cadýlar ülkesinden kovulmuþ bir karanlýk ruh kadar kötüsün;
sen gidince barýþ gününü kutladým; yaþamakla dudak dudaða
zaaflarýmýn yerini tutan bir kasavet sinmiþti içime
bir eylüldü, yavaþ yavaþ, çisil çisil bir yaðmur yaðýyordu
ayrýlýklara tahammülsüz bir çiçeðin boynu bükülmüþtü
ellerim son bir kez tutmuþtu ellerini, öylesine, tahammülsüzce...
"Kim sabretmeye gayret ederse, Allah ona sabýr veriyordu.
Henüz,
hiç bir kimseye, sabýrdan daha hayýrlý
ve büyük bir lutufta bulunulmamýþtý." (*)
koskoca bir sabýr gitmeni bekliyordu...
týp talebelerinin paraladýðý bir kadavra kadar çirkinsin;
sen gidince akbabalar gününü kutladým;
kokuþmuþ anýlarýmýza tahammülü olan bir tek onlardý.
dört eylüldü, kurtuluþ marþýný çalýyordu kýrmýzý beyaz bando
güneþe bulanmýþtý yaþadýðým þehir nihayet, fakat, geç olmuþtu,
yaprak dökümü baþlamýþtý,
bu da kategorik bir tuzlubalgam salgýnýydý,
kurutuyordu dallarýný
henüz,
buna bir çare bulunamamýþtý týpta...
cadýlar bayramýna hazýrlanýyorsun þimdiden,
gömleðini yýrtarak çaputlar baðlýyorsun dallarýna
ölümcül dilekler tutuyorsun bana dair fakat olmaz,
kaldýrmaz bu bünye seni bir kez daha...
Küllerinden yeniden doðan Anka kuþunun
misafirperver boynuna sarýldý çelimsiz kollarým.
Anka kuþunun küllerinden
reenkarnasyon avuçladý ellerim ruhum için;
öyle keþfetti çoban Halid’in koyunlarý kahveyi,bana sunmak için...
Eski Mýsýrlýlar sabunu bulmuþtu; ama sen, hala pis kokuyordun,
kusuyordum. Otuz bir Ekim,
Hazan mevsiminin ýslandýkça çeken gündüzleri de uzun geceler kusuyordu...
Her karanlýk bir aydýnlýk örtmüþtü gözlerinin baktýðý yerlerde...
Cadýlar bayramýn kutlu olsun!
Duvaklarda teldir ihtirasým, son gusülümü almalýyým tükenmeden
imkânsýz topraklara sürüklenmeden bir canavar terkisinde baðlý,
bir meleðin kanatlarýna sýðýnmalýyým sakin...
.
"Birdenbire bul aþký, bu tuhfe bulanýndýr."(**)
bir bulsam o azize ruhu
bir bulsam billahi ’nur’ örtüneceðim ’ten’ ime, hadi þans,
Ameno dori me interimo adapare dori me (***)