Çoğu zaman babama acıdığımı hissederdim, ona sevdiğimi söylemediğim için. Aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye ihtiyacım, onun duymaya ihtiyacından daha fazlaydı. Trevanian [Paylaş]
E-mail: Şifre: Facebook ile bağlan Üye ol | Şifremi Unuttum
Türkiye Şiir Platformu
ANASAYFA ŞİİRLER Edebiyat Defteri YAZILAR Edebiyat Defteri FORUM Edebiyat Defteri ETKİNLİKLER Edebiyat Defteri NEDİR? Edebiyat Defteri Kitap KİTAP  Edebiyat Defteri Tv TİVİ Edebiyat Defteri Sesli Şiirler MÜZİK Edebiyat Defteri BLOG Edebiyat Defteri Atölyeler ATÖLYE  Edebiyat Defteri BİCÜMLE Edebiyat Defteri ARAMA Edebiyat Defteri İLETİŞİM
Yeni Şiir Ekle Şiirinizi eklemek için tıklayın.
• Anasayfa • Şiirler • Yeni Şiirler Sesli şiirler Sesli Şiirler Resimli şiirler Resimli Şiirler Bugün Eklenenler Bugün Eklenen Şiirler • Etkili yorumlar • Seçki Şiirler • Son Eleştirilen Şiirler • Son Yayınlanan Şiirler • Yazılar • Makaleler • Öyküler • Denemeler • Söyleşiler • Mektuplar • Masallar • Anılar Bugün Eklenen Yazılar Bugün Eklenen Yazılar • Tüm Yazılar • Etkili Yorumlar
• Edebiyat Defteri
• Yazım Türkçeleştirici • Türkçe Sözlük • Site Kuralları
Online Üyeler


İçerideki üyelerimizi görmek için üye olmanız gereklidir.

Üye olmak için tıklayın.

Online Üye:72







Sınav 

Güneşin iyice yükseldiğini ve rahatsız etmeye başladığını farketti. Amaçsızca yürüyordu, birçok şeyi aynı anda düşünmeye çalışıyor, beyninin içerisindeki düşünsel gürültüden başka birşeyi algılayamıyordu. Kolay değildi tabii, üniversite sınavını geride bırakmış olmak,insan hayatının köşelerinden biriydi. Zihnindeki bulutları dağıttıkça algıları netleşti. Acıktığını, susadığını, yorulduğunu, terlediğini hissetmeye başladı. Yönünü eve doğru çevirdi, adımlarını sıklaştırdı.

Osman üniversite sınavına ikinci kez girmişti. Bu defa iyi çalışmış, dersaneyi aksatmamıştı. Ancak, sınavının iyi geçmişini en çok bir kişiye bağlıyordu. Güher ve Osman yaklaşık bir buçuk yıldır tanışıyorlardı. Gençlik aşkı, bilirsiniz. Onlarınki daha bir güçlüydü sanki. Birbirlerinin hayatlarındaki eksikliği gidermişlerdi adeta, ruhun güç kaybettiği boşlukları karşılıklı doldurmuşlardı. Upuzun bir dağ tırmanışıdır bu hayat, yamaçları yeşilliktir, kolayca çıkıverirsin. İlerledikçe soğur, yokuşlar çıktıkça dikleşir. Bir kuralı vardır ki daima ilerlemektir. İnsan geldiği yerleri yabancılaşmaya başlar bir süre sonra. Ardında kalan güneşli yamaçları aramaya başlar. Gençlik dediğimiz, tırmanışın başlangıcıdır, daha gerçek zorluklarla yüzleşilmemiştir ama o özlem yok mu... Daha, yamaçların kokusu burnunda, hayali gözlerinde iken, nasıl alışılır kayalık sisli rampalara. Hep bu yüzden sıkıntılıdır gençlik. Artık bir yol arkadaşına ihtiyaç duyar insan. Döner bakar, ailesini arar, herkes ayrı bir kayanın başındadır, ellerini uzatır hiçbirine değemez genç insan. Sonra bir de bakar, yanı başında kendi gibi biri, çekingen tavırlarla elini uzatır, gözleriyle güler ona. Eller bir araya geldiğinde, ne soğuk kalır artık, ne de gri kayaların keskin yüzleri... El ele tırmanılır artık hayat denilen dağ. Kimi zaman sis artar, yol arkadaşları bile göremez olur birbirlerinin gözlerini. Sonra netleşir simalar. Hemen anlaşılır, yol arkadaşının yüzünde başka gözlerin değip değmediği...

Hayatın ilk sıkıntılarını el ele atlatmaya başlamışlardı, Osman ve Güher. Biraz zor olmuştu uzanan ellerin birleşmesi. İlk zamanların o arkadaşlık atmosferi, yerini yavaş yavaş daha candan paylaşımlara bırakırken, her zamanki gibi zor olmuştu, bu gidişin adının konulması. Sesleri titreyerek telefon konuşmalarında, ya da kendilerinden çok birbirlerini düşündüklerinde, birşeyler şekillenivermişti acemi yüreklerde. İlk sevgi sözcüklerin sadece ikisi duymuştu, ama tüm tabiat alkışlamıştı bu başarıyı, sessizce..

Bir yıl boyunca, Osman dersaneden sınava, oradan etüde koşarken, aklında hep Güher'i taşır olmuştu. Hayatında daha mühim bir amaç nasıl olsundu. Her şey Güher ve Osman'ın geleceği için, çok çok güzel olmalıydı. Güher'in ailesi onu pek rahat bırakmıyorlardı. Liseden sonra okutmayacakları belli olduğundan, kızcağız liseyi bitirecek kadar çalışmış, sonra ablalarının yolundan çeyizliklere dalıvermişti. Elinde kaneviçe oyası, dalıp gittiğinde saadet hayallerine, incecik bir iğne sızısı parmağını okşarsa bir an, dönüverirdi gerçeklere. Ablasının evine sıkça gitmesinin sebebi de Osman' dı. Osman evden orayı arar, Güher'in sesini alırsa konuşurlardı. Hayatın her sıkıntısı dağılıverirdi birkaç dakikada. Bir aşkın gücünü, sevginin güveni ile birleştirebilmeyi başarmış bu genç insanlar, birinin yaşadığı baskı dolu hayata bir ışık, diğerinin sıkıntı dolu çalışmalarına bir can buluvermişlerdi. Ne diyelim, Allah herkese nasip etsin...

Osman kaç dakika yürüdüğünün farkında değildi. Karma karışık kafasında Güher'e iyi haberler verebilmekten başka bir aşikar düşünce seçemiyordu. Sınav tam öğle saati sona ermişti. Ailesi merak içinde sınavı soracak, annesi özenle hazırladığı sofraya oturtacak, akrabalar telefon açacak, hasılı, Güher'i aramak için fırsat bulamayacaktı. Bu düşüncelerle evine vardı, kapıyı çaldı...

Nihayet odasındaydı, Güher'in ablasına gidebilmiş olması için dualar ediyordu. Yüreğine sığdıramadığı sevincini bir an önce paylaşmanın heyecanıyla telefonu tuşlarken elleri titriyordu. Telefon sanki çook uzun çalıyor gibi geldi Osman'a. "Hadi aç, Hadi aç.." diyordu kendi kendine. Ve nihayet Güher telefonu açtı. Sınav öncesi hemen her gün konuşmuşlardı, Güher'in o canlı sesiyle,Osman,sınav stresini atıp üstüne erişilmez bir yaşama sevinci depolamıştı. O gün Güher'in sesinde, o canlılıktan eser yoktu, sakin,moralsiz bir ifadeyle telefonu açmıştı ama,Osman,bunları farkedemeyecek kadar heyecanlıydı. Hızlı hızlı olan biteni anlatmaya başladı. Sınavın ne kadar iyi geçtiğinden, artık çok huzurlu olduğundan, bir an önce görüşmek istediğinden bahsederken, Güher'in onu dinlemediğini, aksine bir şeyler söylemeye çalıştığını farketti. Güher, ağlamaklı bir sesle :
- Osman, beni nişanladılar....
Osman bir an için bu cümleyi anlamlandıramadı. Kekeleyerek sordu :
- Ne! Ne, ne zaman, ne nişanlaması Güher..
- Bir buçuk ay oluyor, öncesinde de söz kesmiştik. Bak Osman, seni unutacağımı düşünme, bu benim istediğim bir şey değildi, babam bizden habersiz vermiş beni...
- Ama Güher, daha dün konuşuyorduk, neden bana söylemedin, nasıl oldu yani, istetirdim seni...
- Yapacak bir şey yoktu. Sana söyleyemezdim, sınavın vardı. Osman, artık görüşmeyelim, bizimkiler senle konuştuğumu anlarlarsa beni öldürürler. N'olur, benim için çok zor oluyor. Birdaha görüşmeyelim n'olur. Beni unutmalısın, yaz ortasında düğünüm var, sakın üzülme, kader böyleymiş...

Osman, Güher'in sözlerini duysa da anlayamıyordu, tüm düşüncesi durmuş, nasıl bir insanı kaybettiğini, olabilecek en acı tecrübeyle anlamıştı. Demek, onun morali bozulmasın diye aylarca hiçbir şey belli etmemişti, hem de adını, aile şerefini bu denli tehlikeye atarak. Ve Osman bilmeden neler kaçırmıştı, Güher'i ne hallere sokmuştu...

Güher, telefonda son sözlerini söyledi, Osman'ın dudaklarından belli belirsiz birkaç kelime döküldü. Güher, telefonu kapayıp Osman'ın hayatından bir anda kayıp gitti. Genç adam, beynini kemiren düşüncelerle, üzüntü denizinin gözyaşı taşkınlarında boğuluverdi, çaresizliğin ve değiştirilemez gerçeklerin tonlarca yükü altında, ta ki yüzünü gömdüğü yastık sırılsıklam olana kadar...



Bu Hikayeleri Okudunuz mu?


Yazılı İlk Öğüt
Nefesim
Başka Şık Yok
Beklenen Yağmur
Bir Cimrinin Günlüğü




Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Kapat Çerez Politikamız