- 1003 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DÜŞ YORGUNLARI
DÜŞ YORGUNLARI
Gecenin dili çözülmüş gibiydi yağmurda.Karanlıklar bütün diyeceklerini demişti.Yol kıyısındaki bulanık sular ya akmıyor ya da ne yana aktığı belli olmuyordu.Yağmur damlalarının şiddetiyle papatyaların taç yaprakları kapanmış bir şemsiyeyi andırıyordu.Muhtemelen bir fırtına yaşanmıştı yağmurdan önce.Her şeyi talan eden ve birbirine katan bir fırtına.
_Senin ne dediğini anlamadım ki,dedi.
Sesi yükselmişti.Konuşuyor muydu yoksa cümleler aklından mı geçiyordu,bunun pek de ayırdında değildi.Biraz şaşkın biraz da soran gözlerle etrafına bakındı.Kimse yokmuş gibi davranıyordu ama yalnız değildi.Son zamanlarda etrafındaki kişilerin sayısı sürekli artıyordu.Afife’nin sesi bir homurtuyu andırıyor; ne söylediği de doğru dürüst anlaşılmıyordu.Yine ağzını açıp gözünü yummuştu.Diline, aklına ne gelirse söylüyordu.Söylediklerinin pek çoğuna kendisi de tanık olmuş olmasına rağmen Afife bir hayalden söz eder gibiydi.Arkada üç beş mumun aydınlattığı perdede renkli hayaller ışığın etkisiyle bir beliriyor bir kayboluyordu.
Yer ve zaman kavramı tamamıyla silinmişti.Ak ve kara birbirine karışmış gibiydi.
_Benim size hıncım yok.Yok vallahi yok.Bunu sen de biliyorsun.Size niye kötülük edeyim a evladım.Bir tanem.Bilmez misin sana dayanamam.Kıyamam sana.A iki gözüm beni dinle.Sen o kadar zaman uğramayınca kendi kendime dedim.’Anası olacak densiz izin vermiyordur, diye.Gitme, geçme diyordur o bunağın kapısından.Bırak ne hali varsa görsün.Ele güne muhtaç olsun, el açsın namerde.Beklesin görsün; iki insan çalar mı kapısını.Ah..Ah..
-Bilmez misin oğul.Sen bilmez misin?.
Afife uzun zaman biriktirdiklerini sayıp dökmeye başlamıştı.Bu söyledikleri henüz başlangıç bile sayılmazdı.Kim bilir neleden söz edecekti.Malatya’daki dayısı Hüsrev’in son zamanlarda yaşadıklarından yola çıkarak çocukluk yıllarındaki anılarıyla oluşturduğu yeni öykülerden Hüsrev’in bir gün elinde maşayla ardından deli gibi koşmasından kim bilir kaçıncı defa yeni başlangıçlar yeni sonlar uydurarak anlatacaktı.Yengesi Netice’nin düğünündeki hallerinden, babasını yıllar sonra kapıda görünce bayılıp yere yığılmasından..Torunları Neşe ve Hacer’den.Mahallenin bakkalını, sütçüsünü, çöpçüsünü,delisini her şeyi yeniden ilk defa anlatıyormuş gibi anlatacaktı.Her öyküde ya isimler ya yerler ya da olaylar bilindik olacaktı.Ama asla eski bir öykü olmayacaktı.Bazı kişilerden bu vesileyle şikayet edecekti; bazılarına beddua ve nadir olarak da dua..bu arada yaşadıkları suya kanmış bir topraktan sızar gibi kirpiklerine birikecekti..
Böylelikle giriş faslı tamamlanmış olacaktı.Asıl bundan sonrasını dinlemek; Afife’nin gözlerine bakmak zordu..
-Hepinizin benimle hesabı var.Gidenler bile defterini kapatmadı benimle.Giden onlar kalan ben değil miyim?.Ah..Bir ölebilsem.Bir ölebilsem.ama kolay mı ölüm.Gel deyince geliyor,
git deyince gidiyor mu
-Afife Afifeciğim.Ne olur üzme kendini bu kadar.Sen canımızsın ,sultanımızsın bizim.Bilmez misin sen üzülürsen biz rahat nefes alabilir miyiz?
Kerem eğilip yanaklarını avuçları içine aldı.Şaşkınlık sırası Kerem’deydi.Afife’nin yanakları buz gibiydi.İrkildi.Bir şeyler mi oluyordu?.Bir iki adım atıp pencerenin önünde durdu.Tedirginliğini Afife hissetsin istemiyordu.
-Tamam Afifefciğim sakin ol sen.Bak ben buradayım.Annemi takma kafana.Bilirsin eskiden beri öyledir o. Söylenir durur.Sen de bütün herşeyi yeni öğreniyormuş gibi davranmıyor musun?.Bir şeyler atıştıralım en iyisi.Bu senin de tadınıı kaçırdı benim de.
Kerem biraz dalgın ve düşünceli mutfağa yöneldi.Dolabın kapısını açarken Afife’nin yüzünün soğukluğu tekrar eline değmiş gibi hissetti.Ürperdi.Kim bilir kaçıncı defa yıkanıp dolaba kaldırılmış elma ve havuçları birer ikişer tabağa koydu.Havuçların uç kısımları buruşup ufalmış çürümüş yer yer siyash çizgiler oluşmuştu.Eline aldığı bir bıçakla havuçların buruşuk kısımlarını kesti.Çürüklerini temizledi.Oldukça küçülmüşlerdi.Sıra elmalardaydı.Neyse ki onlarda çürük yoktu.Sadece buruşmuşlardı.Saplarını koparıp tekrar tabağa yerleştirdi.
-Biraz ye bakalım.Afife Sultan.
Afife göz ucuyla tabağa baktı.Bu gün tüm iştahsızlığı üzerindeydi.Sabah kahvaltıda yarım dilim ekmeği bitirene kadar canı çıkmıştı.Küçücük bir lokma ağğzında büyüdükçe büyüyordu.
-Sen ye evlat.Ben sonra yerim,dedi.
Bir kaç adım atıp pencereye yaklaştı.Kuşluk vaktinin rehaveti çökmüştü etrafa.Kuşların sesi cılızlaşmış,rüzgar durmuştu.Yıllar öncesinin Afife’si o deli dolu inatçı kadını da dinginleşmiş; her şeye rıza gösterir bir tavır takınmıştı.Pencerenin önünde bir hayal gibiydi.Uzun saçları seyrekleşmiş uçları iyice azalmıştı.Yine de omuzlarından aşağıya dökülen bu saçlar beyaz köpükleriyle sapsarı kumlarla dolu bir kumsalı yalayan dalgalar gibiydi.Geçmiş zamanın tüm gelgitleri saçlarındaydı.Kerem’in hayranlık dolu bakışları birdenbire sönüverdi.Sağ kulağının ardında kalan bölüm bomboştu.Nerdeyse bir tek tel bile yoktu.Acaba saçları mı dökülüyordu.Yoksa..Yoksa..Aklına gelen düşünceyi çarçabuk zihninden uzaklaştırdı.Afife’nin son zamanlarda biraz çenesi düşmüştü ama hepsi o kadar..Başka bişey yoktu.Ne olabilirdi ki..
İçini ezen yüreğini titreten şeyi konuşmaya korkuyordu.Doğru anlaşılmak bazan ne kadar zordu.Ya da kendini doğru ifade edebilmek..Kerem karmakarışık düşüncelerle:
-Afife, çıkıyorum ben, dedi.Bir isteğin varsa dönüşte Mehmet Efendiye uğrar alırım.
Afife’den bu söze bir karşılık gelmedi.Kerem kapının ardında her zaman kendini hazır bekleyen çantayı aldı.Ayakkabılarını ardına basarak giydi.Hızla kapıyı çekti.Sanki bir şeyler yarım kalmıştı da bitirmeye vakti olmayacaktı.İkişer ikişer merdivenleri inerken bahçe kapısındaki kalabalık gözüne ilişti.Ne vardı acaba?..Çok merak etmesine rağmen orada durup gevezelik edecek vakti yoktu.Zaten yeterince gecikmişti.
Kerem kapıya ulaştığında Osman efendi arabayı çalıştırıyordu.Kerem’in acelesini farkedince arabanın camını indirip başını uzattı;
-Gideceğiniz yere bırakayım sizi Kerem Bey ,dedi.
Ufacık bir şeylerin yolunda gitmesi Kerem’i memnun etmişti; gülümseyerek başını salladı.
-Olur, çok teşekkür ederim, dedi .Aslında sizi de yolunuzdan alıkoymak istemem ama acelem var ..
Kerem sabahtan beri olanları ardında bırakıp yoluna devam ederken Afife’nin hayali pencerenin önünden çoktan silinmişti.
11/06/2012
ÖDEMİŞ