Ofisteki Kız
"Abi ben çakıldım...". Herşey, bir akşamüstü en yakın dostlarımdan birinden duyduğum bu cümle ile başladı. Sonrasında olaylar belki de birçoğumuzun hayatında bazı dönemlerde karşılaştığı, fakat herhangi bir mantık düzlemine oturtamadığı için boşverip geçtiğimiz abuk bir yığına dönüştü.
Durumun tam olarak ne olduğunun anlaşılması için bir "flashback" yapmak gerekli sanırım. Ben, Muhsin ve Özkan bundan 2 sene önce tanışan ve kısa zamanda sıkı ve farklı bir arkadaşlık ilişkisini oluşturmayı başaran 3 erkektik. Maalesef demek geliyor içimden ama üçümüzde sağlıklı ve gürbüz erkeklerdik :)
Aynı işyerinde çalışmanın verdiği beraberlikle tatmin olmuyor, hafta sonları beraber geziyor, sağda solda takılıyor kısacası her anı birlikte geçirmeye çalışıyorduk. Tüm bunlar böyle güllük gülistanlık giderken birgün sabahleyin ofise girdiğimizde farklı bişeyler olduğunu sezinlememiz fazla uzun sürmedi. Biraz dikkatlice etrafımıza baktığımızda tam karşımızdaki boş masanın yanında elindeki koliden bazı büro malzemelerini alıp düzenli şekilde masaya yerleştiren bir bayanın varlığını keşfettik. Oldukça ince yapılı, uzun sarıya çalan kahverengi saçlı biriydi. Oldukça etkileyici bir fiziğe sahip olduğu da su götürmez bir gerçekti.
Fazla aldırış etmeden işe koyulduk zira patronumuz en ufak bir falsoda adam harcamaya hazır bir Hizbullah kasabı edasıyla etrafta gezinip durmaktaydı. İlk başlarda pek ilgilenmediğimiz bu bayan zamanla hoş sohbetliği ve hayat dolu olması özelliği ile ofiste son derece sevilen ve ilgi odağı haline gelen bir şahsiyet oldu çıktı. Öğle yemeklerinde herkes (özellikle erkekler) onun yanında oturabilmek ve hatta bir iki cümle konuşmak için birbirlerini öldürmeye bile niyetlenebiliyorlardı.
Biz ise kendi grubumuzu oluşturmuş olmanın ve aramızda eğlenebiliyor olmanın verdiği güçle o bayana çok da aldırmıyorduk. Fakat her geçen gün bir gölge gibi üzerimize çöken birşeylerin verdiği ürpertiyi de hissetmiyor değildik.
Korktuğumuz başımıza geldi sonunda. En fazla ve en "cool" eğlenen gruba girmek, o bayan için bir hedef olmuş olacak ki, son zamanlarda bize oldukça samimi ve davetkar davranmaya başlamıştı. Aramyzdaki konuşmalara kulak misafiri oluyor hatta ara sıra müdahale ederek fikrini söylüyor böylece muhabbete dahil olmayı başarıyordu. Her geçen gün bu çabası sonuç vermeyi sürdürüyor ve gitgide "muhteşem üçlü" yerini bir "dörtlüye" bırakıyordu. "Neriman"... Evet adı buydu. Fakat biz herzamanki gırgır şamata mantığımızla kendisine kısaca "Neri" diyorduk. Bu onun da hoşuna gidiyordu. Sanırım son derece modern görüntüsünü ve havalı kişiliğini bu isimle bağdaştıramıyordu kendisi de.
Neri'nin grup içindeki ağırlığı her geçen gün biraz daha artıyordu. Artık "erkek erkeğe" sohbetler yerini son derece centilmence kelimelerle süslenmiş iltifat cümlelerine byrakıyordu. Daha da kötüsü artık üçlü bir araya geldiğinde Neri'den başka konu konuşamamaktaydı. Hepimiz bu akışa kendimizi kaptırmış bilmediğimiz bir yere doğru sürükleniyorduk.
Önemli birkaç detayı atlamışım özür dileyerek şimdi veriyorum. Ben, sevgilimden yeni ayrılmış ve artık varlığından büyük şüpheler duyduğum "aşk" kavramını sorgulamakla meşguldüm. Özkan ise 4 yıllık bir beraberliği evlilikle noktalamak yolunda olan biriydi. Muhsin ise uzun süredir kafasını dinliyordu ve içinde biriktirdiği potansiyel enerji en ufak bir etkiyle kinetiğe dönebilecek durumdaydı.
Nitekim öyle de oldu. Muhsin, işyerinden kendisine gerçekten ilgi duyan ve son derece aklı başında bir bayana tam alışmak ve birşeyler hissettiğini açıklamak üzereydi ki yeni gelen bu misafir tüm planlarını alt üst etti.
Samimiyetin oldukça ilerlediği günlerdi. Neri'nin davranışlarynda sanki bana karşı daha bir sıcak olduğu, daha bir yakın olduğu konusunda bazı şüphelerim oluşmaya başlamıştı. En sonunda bir gün arızalanan otomobili konusunda yardımımı talep ettiğinde düşünmeden kabul ettim. 1 Saat sonra kendimi onun evinde buldum. Düşündüğünüz şey olmadı. Son derece sıcak bir havada geçen birkaç saat sonunda eve döndüm ve düşünmeye koyuldum.
Bu olay artık beni rahatsız edici boyutlara varmıştı. Hemen Özkan'ı aradım ve aklımdaki herşeyi ona da anlattım... "Biliyor musun, aynı şeyler bana da oldu. Sana nasıl davrandıysa bana da aynen davrandı." İşte herşeyin sona yaklaştığının en kuvvettli işareti olan bu cümle Özkan'ın dudaklarından dökülüverdi. Özkan, bu ikilem yüzünden uzun süren ilişkisine ara verdiğini, fakat oturup etraflıca düşündüğünde aklının başına geldiğini söylüyor ve benden dikkatli olmamı istiyordu. Ortada birşeyler döndüğü kesindi.
Ve sonunda olan olmuştu. Bir gün Muhsin Neri'ye telefon açıp tüm içini dökmüş ve karşılyğında red cevabı almıştı. Üstelik gerekçe olarak da bu ilginin dostça ve arkadaşça bir ilgi olduğunu ve "hepinizi arkadaşça ve eşit seviyorum" gibisinden bir cümle ile karşılaşmıştı. Geceler boyu süren içki muhabbetleri ve teselli çalışmaları sonunda tekrar dünyaya döndürmeyi başardık Muhsin'i ama artık bakışları eskisi gibi değildi. Gerçeği anlamamız uzun sürmedi. Bizi ve işyerindeki diğer bayanı suçluyordu!!! Bizi etrafda gölge ederek işini bozmakla, o bayanı da arkadaş olduğu Neri'yi olumsuz etkilemekle suçluyordu. Uğradığı bu kazanın kendi pilotaj hatasından olduğunu kabullenmek istemiyor yolu ve arabayı kabahatli bulmaya soyunuyordu.
Bu arada ben ve Özkan, Neri'ye karşı, kendi cinsimizi korumanın verdiği içgüdüsel hırçınlıkla, son derece tavırlı ve sert davranıyorduk. Aslında kızcağız hiçbir şey yapmış değildi ve argumanında haksız da sayılmazdı ama şehit düşenin yanında yeralma zihniyeti ile ona karşı cephe almıştık. Bu yanlıştan ilk dönen Özkan oldu. Artık Neri ile konuşuyor onunla ilgileniyordu. Bu özellikle Muhsin'i çileden çıkarıyor ve bana biraz daha yaklaşmasına neden oluyordu. Durum açıktı: yeni gruplaşmada Neri ile Özkan bir kutupta, Muhsin ile ben diğer kutuptaydık.. 1 Mayıs tarihinde yine bunalım takılırken Muhsin'e hediye ettiğim Ataol Behramoğlu kitabının üzerine şu cümleyi yazmıştım: "Acılar ve aşklar geçici, dostluklar kalıcıdır...":))). Zaman geçtikçe ben de Neri'ye haksızlık ettiğimi düşünmeye başladım. Yavaş yavaş ben de onunla aramı düzeltme çalışmalarına girdim. Bir yandan da Muhsin'e ilgi duyan o bayana karşı içinde birşeylerin oluştuğunu hissediyordum fakat o kadar yoğun düşüncelerin arasında bunun ne olduğunu net olarak çözümleyemiyordum.
İşler iyice karışmaya başlamıştı. Bu arada Özkan, Neri'nin dengesiz biri olduğundan bahsediyor ve onu her fırsatta kötülemeye başlıyordu. Dengeler bir kez daha tersine dönmeye başlamıştı. Bir ay sonra ben Neri ile yakınlaşmıştım.. Karşı cephede ise bu kez Muhsin-Özkan ikilisi vardı ve acıdır ki artık herkes birbirini iğneler hale gelmişti. Hatta Özkan, benim, bahsettiğim bayana ilgim olduğunu bile bile onunla ilgileniyor ve beni kıskandırmak için elinden geleni yapıyordu. Allahtan bu kounlarda son derece geniş biri olduğum için bunu hiç takmıyordum.Özkan beni Neri'ye aşırı taviz vermekle suçluyor, Muhsin ise benimle Neri arasyndaki yakınlaşmadan illet oluyordu. Ben, Özkan'ı kırıcı ve kararsız buluyor Muhsin'i ise yaptığı hatanın yükünü taşıyamakla suçluyordum.
Şu anda durum hala böyle karışık. Muhsin iyice bizden koptu ve şirkete yeni gelen iki genç çocukla "kanka" oldu. Ben ise Özkan ile hala arkadaşlığı sürdürmekteyim. Özkan ise hala benim ilgilendiğimi sandığım (Şu anda kararsızlık içinde ilgilenip ilgilenmediğime emin olamadığım) bayanla birlikte Dil Kurslar'na gidiyor ve ona son derece yakın olmaya özen gösteriyordu. Anlayacağınız kılıçlar çekilmişti. Şimdi önemli olan, kan akıtmadan o kılıçları yerine koyabilmekti. Neri'yi soracak olursanız... Şu anda benimle arası son derece iyi. Diğerleri ile açık. Önümüzdeki günler ve aylar neler getirecek bilemiyorum ama bir bayanın, bir grubu böylesine birbiriyle çatıştyrabilmesine ve son derece masum olduğuna bizler de dahil herkesi inandırmasına şaşırmıyor da değilim. Kılıçlar bir nebze inse de, hala çekik.. Hala, her an, herşey olabilir.....
Bu Hikayeleri Okudunuz mu?
• Yağmur Çiçeğim Myra
• Sandal Ağacı
• Sonda Denilenler
• Nefesim
• Mektup-23