Papulya IV
’’ onurlu geçen ve onurlu yaþadýðý zamanýn duygularýný,
yüreðinin ceplerine sýkýþtýrarak ,
tozlu yollarda peþi sýra dizilerek yürüyorlardý bir bilinmeyen diyarlara doðru ..
göz çukurlarý derinleþmiþ nineler ,
gözyaþlarýyla topraklarýný ýslatýyorlardý .
genç delikanlýlarýn elleri arkadan kelepçeli ,
kadýnlarýn sýrtlarýnda sepetleri olanlar ,
küçük kýz ve oðlan çocuklarý . .
güneþin kavurucu sýcaðýnda ,
yalýn ayaklarýyla bilinmeyen bir diyarýn yollarýna düþmüþtüler .
yürek heybelerinden ,
ve çokça benlerinden sýyrýlmýþ dokunuþlar býrakýldý Lazona’ya . .
küçük bir çocuðun elleri arkadan kelepçeliydi ,
sýkýca baðlanmýþtý, kolunu hareket dahi ettiremiyordu .
etrafýnda bir kaç postal duruyordu ,
elleri silahlarýnýn tetiklerinde, saðý - solu keskin gözleriyle izliyor ,
ve küçük bir kýpýrdama duyduklarýnda hemen sesin geldiði yere doðru koþuyordular .
postalýn bir tanesi yaptýklarý katliamý övüyordu ,
iþtahlý iþtahlý anlatýyordu ,
etrafýndaki postallara ..
silahlarýný omuzlarýna alarak dinliyordular
tecavüz ettiði kadýnýn çýðlýklarýný taklit ederek
antýkça postal
kahkaha atarak gülüyorlardý ..
kimisi espiri patlatýyor
parmaklarýyla öldürdükleri insanlarý göstererek ; ’’þunlara bak’’
karýnlarý çatlayana kadar gülüyordular ..
küçük çocuðun gözleri ardýna kadar gerili ,
kara gözlerinin rengi solgun .
aðlamaktan gözlerinin altý mos mor ..
bahtýnýn karasý gözlerini ,
cansýz bedenlerde dolanýyordu .
ne yutkuna biliyor ,
ne konuþa biliyordu .
karþýsýnda cansýz bir kadýn bedeni,
üstü yýrtýk,
elbisesi omuzundan sýyrýkdý .
sað tarafýnda kardeþi ,
delik deþik bedeni çam aðacýna asýlýydý .
az ileride bedeni param parça olmuþ babasý ,
bir aðaca baðlý . .
küçük çocuk gözlerini gezdiriyordu ,
bedeni tir tir titriyor . .
aðlayamýyor, yutkunamýyor .
postal, silahýnýn namlusuyla küçüðün sýrtýna dayýyayrak iteledi
yüz üstü yere düþerek ,
kurak topraðýn kokusunu içine çekti . .
son kez,
bir daha,
derin bir nefes çekti içine . .
delicesine koþturduðu tozlu topraðýný öpüyordu dudaklarýyla
hasret kalmayayým diye derin derin içine çekiyordu topraðýnýn kokusunu. .
güzel diyarý ,
o kadim diyarýn güler yüzlü insanlarý
bir lokma ekmeði bile yetimlerle paylaþan
aç gezenin yanýna vararak dolu dolu erzak yardýmda bulunan o insanlar,
kavurucu güneþin altýnda peþi sýra dizilerek yok oluþlara yürüyorlardý tozlu yollarda . .
kadim diyar, artýk ;
kayýp diyar oluyordu . .
Küçük çocuk topraðýna kapandý . .
diz üstü düþerek topraðýna eðiliyordu ,
anýlar geçiyordu yüreðinin derinlerinden ;
Lazona’nýn yüce daðlarýnda
sislerin ardýndan doðan güneþi ,
daðlarýn doruklarýndan izlerdi .
kara gözleri ufuklar ötesine takýlýrdý her zaman .
bir tulum sesi duyulurdu o anlarda ,
uçmak isterdi ,
kollarýný iki yana açarak o boþluktan kendini býrakmak
ve anka kuþunun kanatlarýnda,
ufuklar ötesinde olan diyarlara gitmeyi düþlerdi her zaman .
Tulum’u çalan Lazona’nýn tulum ustasý Mpula’idi .
çalarken tulum’u
ufuklar ve ovalar tüm renklere bürünüp yüreklere aksederdi sanki .
Lazona diyarýnýn Maçka Melas tepesine çýkarak çalardý tulumu Mpula ,
güneþin utangaç bakýþýyla bembeyaz sislerin arasýndan koþardý küçük bir Ermeni çocuðu .
postal küçük çocuðun saçlarýndan tutarak ,
baþýný yukarýya doðru kaldýrdý .
küçük çocuk bu kez aðlýyordu ,
postalýn gözleri dönmüþtü artýk ,
insani bir yanlarý yoktu . .
býçaðýný kamasýndan çýkardý ,
küçük çocuðun ince boynunda ,
bir yukarý, bir aþaðý yaparak ,
boynuna sürdü . .
koca bir nehrin sularý boþaltýlýyordu .
oluk oluk sular nehirin yönleri deðiþtirilerek ,
akmasý gereken yere deðil ,
akmamasý gereken yerlere akýtýlýyordu zevk için .
önlerine koyulan koca taþlarla akmasýný engellemeye çalýþanlarda vardý ,
nehrin içinde kalan balýklar can çekiþerek nefessiz kalýyordu ,
olduðu yerde çaresizce çýrýpýnan binlerce can acýmasýzca öldürülüyordu .
Boynu gövdesinden ayrýlmýþ küçüðün gözleri parlýyordu ,
gülüyordu kara gözleri sanki
Lazona’nýn gökyüzünde uçuþan atmacalar ve güvercinler gökyüzünün etrafýnda dönüyordular .
rüzgar esmesini durdurdu o anlarda
kara bir bulut gökyüzünü kapladý ,
bir aydýnlýk aralandý semadan .
küçük kesik baþýyla doðruldu olduðu yerden
semaya aðýr aðýr týrmanarak çýkýyordu
ardýnda býraktýðý diyarýna el sallayarak gidiyordu
az ileride annesi, babasý, kardeþi, arkadaþlarý vardý
merdivenlerden aðýr aðýr çýkýyordu . ’’
Bir anda uyandý rüyasýndan Zifona
Mezopotamya ýþýl ýþýldý ,
yaþlý bir nine aðýrda keçi sütü saðýyordu .
kuþlarýn cývýldayýþlarý odanýn içini dolduruyordu
güneþ ýþýklarý masanýn üstünde duran saatin camýna düþüyordu
beyaz kireçe boyalý duvarda aslý duran saate baktý Zifona
ve yataðýndan kalkarak yüzünü yýkadý . .
Papulya’nýn dudaklarýndan düþen kelimeler
topraða karýþýnca sýyrýlýyordu sahte renginden .
uzun zamandýr bilinmeyen bir diyarda teni derince inzivaya çekilmiþken
Zifona kadim diyarýn kavurucu sýcaðýnda
tek kaðýtlýk tütünü sarýyordu.
Sürgün geçen yýllarýnýn yazgýsýnda
Papulya’nýn olmadýðý yýllar
Zifona’nýn saç tellerinden dökülüyordu . .
uðruna yazýlýyordu onca öyküler Lazona’ya ,
Söylendi bir çok türküleri ,
Yemyeþil daðlarýnýn resimleri yapýldý .
On binlerce insan tozlu yollarda ölüme sürüldü sonrasýnda
Geriye kalan yanlýzca düþlerimiz ve yüreðimiz oldu .
Orda yaþýyan zamane çocuklarýnda hep aklýmýz kaldý
Hasret ve derince özlem duyduk Lazona’nýn
Havasýna,
Suyuna,
Güneþine ve topraðýna ..
Renas Tutaste
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.