Çoğu zaman babama acıdığımı hissederdim, ona sevdiğimi söylemediğim için. Aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye ihtiyacım, onun duymaya ihtiyacından daha fazlaydı. Trevanian [Paylaş]
E-mail: Şifre: Facebook ile bağlan Üye ol | Şifremi Unuttum
Türkiye Şiir Platformu
ANASAYFA ŞİİRLER Edebiyat Defteri YAZILAR Edebiyat Defteri FORUM Edebiyat Defteri ETKİNLİKLER Edebiyat Defteri NEDİR? Edebiyat Defteri Kitap KİTAP  Edebiyat Defteri Tv TİVİ Edebiyat Defteri Sesli Şiirler MÜZİK Edebiyat Defteri BLOG Edebiyat Defteri Atölyeler ATÖLYE  Edebiyat Defteri BİCÜMLE Edebiyat Defteri ARAMA Edebiyat Defteri İLETİŞİM
Yeni Şiir Ekle Şiirinizi eklemek için tıklayın.
• Anasayfa • Şiirler • Yeni Şiirler Sesli şiirler Sesli Şiirler Resimli şiirler Resimli Şiirler Bugün Eklenenler Bugün Eklenen Şiirler • Etkili yorumlar • Seçki Şiirler • Son Eleştirilen Şiirler • Son Yayınlanan Şiirler • Yazılar • Makaleler • Öyküler • Denemeler • Söyleşiler • Mektuplar • Masallar • Anılar Bugün Eklenen Yazılar Bugün Eklenen Yazılar • Tüm Yazılar • Etkili Yorumlar
• Edebiyat Defteri
• Yazım Türkçeleştirici • Türkçe Sözlük • Site Kuralları
Online Üyeler


İçerideki üyelerimizi görmek için üye olmanız gereklidir.

Üye olmak için tıklayın.

Online Üye:76







Sahipsiz Kanatlar 

Uyku mağrurluğunu hala atamamıştı gözlerinden minik kız. Bugün bayram diyerek sabahın erken vaktinde uyandırılmışlar, eskiler arasındaki giyeceklerinden en cicilerini giymişlerdi. Zeliha uykusunu alamamış olmanın üzüntüsünü yaşıyordu hala, bayram sevinci birilerini beklemekti. Onun da sevinmesi gerekiyordu, ilk günüydü henüz bayramın. Neden sevinecekti ki, çünkü çoktan terkedilmişlik vurmuştu kıyısına hayatın...

Kendisi gibi hayatının önünde diz çökmüş diğer arkadaşlarına baktı Zeliha. Bugün gelecek hediyeler için her birinin gönlü pırpır ediyordu. Gelenlerden bazen nefret ediyordu. Ona göre çocuk esirgeme kurumuna gelen herkes, onlara sadece acıyarak bakıyor ve ardından hızlı hızlı kendi hayatına kaçıyordu. Zaten ilk gelenler hediyeleri dağıtır, ardından bir daha uğramazlardı. Herkes gittikten sonra toplanıp herkesin elinden alınan hediyelerde cabasıydı. Minicik mutlulukları çok görülüp, hediyeleride toplandıktan sonra, hepsi boyunlarını daha çok büker, gözyaşlarına kavuşmak için minik yataklarına giderlerdi..

Oyuncakların, kalemlerin elinden alınmasına hiç bir zaman üzülmemişti zaten. Çünkü hiç birinin önemi yoktu onun için. Ne oyuncak istiyordu nede boya kalemleri. O sadece tüm şefkatiyle sarılacak ve başını boynuna gömebilecek birini istiyordu. Tozlu pencereye yaklaştı, gökyüzüne dikti gözlerini. Kuşları izlemeye başladı her zaman ki gibi. Anneside bir kuş olup gitmişti çünkü. Öyle anlatılmıştı ona " Annen kuş olup cennete uçtu yavrum, artık benim kanatlarımın altındasın.." Oysa başka bir kadın girince hayatına, ne çabuk kırılmıştı kanatları babasının..

- Pencereden uzaklaş Zeliha! Bugün bayram, çabuk arkadaşlarının yanına gel!..

Öğretmeninin öfkeli sözlerini duyunca irkildi. Boynunu hemen bükerek arkadaşlarından Kaya' nın yanına gitti. Annesini izlemek bile çok görülüyordu ona burda. Bayramlaşma sefasından sonra, kahvaltıya geçildi. Çok zor geliyordu kahvaltılar minik kıza.. Bu yumurtalar hiç bir zaman anneciğinin yaptıkları gibi değildi. " Rafadan sever zeliham " diyerek pişirirdi annesi yumurtaları. Ardından miniğini kucağına alır, bir eli saçlarında, diğer eli yumurtada, kaşık kaşık doyururdu yavrusunu. Ne çok özlemişti saçlarında gezen ellerini.. Gözlerini kapattı, gözyaşları görünmemeliydi. Hem böyle daha iyi hatırlıyordu, şefkat boynunun kokusunu..

En kıymetliyken, istenilmeyen olmak.. En çokta bu acı geliyordu. "Ah anacım, amansız bir hastalığa tutulmanın sırasıymıydı" diye mırıldandı. Neden yapayalnız bırakmıştı kıymetlisini ? Can yanmasın diye saçlarını bile saatler süren zaman dilimlerinde tarardı. Oysa şimdi en son ne zaman yıkandığını bile hatırlamıyordu. İçini çekti ve dua etmeye başladı. " Allahım, yalvarırım sana, eğer ufacık seviyorsan beni, annemi bir geceliğine gönder tekrar bana.. Ellerimi, yüzümü yıkayıp yatağıma götürsün beni.. Sıcacık koynuna alıp sarılsın bana.. Mis kokusuyla bir gece uyumama izin ver.. Ne olur.. " Yakarışını bitirince, günahsız ellerini masum yanaklarına sürdü...

Yırtık çoraplarının bile bozamadığı tüm ciciliğiyle gidip en köşedeki tabureye oturdu ve gelenleri izlemeye başladı. Tek tük insanlar geliyorlar, her zaman ki gibi oyuncaklar dağıtıp kaçıyorlardı. Arkadaşları yine çok seviniyorlardı. Ahmet' e takıldı gözleri, nasıl mutlu görünüyordu. Onun adına Zeliha da sevindi. Akşama kadar mutlu olacaktı çünkü kader yoldaşı. Acı gerçekler yine akşam ortaya çıkacak, hepsi uyku ilacını süreceklerdi yaralı gönüllerine..

Yıllar su gibi akıp geçti. Ahmet bir gün bir çatışmada ölmüş, kaya ise bir çok arkadaşı gibi uyuşturucu batağına saplanmıştı. Kız arkadaşlarının halini hiç düşünmedi bile.. Çünkü onlar sevgisiz büyümüşlerdi. Üstelik her işe bir kanatları kırık başlamışlar ve hiç bir yerde dikiş tutturamamışlardı. Onlar kanatsız kuşlarıydı yaşamın. Eksiktiler çünkü " günaydın çocuklar " ile " iyi geceler çocuklar " sözlerinde aramışlardı şefkati..

Yıllarını geçirdiği hayat evinin kapısını ürkekçe açtı Zeliha. Ellerindeki oyuncakları çıkartıp tek tek çocuklara dağıttı, ardından hep birlikte onlarla oynadı. Boya kalemlerini sona saklamıştı çünkü anne yüreğini çizdirecekti bu yavrucaklara.. Oyunlar oynandı, resimler boyandı, ama Zeliha hala üzerindeki burukluğu atamamıştı. Yavaş adımlarla yan odaya geçti, pencerenin önüne baktı. Ayağında dizi yırtılmış, siyaha çalan beyaz bir çorap, üzerinde kırmızı beyaz eteği ile gökyüzüne bakan tombul yanaklı minik kızı arıyordu..

Aradığını tam pencerenin önünde buldu. Kalbi heyecanla çarpmaya başlamıştı. Yavaşça arkasından yaklaştı, lüle lüle sarı saçların arasına elini daldırdı. Sanki onu bekliyormuş gibi minik kız çocuğu döndü ve " Ablacım ismim Esra, bana sarılır mısın ? " diye sordu. Zaman çoktan durmuştu. İsmi Esra idi demek. Ne önemi vardı ki ismin, yıllar önce buradaki minik kız kendisiydi ve ismi Zeliha idi. Yavaşça eğildi, minik esra' ya şefkati anlatırcasına sarıldı. Boynuna gömülen minik başı okşayarak fısıldadı " Elbette miniğim, sarılmak bir yana bu gece seni koynuma bile alacağım... " Kadere bayrak açmışçasına daha bir sıkı sarıldılar. Esranın fısıltısı duyuldu, duvarların gözleri çoktan dolmuştu... " Allahım, teşekkür ederim... "



Bu Hikayeleri Okudunuz mu?


Yazılı İlk Öğüt
Nefesim
Başka Şık Yok
Beklenen Yağmur
Bırakıp da gidene




Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Kapat Çerez Politikamız