Yemine gerek görmeyecek kadar sözlerine sadık ol. DALE CARNEGİE [Paylaş]
E-mail: Şifre: Facebook ile bağlan Üye ol | Şifremi Unuttum
Türkiye Şiir Platformu
ANASAYFA ŞİİRLER Edebiyat Defteri YAZILAR Edebiyat Defteri FORUM Edebiyat Defteri ETKİNLİKLER Edebiyat Defteri NEDİR? Edebiyat Defteri Kitap KİTAP  Edebiyat Defteri Tv TİVİ Edebiyat Defteri Sesli Şiirler MÜZİK Edebiyat Defteri BLOG Edebiyat Defteri Atölyeler ATÖLYE  Edebiyat Defteri BİCÜMLE Edebiyat Defteri ARAMA Edebiyat Defteri İLETİŞİM
Yeni Şiir Ekle Şiirinizi eklemek için tıklayın.
• Anasayfa • Şiirler • Yeni Şiirler Sesli şiirler Sesli Şiirler Resimli şiirler Resimli Şiirler Bugün Eklenenler Bugün Eklenen Şiirler • Etkili yorumlar • Seçki Şiirler • Son Eleştirilen Şiirler • Son Yayınlanan Şiirler • Yazılar • Makaleler • Öyküler • Denemeler • Söyleşiler • Mektuplar • Masallar • Anılar Bugün Eklenen Yazılar Bugün Eklenen Yazılar • Tüm Yazılar • Etkili Yorumlar
• Edebiyat Defteri
• Yazım Türkçeleştirici • Türkçe Sözlük • Site Kuralları
Online Üyeler


İçerideki üyelerimizi görmek için üye olmanız gereklidir.

Üye olmak için tıklayın.

Online Üye:49







Polyadis 

Polyadis.... Gittiniz mi hiç bilmem.... Mutlaka gitmişsinizdir hayatınızda en az bir kez... Yeşilin en koyusunu, en parlak güneşi, yağmurun duruluğunu, toprağın kokusunu bağrında barındıran o yer. Her soluk alışında, yaşamın bin bir tadını, bir nefeste ciğerlerine çekersin. İnsan olmanın doğasına has bencilliğin kayıp gider üstünden ipek kumaş misali. Hoşgörün pupa yelken açılır sancılı fırtınalara. Bozkırlardan verimli ovalara dönüşür ruhun. Rasata yatar gözlerin gecenin koynunda yanıp sönen saman yoluna; bilmek istersin hangisi çoban yıldızı, hangisi kutup... Orada yaşanır heyecanlar en derin. Bazen aylar sürer, bazen de birkaç gün orada misafirliğin. İnci gibi parlar, ağaran gün; yaşanmışlıklara gölgeli perdeler çekilir, nadasa yatırılır bellekler, orada misafirliğin ömür kadar uzun sürsün istersin.

Bu kez kısa sürdü misafirliğim. Dingin bir hali vardı; ağır ağır uzun cümlelerle dökülüyordu anlatmak istedikleri dilinden kulaklarıma. Usul usul çağlayan, yönünü arayan koca bir ırmağın suları gibi. Elleri.... Sigaramı yakarken ilişti gözüme; ince uzun parmakları, bir piyanistin parmakları gibi...Dingin bir hali vardı; acelesi, telaşı geldiği yerde bir kenara bırakmıştı.... Yaşanmışlıkları koyu bir gölge misali oturmuştu yüzüne, gizemli.... Bakışlarını gizlediğinden, bir anlam yükleyemedim önceleri dingin ama gölgeli yüz ifadesine. Çok fazla gülümsemiyordu, aşağı kıvrık alt dudağı her an ağlayacak bir çocuğun hüznünün altını çizerek, güldüğü zamanlarda tebessümünü belirginleştirmek için orda duruyordu sanki. Sakin, bas-bariton sesi yankılanıyordu hafızamın geniş alanlarına; bir yerlere çarpmadan, huzursuz etmeden uzun cümlelerle ağır ağır anlatırken.

Polyadis'deydim. Zamanın işlevsel çarkları bilinmeyen bir aralıkta durmuştu sanki. Orada doğmuş ve orada ölecek gibiydim; gözümün önünden akıp gidiveren günbatımı karşısında, başım onun omzunda. Polyadis'dedir; görülebilinecek en güzel manzara. Rüzgar tenimi yalayıp geçiyor, martılar dönerek taçlar örüyordu başımıza. Fark edemedim, ne zaman ellerim kenetlenivermişti ince uzun parmaklarına. Rüzgar, tenimi yalayıp geçtiği her saniye yüreğimdeki aleve yeniliyordu. Önce bakışları yüzme düşüverdi ardından avuçlarıma busesi. Bu sefer ilerleyen zaman değildi. Zamanı durdurmuş, bilmeden biz ilerliyorduk bilinmeyene... Polyadis’de olmanın en güzel zamanıdır; bilmeden, kurgulamadan gittiğinde. Yaşanan en güzel anlardır; ne kadar kalacağını bilmediğinde. İki ayrı, apayrı ömrü paylaştık kelimelerde, belki de daha önce duyumsamadığımız heyecanın üstüne gecenin rengini örtüp; birbirimizin çehresine karşı gözlerimizi rasata yatırmıştık. Bir başka uyur gece, ışımasını istemediğin günün koynunda.

Son gün Polyadis’de... Yorgun nefesimle, soluk soluğa vardım yanına. İki fincan koyu kahvede demlendi sohbetimiz, çırpınan denize karşı. Suyla havayı birleştiren ufkun sonsuzluğunu dolayıp boynumuza, akşamın rehavetine sakladık sorunlarımızı, sorgularımızı. Kimi an şen gülüşlerle, kimi an kaçamak cevaplarla, kimi an sıradan laflarla, kimi an derinleştik bakışlarda...Ama hiç susmadan gönüllerimizi doyurduk yanan mumların ışığında. Ve bir sabah ışımasını istemediğimiz gün ışığının altında; kendi çizdiğimiz yollara sürüdük bildik yaşamlarımızı. Son bir veda ve sona erdi ruhlarımızın saltanatı. Hep böyledir, hep buruk süzülür güneş tepelerin arkasına Polyadis’den ayrılık akşamlarında.

Alıp yanına ince uzun ellerini, alıp yanına derin gözlerini, alıp yanına güzel sözlerini, alıp yanı başına özlediği özgürlüğünü uzaklaşıverdii.... Zaman; işlevsel çarklarını, durdurduğumuz o bilinmeyen aralıktan kurtarıp, yine yeniden döndürmeye başlamıştı akrep ile yelkovanı. Omzuna yasladığım huzuru, gölgeli yüz ifadesinin arkasına sakladığı gerçeklerini, endamını, en güzel gün batımını yüklenip sırtına uzaklaşıverdi; kulaklarımda dingin sedasını ve yazabilmem için kara bir kalem bıraktığını bilmeden....

Gidenlere ve kalanlara rağmen Polyadis’de olmak başkadır. Yeşilin en koyusunu, en parlak güneşi, yağmurun duruluğunu, toprağın kokusunu bağrında barındıran o yerde olmak güzeldir. Hayatınızda bir kez olsun mutlaka gitmişsinizdir; en azından yakınından geçmişsinizdir, çünkü aşkı tattığınız her yer Polyadis'dir.



Bu Hikayeleri Okudunuz mu?


Yağmur Çiçeğim Myra
Sandal Ağacı
Sonda Denilenler
Nefesim
Mektup-23




Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Kapat Çerez Politikamız