Oyuncakçı
Oyuncakçıydın sen,ben ise oyuncağın.Nitelendirilebilecek en sağlam oyuncakları sen yapıyordun bu şehirde.Ben de bu oyuncaklardan biriydim,hem de en sağlamı,en çok emek verdiğin,karakterini en çok yansıttığın ve hatta en çok ter döktüğündüm senin için. Pinokyo’nun organik versiyonu,iradesiz olanıydım aynı zamanda.
En büyük zevk bendim senin için.Beni öyle güzel biçimlendirmiştin,öyle güzel yontmuştun ki,zımparamı,cilamı bile kendi ellerinle özene bezene atarken hiç zorlanmamış, aksine yeni yaratılan bir olgudan,düşünceden alınan haz kadar,belki de daha fazlasını almıştın. Kalbinin ritmi ivme kazanırken,sabrının frenleri boşalırken ve özlem duyulan ben...
Yakınlar uzakları özlerken,uzaklar yakınlara gurbetken,yaram derinleşiyorken,özlem duyulan ben...
Bana kattığın ruh öyle derin bir ırmağın debisi,yoğunluğuydu ki,sen nereye istersen oraya bakıyor ve buyurulanı görüyordum aşkın kör gözleriyle.Aklıma aşkımın ve acısının bana yakın olduğu ve dostluğumu,vahşi kurtların leşi paylaşıp,parçaladığı gibi,yokluğa katmaları geldi ve sustum!Artık söyleyecek sözüm kalmamıştı.Ruhunu arama çabası içindeki bu şehir de,İstanbul ruhsuzlar cenneti de efkarlandı ve sustu!İçindeki,mekansız,kirli kalabalık da şehrin sessizliğini bedensizce dinledi ve..!
O an Beyoğlu’nun çıkmaz sokaklarına sıkışmış geleceği kör,talihi dilsiz kadınlar kadar çirkin ,varlıklarının alabildiğine koşulsuz ve tozlu aşklara dair bir koku sardı bu kenti.Oyuncakçının yol görmeyen tezgahından haykıran kan ve ölüm kokan...Bir ben tasviri can verdi,o sıkışmış ruhların seviştiği arka sokakta.
Odamda yalnızlığımla sohbet ederken,boşluğun nefesi hırıldamaya başladı. Tütsü kokusunun rahatlatıcı okşayışı yerini o bilinmedik ama tanıdık kokuya verdi ve beni terketti.Ama en iyi dostum yalnızlık bir nimetdi benim için,kendine yeter oluştu beni güçlendiren. Oyuncakçıya karşı koyuştu beni yüreklendiren.
Paylaşmaktı...
Hayatın anlamını bulmuştum belki de,paylaşmak.Ama insan açgözlü ve doymayan bir yaratıktı.Paylaşımın sonu oyuncakçı tezgahıydı belki de.Yoksa hayatının anlamının bir parçası.Bir bölümü müydü paylaşım!Hayatın anlamı bir yap-bozsa,paylaşım bu oyundaki en büyük parçaydı.
Böylece düştüm yollara,umudum tam,gücüm yerinde,başladım aramaya.Hep en uzaktakiler taranır,soruşturulur ama ben en yakınımdan başladım,umudun gerçeğe yakınsaması ve teğet geçmemesi için gittim en yakın uzaklığa
Kendime değer veren yargılar keşfettim karlı yollarda.Dehlizler aştım, yıkıldım,yoruldum,yaralandım.Mahsenler gördüm,hayata küsmüş,ruhları tozlanmış,yaralı duvarları yamalı...Bu tarih kokan ama talihin hiç yolunun düşmediği mahsenlerde hep gizli kalmış,saklı yaşanmış,ürpermiş bir korku buldum.Yaratılanları yineledim,zamana nüksettim.Hiç açılmamış,bozulmamış,yapıldığı an unutulmuş,keşfedilmemiş,saklı kapılar buldum gizli bahçelere.Belki de arka kapılar,bilinmediklere...
Hanlar,yolların bitmezliğinde küçük esler oldu bana ve söylediğim doyumsuz şarkılara,bir nota sonsuzluğa...
Sen,oyuncakçı,beni sadece yaratmadın,bir kişilik,bir beden vermedin. Benimle oynadın bir Tanrı gibi.Bir kuklayı oynatmanın zevkini çekti içindeki.Ve sen de ona
itaat ettin,sahibin misali.İçindeki de seninle oynadı,kuklaların efendisiydi.Artık kimseye güvenemezsin bana ve kendine bile.Sen,sana ihanet ettin bu karla kaplı sis içinde.Kirli,kör bir köstebeksin sen bu çamurlu toprakta.Paylaşmayı küstüren,paylaşımlarımı öldürensin aynı zamanda.Bir ben tasviri can verdi,o sıkışmış ruhların seviştiği arka sokakta
Bu Hikayeleri Okudunuz mu?
• Yağmur Çiçeğim Myra
• Sandal Ağacı
• Sonda Denilenler
• Nefesim
• Mektup-23