sağ yanağında büyükçe bir beni vardı. Dudağının üst kıvrımlarının hatları belli ve kalındı. Sol yüzünde ince bir kesik izi vardı. Eski değildi. Yeni de değildi. Belli ki birkaç ay evvel olmuştu. Elleri uzun ve parmakları kemikliydi. Şimdiye kadar hiçbir adamı bu şekilde incelememişti, Joêlla. Buna kendisi de anlam veremiyordu.
İstediği sorulara cevap alamayacağını anlayınca, tezgahın arkasında yarım kalan işlerine devam etmek için küçük ve isteksiz adımlarla yürümeye başladı…
Bulaşıklar bitmiş, sıra tabakları kurulama işine gelmişti.
Tek tek kuruladığı tabaklarla ilgilenen Joêlla, tezgahın yanına gelen adamın çizmelerinden yükselen topuk seslerini bile duymamıştı.
-Küçük hanım, borcum ne kadar?
Alnından süzülen birkaç damla ter burnuna doğru süzülürken, bukle bukle kumral saçlarını sağ elinin tersiyle geriye atıp genç adama baktı.
Gece rüyasında gördüğü yüz tam karşısında duruyordu. Gözlerinin rengini o ana kadar fark etmemişti. Koyu kahveydi ve içinde daha açık renk kahvelerden oluşan benekler vardı. Üzerinde ise hafif bir zambak kokusu …Elini cebine atıp çıkardığı parayı tezgahın üzerine koydu. Sağ elinde olan şapkasını, avuçlarının ortasında tutarak başına koydu. Geriye dönüp, eğilerek masanın yanında duran bavulunu almış ilerlerken, durdu ve yavaşça döndü:
-Buralarda kalabileceğim bir otel var mı?
Demek burada, bu kasabada kalacaktı. Gözleri az önceki gibi ciddi bakmıyordu. Biraz kaygılı biraz düşünceliydi. Gözlerinin içi acımış gibi nemlenmişti.
-Pastaneden çıkınca hemen solda bir tane var.Temiz ve ucuzdur.
Elini omuzu ile şapkasının arasında havada bırakıp , selam verdikten sonra kapıyı açıp gitti. Joêlla, arkasından baktığında, hala yağmur yağıyordu.
Gece hayli ilerlemiş, kar yeniden yağmaya başlamıştı. Mum bitmiş ağır, kavruk kokusunu odaya üflemiş, sobada neredeyse sönmüştü. Elinde tuttuğu kahve fincanı soğumuş, omuzlarında duran yeşil şal yan tarafa minderin üzerine düşmüştü…
Bakışlarını pencereden dışarıya attı. Her düşen kar tanesinin üzerinde oturuyor yere düştükçe bir diğerine geçiş yapıyordu. Ümitsiz kaldığının ama içinde bir yerlerde çoğalan umudunun hiç bitmediğini düşünüyor buna rağmen karamsarlıktan kurtulamıyordu.
“Bu gece de gelmeyecek” diye düşündü
“Her gece olduğu gibi”
Oysa bilmiyordu. Beklediğinin her daim ona bir nefes kadar yakın olduğunu…
...
...
YORUMLAR
“Gün ilk kez gülümsemiş ve ağlamıştı ikindiden sonra. “
İsimlere bakınca Joella, Karl, Francesco, Elizabeth, Maria öykünün bilinen tüm kahramanları hep yabancı. O kadar yabancı ki Joella’nın “e” sinin şapkası bilem var. (Bknz “Joêlla”)
İsimlerden aldığımız ipuçlarından anladığımız kadarı ile bu çiseleme olayı bir Frenkistan ilinde vuku buluyor muhtemelen. Benim kafama takılan yukarıdaki cümlede kullanılan “ikindi” kelimesi.
Türk Dil Kurumu Büyük Sözlükte belirli vakitleri ifade eden “kuşluk, ikindi, yatsı” gibi terimlerin Frenk kültüründe bir yeri veya Büyük Frenkçe Sözlüğünde bir karşılığı varmola acep?
Şu Frenk milleti de bir acayip yani Şubatta aşk mı çiseler allasen, hani Eylül olsa neyse de.:- )
Şaka, şaka
Tebrikler, selamlar, saygılar
Ülviye Yaldızlıı
Biraz oralardan, biraz buralardan dilimizin döndüğünce yazmaya çalıştık
Var olasınız
Hürmetle
Ülviye Yaldızlıı
Öptüm güzel yüreğinden:)
Çok sadece ve akıcı ...
Ve maharet isteyen bir yazı olmuş.
Ben yazamam böyle yazılar mesela.
hani bi karikatür var kadın adama diyor ki "Çocuklarımın babası olur musun?" adam " ben dayanamam gülerim ama " diyor . İşte ben de dayanamam gülerim..
Bir de yabancı İsimler zor geliyor bana.
onun için yazanları hayranlıkla okuyorum.
Zor yabancı isim demek yabancı mekan demek..
diğer isimler de aynı zaman ve bölgeden olacak..
bölge isimlere uygun.
Ooo zor valla.
Zoru başaranı da tebrik etmek llazım.
Selam saygı ve tebriklerimle.
Ülviye Yaldızlıı
Ömrüne bin bereket
Her vakit hürmet ile
İki gün siteye girmedim, neler kaçırdım.
Lirik bir öykü okuttun bize. Çok beğendim. Yerinde bir seçim olmuş.
Kutluyorum canım benim.
Sevgiler.
Ülviye Yaldızlıı
Sevgiyle öpüyorum yüreğinden
bazen beklediğimiz halde gelmeyenlerin soluklarındaki destan-ı tılsım ırmağıdır yaşam!...
tebriklerim gönül dolusu Sevgili Hürrem...
Ülviye Yaldızlıı
Var ol mavi ışığım