Gün Gelir Çınar'da Devrilir ( Babama Ali Usta'ya)
Göçüp gittin!
Gün gelir Çınar’da devrilir deyip! Kaç yıl oldu yoksun Küçük odamızın o büyük minderinde oturmayalı kaç zaman oldu Bu gece öğrendim minderine bakınca odamızın ne kadar büyük olduğunu! Gittin Hem de ansızın hesapta yoktu bu olmayış. Sırtımın dağa yaslanan yanı nasıl boşluğa düştü öyle Hapsolan bir genç gibi kelepçeli baktım ardından, Mahkeme sonrası ağlayışlara takılan sevgililerden arta kalan gözlerimle... Nasıl gidersin böyle Allah’ın kışında Bizi nasıl böyle soğukta bırakırsın Diye ne çok kızmıştım sana Ali Usta. Daha paketinde onca cigara varken nasıl gidersin Tütünü bırakmasaydın keşke Sarsaydın yine nasırlı ellerinin parmaklarıyla, Ben yine aşırsaydım tabakandan Sen sanki anlamamış, bilmemiş gibi davransaydın yine Gittin yaşamak bu kadar deyip... Kimden sıkıldın ki Hayatın kendisinden mi Görüyor musun baba Yağmur yine eski yağmur Yine ıslatıyor sokaklarımızı Toprak damlı evler kalmadı ama Hiç bir odaya bir damlası düşmüyor eskisi gibi Kış yine eski kış değişmedi hiç Ne beter kar olurdu damımız Hatırlar mısın ne çok ağırdı kar kürekleri Çoraptan eldivenlerimi baba. Başparmağım içinden çıkmıştı, Ne çok gülmüştük anamın kaçak çayında yudumlarken akşamı, Gaz lambamızın aynasından yansıyan gölgelerimizle, Çorabımdaki haylaz parmağıma. Ve odun sobamızın çürümüş kapağından yansıyan alevin ışığını izleyip tavanda; Beter kışlar ne çok üşürdü gülüşmelerimizin ateşiyle... Sen, elma portakal getirirdin akşamları kahve dönüşlerinden ağır adımlarla. Kan portakalını severdim bilirdin Bir oğlun ben değildin oysa. Ayak izlerin kalırdı akşamdan, birde radyomuzda arkası yarınlar. Elmaların kabuğunu koparmadan soyardım, Bir beze sarıp yastığımın dibine koyup uykuya dalardım. Şimdi hangi elma gelse avuçlarıma kopuyor kabuğu kendiliğinden... Yastığımın altında elmanın izi... Sabah erkenden uyanıp adımlardım adımlarını, tüm çocukluğumla zıplayarak Sokağımızda hala kar Ayak izlerin nerde baba Sen gittikten sonra bile mevsimler hiç değişmedi buralarda. Güneş Temmuzda aynı güneş Yıldızlar yine aynı, bir kaybolup bir çıkıyorlar ortaya. Gülümseyerek izliyorum yatağıma sırt üstü uzanıp Kaydığında biri, içimden yine bir şeyler tutuyorum Sıkıca avuçlayıp yüreğimle... Sabahları erkenci horozlar ötüyor yine, Fatma teyze kapısının önünü temizliyor her sabah söylenerek. Bir telaş başlıyor kentin kaldırımlarında adım adım. Terleyen alnını silip yine çalışıyor işçiler, Çocuklar hala okullarında teneffüs aşkları yaşıyor Caddelerden taşıyor insanlar, Kimisi sen gibi ekmek peşinde koşarken kan ter içinde; Kimisi bir oruspunun oynak kalçalarına takılıyor Gördün mü Gittinde ne oldu Vay Ali Usta Çocukluğumdaki ayaklı bankam Gençliğimde harçlık istemeye utandığım Kır saçlı yorgun adam. Yaşadığın hayattan değil meraktan soruyorum Zamansız değil miydi sence de gidişin Her şey nasıl bitiyor, Biten bir daha olmuyor’u artık daha iyi anlıyorum. Bir boşluğun beni kucaklamasını bilmiyor kimse Gece horlamaların salondan balkona taşmıyor Mahalleli bile biliyor artık olmadığını Kimselerin sormadığından anlıyor aklım, Ve birde olmayan elbiselerindeki olmayan kokunu göremediğimden. Biliyor musun bazen alıyorum şu belalı başımı gecenin bir yarısı Düşünüyorum da Baba Şimdiye dek hiç bir sırrını paylaşmamışsın Cebinde kalmamış metelik Başın öne, gözlerin yere değmemiş lakin. Hastalandın belkide gizli gizli Kimseler bilmedi, tabip demedin bir kere İçinde kahır olmuş, İçinde yara olmuş, sonra kalbin durmuş Ve sonra kalbim durmuş... Evimiz sallandı iki dünya arası gidişinle, Yaşamak bilmecesi çözülemiyor biliyorum. Başımı hiç yaslamadığım omzunun olmamışlıgıyla kanıyor yanakları pencereden bakarken gümüş saçlı Anamın. Ara ara söyleniyor kendi kendine Zeynon, Zor geliyor ona da, evinin direği sökülüp alınmış gibi Damı başına yıkılmış gibi bazen başını tutuyor Arada ağlıyor, entarisiyle siliyor gözlerini... Gözleri arıyor bir şeyleri biliyorum, İzin duruyor gözlerinde Kalmadı sanma senden bir iz Koca Çınar Ayağı kırık bir karıncanın aksak yürüyüşü gibi adımlarımız, Ormanın tüm ağaçlarına küsmüş kalbi buruk bir dal oldu kollarımız, Ki elimiz kolumuz sendin Ali Usta Sanki kışın parkasız kaldım, Mavi atkın, ya oda olmasa Atkını neden almadınki Üzerinde yorganın toprak mıdır Beynime yerleşen başı kör bir mermiydi aslında gidişin, Bitmez ki ölümler her vurulduğunda. Saklayamıyoruz acıyan yüzümüzün yansımasını sana gelirken, Kaşlarını çatma öyle Ali Usta gülümse şu serseri oğluna. Eylül/2006 Amed |
Babamın ismi de ali idi...
Dilerim ali'lerin yeri cennetir