Çoğu zaman babama acıdığımı hissederdim, ona sevdiğimi söylemediğim için. Aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye ihtiyacım, onun duymaya ihtiyacından daha fazlaydı. Trevanian [Paylaş]
E-mail: Şifre: Facebook ile bağlan Üye ol | Şifremi Unuttum
Türkiye Şiir Platformu
ANASAYFA ŞİİRLER Edebiyat Defteri YAZILAR Edebiyat Defteri FORUM Edebiyat Defteri ETKİNLİKLER Edebiyat Defteri NEDİR? Edebiyat Defteri Kitap KİTAP  Edebiyat Defteri Tv TİVİ Edebiyat Defteri Sesli Şiirler MÜZİK Edebiyat Defteri BLOG Edebiyat Defteri Atölyeler ATÖLYE  Edebiyat Defteri BİCÜMLE Edebiyat Defteri ARAMA Edebiyat Defteri İLETİŞİM
Yeni Şiir Ekle Şiirinizi eklemek için tıklayın.
• Anasayfa • Şiirler • Yeni Şiirler Sesli şiirler Sesli Şiirler Resimli şiirler Resimli Şiirler Bugün Eklenenler Bugün Eklenen Şiirler • Etkili yorumlar • Seçki Şiirler • Son Eleştirilen Şiirler • Son Yayınlanan Şiirler • Yazılar • Makaleler • Öyküler • Denemeler • Söyleşiler • Mektuplar • Masallar • Anılar Bugün Eklenen Yazılar Bugün Eklenen Yazılar • Tüm Yazılar • Etkili Yorumlar
• Edebiyat Defteri
• Yazım Türkçeleştirici • Türkçe Sözlük • Site Kuralları
Online Üyeler


İçerideki üyelerimizi görmek için üye olmanız gereklidir.

Üye olmak için tıklayın.

Online Üye:32







Pembeden Siyaha 

Güz mevsiminin ilk günleri, kara bulutların dansından çıkan damlalar tek tek ıslatıyor sokak parkelerini. Böyle bir sabahın ilk ışıklarında daracık pencereden yaşlı iki göz bakıyor, çakır mavisi iki göz. Sanki yıllara meydan okurmuşçasına ufka dalıyor, kendini huzurlu hissedebilmek için böyle bir havada.
Saat sabahın 7’si oldu. Ev milleti uyandı. Köy işi bir sofra etrafında herkes toplandı. Yemekte konuşulan tek şey eğitimdi. İlk önce Serhat’ın babaannesi sordu:
- Evladım ne yapacaksın koca şehirde tek başına?
- Bilmiyorum babaanne bir çaresine bakarız, hem orada kasabadan Fahri Amca’nın tanıdığı birileri varmış onlar yardım ederler.
Serhat okumak için, hayallerini kurduğu doktor unvanı için İstanbul’a gidecekti. Herkes onun doktor olmasını istiyor ama kimse ondan ayrılmak istemiyordu. Özelliklede çocukluktan beri sevdiği olan Burcu.
Serhat tüm işlemlerini tamamlamış, iki gün sonra başlayacak olan fakülteye gitmek üzere İstanbul’a yerleşecekti. Artık ayrılık zamanı gelmişti. Sevdiğini son kez görebilmek için küçük odasından aşağıya inerek bahçeden ahşap evine şöyle bir baktı, eski güzel anılarını tazeledi. Gıcırdayan bahçe kapısını yavaşça açarak dışarıya çıktı. Geceden beri yağan yağmur kesilmiş, sokaklar hala ıslaktı. Sarı sonbahar yaprakları arasında yürüyerek iki sokak arkadaki Burcu’nun evine gitti. Onunla o kadar iyi anlaşıyorlardı ki gelecekleri için tüm planlarını yapmışlardı pembe günlerde. Neredeyse her şeyi konuşmuşlardı. Hatta evlendikten sonraki doğacak olan çocukları kız olursa adına Burcu ve Serhat’ın isimlerinin ilk iki harflerinin birleşimi olan Buse vereceklerdi.
Artık Serhat kasabadan ayrılmak üzere otobüs garajına gelmişti. Herkesin gözleri sevinçten dolmuştu. Babaannesi :
- “Ne ağlıyorsunuz be !!! Oğlumuz okuyup doktor olmaya gidiyor savaşa değil.” diyerek onu mutlu göndermek istiyordu.
Muavinin üçüncü uyarısından sonra Serhat otobüse binmişti. Ayrılmak zordu onun için, doğup büyüdüğü yerlerden uzak yerlere okuyabilmek için gidiyordu. İçinde okuyacak olmanın sevinç ve heyecanı, sevdiklerinden ayrılmış olmanın da verdiği burukluk vardı. On iki saatlik bir yolculuktan sonra İstanbul’a gelmişti, artık geri dönüş yoktu. (...)
Fakülteye başladı, ilk aylar biraz zorluk çektikten sonra bu yeni yerlere, insanlara, yeni kültür ve medeniyete alışmıştı. Ailesi ve sevdiklerinden aldığı haberler onun bu yabancı yerlerdeki tek sığınağıydı. İlk yarıdan sonra memleketine gidecekti, daha dört ay vardı tatile ama sayılı gün çabuk geçer umuduyla bekledi. Sınavları, vizeleri ve dersleri vermiş olmanın mutluluğu yanı sıra kalbindeki o acı, sevdiklerinden haber alamamasıydı.
Nihayet kış tatili gelmişti. Artık memleketine gitmek istiyordu ama onun bu isteğine gölge düşüren bir haber geldi kulağına “Anadolu’daki yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle köy yolları kapandı. Karların erimesi bir ay sürer” haberi. Serhat’ın hevesi artık yaz tatiline kalmıştı. Haber alamadıkça deliye dönüyor, hiçbir şeyi umursamıyor ve kendi kendini avutuyordu. “Kar yolları kapamış, iletişim ve haberleşme araçları kesilmiştir” diyerek sakinleşiyordu. Ona destek olan tek şeyde artık yoktu.
Havaların gittikçe ısınmasına rağmen hala ne arayan vardı nede soran. Hiçbir iletisine cevap gelmiyordu. Gittikçe içinde bir sıkıntı oluştu Serhat’ın. İlk senesinin bitmesine bir ay kala dayanamadı ve memleketine döndü hiçbir şeyi önemsemeyerek. Vardığında endişeliydi. Gıcırdayan bahçe kapısını vurarak eve girdi. Tüm meraklı gözleri üzerinde toplamıştı özelliklede çakır mavileri.
Hepsini iyi görmüştü ama neden böyle olmuştu, neydi kötü olan? Evdekilerle uzun uzun konuştu her şeyi anlattı ve dinledi. Biraz sakinleşmişti. Ancak kendisi için en acı haberi daha almamıştı. Endişe ve telaşın süzgecinden geçmeden gelen bir ışık belirdi kafasında. Heyecanından titreyen sesiyle babaannesine:
- “Burcu nerede babaanne?” diye sordu.
O yaşlı, mavi gözler torununu süzerek derinden bir iç çekti ve her şeyi anlattı. Babasının zoruyla, bir miras davası yüzünden zengin bir adamla evlendirilmiş. Serhat’ın bu kadarını duyması onun içindeki sıkıntıyı tanımlamasına yetti. Karanlığa kılıcını çeken bir savaşçı gibi lanet etti haykırarak o pembe günlere. Artık onun için her şey karanlıktan daha siyahtı. Neşe dolu zeki çocuk artık yoktu. Fakülteyi bırakıp kendini çaresizliğe ve alkole verdi. Kimsenin çabası onun bu derdini çözmeye yetmedi. Serhat aylar yıllar geçmesine rağmen bu olayın acısını sanki dün yaşanmış gibi içinde saklıyordu.
Acı haberi almasının üzerinden üç yıl geçmiş, bir iş için komşu kente gitmişti. En kalabalık caddelerden birinde yürürken inanamayacağı oluyor ve eskiden her şeyi olan o kişiyi, içinden atamadığı Burcu’yu görüyordu. İnanamadı acaba o muydu? Hemen kendini onun görmemesi için ara sokağa attı ve arkasından göz yaşları içinde seyretti. Bu O’ydu. Nasıl unutabilirdi ki? onu, yanağından süzülen göz yaşları ile gizlice izledi. Şehir merkezinde lüks bir apartmanda oturuyordu. Serhat’ın aklında şu sözler vardı:
“Az önce yolda rastladım eski sevgilime, kalbim hala ona bağırıyordu. Elinden tuttuğu birde çocuk vardı. O an çocuk kurtuldu, kaçtı elinden, ona benim ismimle çağırıyordu.” (...)
Günler sonra Burcu’nun posta kutusuna altında “bir dost” yazan bir mektup bıraktı. Serhat’tan bir daha haber alınamadı...
Titreyen bir el yazısıyla yazılmış, göz yaşlarıyla ıslanmış kağıtta söyle yazıyordu:

“Sensiz olduğum için üşüyorum, ellerim yine soğuk. Sensizliğin verdiği acıyı gizlemek için yüzümde, kapatıyorum o soğuk ellerimi yeşil gözlerime. Yoksun, mutsuzum, senden bir haber yok, sen yok. Güneşim gitti, su damlaları yitti. Artık parlak olamayan bir ışık var etrafımda sadece akan göz yaşlarımı aydınlatıyor. Onları son kez görebilmen için, evet görebilmen için...”



Bu Hikayeleri Okudunuz mu?


Yazılı İlk Öğüt
Nefesim
Başka Şık Yok
Beklenen Yağmur
Bir Cimrinin Günlüğü




Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Kapat Çerez Politikamız