Çoğu zaman babama acıdığımı hissederdim, ona sevdiğimi söylemediğim için. Aslında kendime acıyordum. Benim söylemeye ihtiyacım, onun duymaya ihtiyacından daha fazlaydı. Trevanian [Paylaş]
E-mail: Şifre: Facebook ile bağlan Üye ol | Şifremi Unuttum
Türkiye Şiir Platformu
ANASAYFA ŞİİRLER Edebiyat Defteri YAZILAR Edebiyat Defteri FORUM Edebiyat Defteri ETKİNLİKLER Edebiyat Defteri NEDİR? Edebiyat Defteri Kitap KİTAP  Edebiyat Defteri Tv TİVİ Edebiyat Defteri Sesli Şiirler MÜZİK Edebiyat Defteri BLOG Edebiyat Defteri Atölyeler ATÖLYE  Edebiyat Defteri BİCÜMLE Edebiyat Defteri ARAMA Edebiyat Defteri İLETİŞİM
Yeni Şiir Ekle Şiirinizi eklemek için tıklayın.
• Anasayfa • Şiirler • Yeni Şiirler Sesli şiirler Sesli Şiirler Resimli şiirler Resimli Şiirler Bugün Eklenenler Bugün Eklenen Şiirler • Etkili yorumlar • Seçki Şiirler • Son Eleştirilen Şiirler • Son Yayınlanan Şiirler • Yazılar • Makaleler • Öyküler • Denemeler • Söyleşiler • Mektuplar • Masallar • Anılar Bugün Eklenen Yazılar Bugün Eklenen Yazılar • Tüm Yazılar • Etkili Yorumlar
• Edebiyat Defteri
• Yazım Türkçeleştirici • Türkçe Sözlük • Site Kuralları
Online Üyeler


İçerideki üyelerimizi görmek için üye olmanız gereklidir.

Üye olmak için tıklayın.

Online Üye:72







Tatlı Yalan 

- Bir Hayat: Tenorio Baba, siz hiç deniz kızlarının şarkısını işittiniz mi?
Tenorio Baba, piposunu kıyıya çekilmiş eski sandalın bordasına vurdu. Sayısız hatıralarla yüklü başını eğdi ve düşünmeye başladı.
Mehtap, oturduğumuz takanın üzerinde Tenorio Baba'nın enginlerin güneşiyle yanmış yüzünü aydınlatıyor, beyaz kumsalın fonunda ihtiyar balıkçının zayıf ve uzun silueti büsbütün ortaya çıkıyordu.
Tenorio Baba'nın açık gömleğinden göğsüne değen beyaz sakalına baktıkça, kendimi efsanevi bir velinin karşısında zannediyordum.
Her gün kapısının önünde, burnunun ucuna düşmüş gözlükleri ve kulaklarına kadar geçmiş beresiyle, öksüre tıksıra kitap okuyan ihtiyarcıktan o kadar farklıydı ki şu anda...
Eski deniz kurdu, artık emekliye çıkmıştı. Yemyeşil ağaçları, serseri yelkenleri, aşk şarkıları ve neşeli evleriyle ışık dolu Ponta - Evela'ya karşı, mahzun bir filozof kayıtsızlığıyla yaşıyordu.
- Elbette işittim, diye söze başladı. Tam yedi taneydiler. Böyle bir geceydi. Teker teker suyun yüzüne çıktıklarını görmüştüm. Çocuk sayılacak bir yaştaydım. Balık avından dönüyordum. Ayın ışıklarıyla yıkanan deniz, bir göl kadar sakindi.
Birincisinin elinde bir gül demeti vardı ve şarkı söylüyordu. Ah bu deniz kızları ne kadar güzel şarkı söylerler.
"Ben Hülya'yım. Bana gel; yaşaman için sana yardım edeceğim; hayatı tatlılaştıracağım" diyordu.
Fakat o anda melekler gibi kanatları, zümrüt gibi yeşil gözleri olan ikincisi; şarkıya şunları ilave etmişti:
"Bana gel, ben Aşk'ım. O sana hülyayı vaat ediyor. Fakat hayal kurmanın asıl manasını sana veremeyecektir. Onun için aşık ol..."
Üçüncüsü:
"Ümit et, dedi, ben Ümit'im. Hayal kurmadan ve aşık olmadan önce beni dinle. Bensiz hülya ve aşk neye yarar ki? Sana söyleyecek ne güzel şeylerim var benim."
Üçü de:
"Zafer'e bak, Zafer'e..." diye koro halinde şarkıya devam ettiler.
Zafer, güzel beyaz kollarında bir taç taşıyordu. Sesi baş döndürecek kadar büyülüydü.
Beşincisi ise şarkı söylememiş, sadece gülümsemişti. Avuçları altın ve mücevherle doluydu. Taşıdığı servet, ay ışığında parıl parıl parlıyordu. Kendisi esmer ve güzel gözleri gece gibi siyah ve derindi.
"Ben Servet'im, diyordu. Senin gerçek ve tek dostun. Benimle Hayal'e, Aşk'a, Ümit'e ve Zafer'e sahip olabilirsin. Seni kimsenin sevemeyeceği kadar seveceğim. Sütunları, incilerden, mercanlardan yapılmış saraylar vereceğim sana sevgilim. Hasretle seyrettiğin ötekilerin hepsi, birer köpükten ibaret yalanlardır. Onların hepsi yalandır, yalan..."
O sırada birden gözlerim kamaştı. Sevimli ve vakur Saadet yükseliyor, tatlı sesiyle:
"Sana arılar vereceğim
Koyunlar vereceğim sana,
Ağaçlar, ballar vereceğim."
Diyordu.
Servet gülerek:
"Bu da sadece köpük" dedi.
Ben kendimi deniz kızlarının şarkısına kaptırmıştım. Nihayet bir kamelya kadar beyaz olan yedincisi gözüktü. Bütün arkadaşları onun geniş kanatları altında toplandılar. O öyle bir kahkaha attı ki içimi bir korku kapladı.
"Ben Hayat'ım. Sana Hülya'yı, Aşk'ı, Ümit'i, Zafer'i, Servet'i, Saadet'i yalnız ben verebilirim balıkçı çocuğu. Bunların hepsi yalancı" dedi. Daha hızlı gülmeye başladı ve ötekilerin şarkılarını sulara gömerek, kendisi de denizin derinliklerinde kayboldu.
Merakla ve pek safça:
- Tenorio Baba, onları tekrar gördünüz mü, diye sordum.
Omuzlarını silkti:
- Evet gördüm, dedi. Hayal ettim, sevdim, ümitlendim, acı çektim.
(Ve piposunu temizleyip tekrar doldurdu, yaktı, ihtiyar bakışlarını bembeyaz gecenin nihayetlerinde gezdirdi)
- Meğer en yalancısı, en güzel olanıymış.
Hangisi olduğunu soran gözlerime bakarak içini çekti:
- Hayat, dedi...



Bu Hikayeleri Okudunuz mu?


Nefesim
Başka Şık Yok
Beklenen Yağmur
Bırakıp da gidene
Bizim Mahallede




Sitemizde daha iyi hizmet verebilmek için sitemizde çerez kullanılmaktadır.
Kapat Çerez Politikamız